Tuğba Ütebay
KORONA GÜNLÜKLERİ
Korona virüs ile beraber evlerimizde geçen günlerde ;aile içi iletişimde çocukların her istediklerini yapan ,aman eline tableti verelim istediği gibi vakit geçirsin diyerek ,onları özgürleştirdiğimizi zanneden ebeveynlere mi dönüşüyoruz?
Yoksa onların zihinlerindeki en küçük sorularına cevap vermek için fikirsel kondisyon yakalamaya mı çalışıyoruz. Hepimiz çocuk yetiştirmek üzerine de sıkıştırılmış sınavlar geçiriyoruz. Kendimize gelince ;kendimizi dinlemek için tek seçeneğimiz uykuysa ,varlığımıza ilişkin en ufak talebimiz ,toplumun genel kadın algısı üzerinden bencillik ya da kibir olarak addediliyorsa vay halimize.
Üniversite de kişilik haklarını konuşurken ;hocamız derdi ki;
‘Keşke tapu kadastro gibi insanlarında ,kişisel alanları ve sınırları için de tapuları olsa’ tamda buradayız,evde sizi hep ayakta görmeye alıştılarsa ,en ufak bir molanızda sanki birşeyleri eksik yaptığınız iması ile karşı karşıyaysanız ,yorulma/dinlenme hakkınız elinizden alınmışsa ,sürekli yetişme telaşı içinde olmakla beraber,hep birşeyleri eksik yaptığınız vicdan azabı yoldaşınız olmuşsa, kadın olarak ,her zaman olduğu gibi vahşi dişli çarkların içinde eziliyorsunuz demektir. Ekonomik şiddet, fiziksel şiddet, psikolojik şiddeti mağduru olmanız belki de an meselesidir ve kadını metalaştıran kapitalist algı evinizi esir almış demektir.
Birey olmaktan çıkalım ve genel olarak düşünelim ; tutuklu kadınları düşünelim ya da tutuklu kadınların yanlarındaki çocukları?
“Zorunlu eğitime ara verildiği, kamu çalışanlarının bile yurtdışına çıkışının tedbiren durdurulduğu, insanların toplu taşımayı dahi kullanmaktan imtina ettiği böyle bir ortamda 2 metrekareye bir insan düşecek şekilde bir ortamda tutulmaları vicdani değildir.
Bu sebeplerle, kutsal olan yaşama hakkının korunması için; suç ayrımı gözetilmeden tüm tutuklu ve hükümlülerin ivedilikle ve tedbiren (gerekirse ev hapsi gibi ilave tedbirlerle) salıverilmesini talep etmeliyiz.”
Sesimiz duyulmaz mı diyorsunuz,duyulur!
Bir tek benimle ne olacak mı diyorsunuz,çok şey olur!
Düşünce ve hareket biz şekillendirirsek anlamlı olur,yoksa dağınık bir halde anlam ifade etmeyecektir.Tıpkı paletteki renkler gibi yanyana gelmeli ve birleşmeli eser çıkartmalıyız,bu Dünyayı bizim varlığımız güzelleştirecek,buna inanmalı ve istemeliyiz ,mücadele etmeliyiz.
Ama önce farkına varmalıyız.
Kadınların iş hayatına girişleri neredeyse 1950 lere geliyor hatta,kadınlar sadece kol gücü olarak düşünülüyor,hizmet sektörü düşünülüyor.Çizilen rol bu oluyor.Bu durumu incelemek adına 1747 yılına kadar gidelim,Fransız Devriminde dahi kadının adının olmadığını görüyoruz.Hatta İnsan ve Yurttaş hakları açısından ‘homme‘ ifadesinin Fransızca’da erkek ifadesi olduğu görülüyor.Kadınlar hak arama noktasında ise ,tarihte iktidarın sunduğu oyun bahçesinden çıkıp muhalefet ettiklerinde durum bazen idama kadar gidiyor.
Sorunun en büyük kısmı da şurada diye düşünüyorum;
Çözüm noktalarında kadınlar yok denecek kadar az.Kadınlar olmadığı için de sorunlar siyasi retoriklerde kalıyor. Burada da hak arama ,hakkımızı savunmak üzerine hareket etme bilincimizin eksikliği ortaya çıkıyor.
Dünya ölçeğinde sadece %14 oranında kadınları yüksek yönetim konumlarında görüyoruz. Açık ve net olarak kadınların tüm yeteneklerine rağmen yönetmediğini adeta cam duvara çarparak durdurulduklarını görüyoruz. Milletvekillerine baktığımızda da aynı tabloyu görüyoruz.
Umutsuz bir tablo gibi görünebilir ancak günümüzde ,iletişim araçları çok güçlü ,örgütlenme ağı var,farkındalık yaratılabilir,yalnız olmadığımızı dayanışmayla gösterebiliriz.İlk adım farkında olmak,yargılamadan ötekileşmeden bir araya gelmek.
Düşünsenize ;Korona sürecini dahi,kadınlar yönetseydi çok daha hızlı verimli,kapsamlı kararlar alınırdı.Titizlik ve duyguyla davranırdı.
İşte tam da bu yüzden söz hakkı,yaşam hakkı,insan hakları için,ezilenler için ,nüfusun yarısı olduğumuz için,zorbalığa dur demek için ,bir yerlerde sesini çıkartamayan kız kardeşlerimiz için,
Dünya’nın bütün kadınları birleşin! Birleşelim!