Tarihi bir deneyim 'HAYIR'

Demokratik dünyanın ve siyaset biliminin kabul ettiği temel esas; devlet kuvveti olarak bilinen Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin tek elde toplanmasının diktatörlüklere yol açacağı, bu kuvvetlerin birbirinden ayrılıp farklı ellerde toplanarak birbirlerini denetlemelerinin ise demokratik, özgürlükçü yönetim şeklinin önünü açacağıdır.


Montesquieu, 20 yıl üzerinde çalışarak 1748 yılında yayınladığı Kanunların Ruhu isimli eserinde bakın ne diyor;


“Eğer aynı idarenin kişilik veya yapısında, yasama erki yürütme erkiyle birleşmişse, hiçbir şekilde hürriyet yoktur. Çünkü aynı monarkın veya aynı senatonun, zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapmasından korkulur. Yargı erki de, yasama ve yürütme erklerinden ayrışmış değilse gene hürriyet yoktur. Eğer bu erk, yasama erkiyle birleşirse, vatandaşların hayat ve hürriyetleri üzerindeki idare, keyfe kalmış bir idare olur. Çünkü yargıç kanun koyucunun durumuna düşer. Şayet yargı erki, yürütme erkiyle birleşirse, yargıç korkunç bir zalim kesilir.  Bu üç erki de aynı kişi veya… kurullar kullanırsa her şey mahvolur…”


Yeni Anayasa değişikliği ile yürütme yetkisini şahsında toplayan Cumhurbaşkanı, yasama yetkisini kullanıyor, yargı yetkisini ise kendisine bağımlı hale getiriyor. Montesquieu’nün deyimiyle her şey mahvoluyor.


Anayasa hazırlanırken toplumun en geniş kesimlerini ve bu kesimlerin uzlaşmasını, görüşlerinin alınmasını kapsayan yol ve yöntemlerin izlenmesi gerekirken, dayatılan Anayasa değişikliği ile toplumun yarıya yakın bir yüzdesi daha işin başlangıcında süreçten dışlanmış oluyor. Eğer Anayasa değişikliği kabul edilirse %51’in %49’a dayatması biçiminde gerçekleşmiş olacak.


OHAL koşulları da düşünülecek olursa KHK’ler ile çeşitli toplantılar, etkinlikler vs. demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanmış, özgür medyaya getirilen kısıtlamalarla da halkın gerçek bilgiye ulaşmasının, bilgiyi belli mecralar dışında başkalarıyla paylaşılmasının yolu tıkanmış durumdadır.


Şunu bir kez daha belirtmek gerekir ki, Anayasa değişikliği bir “Başkanlık Sistemi” değildir açıkça rejim değişikliğini öngörmektedir. Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı esas alınmıştır ve olmazsa olmazdır. Yasama ve yürütme kuvvetleri arasındaki sınırlar belirgindir. Önümüze koyulan Anayasa teklifinin en çarpıcı özelliği, hem parlamenter sistem, hem de başkanlık sisteminde var olan kuvvetler ayrılığına son vererek, kuvvetler birliğinin tek elde toplanmasıdır. Anayasa değişikliğinin en büyük sakıncalarından biri de, yargının de tek adama, yani Cumhurbaşkanına bağlanmasıdır. Sadece yasama değil, Cumhurbaşkanına bağlı konuma getirilerek yargı da bağımsızlığını kaybedecektir.

 

Bütün bu yetkilerin tek bir kişide toplanması, denetim ve denge mekanizmasının bulunmaması, onay merciinin olmaması, tek adam yönetimi olarak bilinir. Başka bir açıklaması olmadığı gibi demokrasilerde yeri yoktur. Buna Latincede “Diktatörlük” Türkçede “Sultanlık” denir. Buna tabiî ki “HAYIR” denir.

Önceki ve Sonraki Yazılar