“Bu ne sevgi ah!”

Son günlerde bu AKP yöneticilerine bir haller oldu.
İkide bir, durup dururken, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti övmeye başladılar.
Bu furyaya iktidarın şakşakçıları, yandaş medya da katıldı.
‘’Ne oluyoruz?’’ diye bir ürperti geçirmedim değil.
‘’Bana mı öyle geliyor yoksa?’’ diye de tedirgin oldum.
Ama baktım bazı köşe yazarları da buna dikkat çekti.
Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan kısa bir yazı ile değindi.
Gülse Birsel de ‘’Yeni Başlayanlar İçin Atatürkçülük Rehberi’’ diye hoş bir yazı kaleme aldı.
16 yıldır dilleri Atatürk’e dönmeyenler…
Çok mecbur kalırlarsa ‘’Mustafa Kemal’’ ya da kısaca ‘’Gazi’’ diye geçiştirenler…
Anıtkabir anmalarını ‘’sap gibi dikilmek’’ diye niteleyenler…
Hızını alamayıp, Cumhuriyet kurucularına ‘’iki ayyaş’’ diye hakaret edenler…
Her Milli Bayramda hastalanıp(!) törenlere katılmayanlar…
Törenleri ‘’hava muhalefeti’’ vs. nedenlerle iptal edenler…
Ne oldu da bir süredir ‘’Atatürk sever’’ oldular.
Diyalektiğin özünde vardır:
‘’Her olgu kendi karşıtını da yaratır’’.
Bunca yıldır ‘’ulusu’’, ‘’ümmet’’ gibi görmek, ulusal değerlerden çok din birliği anlayışını yerleştirmek için çaba gösteren iktidar mensupları, bir süre sonra bu çabalarının pek de işe yaramadığını, tam tersine ‘’ulus olma’’ değerlerinin toplumda daha fazla pekiştiğini fark etmeye başladılar.
Derleme-toplama, besleme kalabalıklara tekbir çektirmenin, halkın dini duygularını galeyana getirmede yetersiz kaldığını hayretle gördüler.
Atatürk heykellerine, sonradan ‘’meczup’’ deme zorunda kaldıkları kaltabanları saldırtmakla…
TV’lere fes giymiş soytarıları çıkarıp, Ulusal Kurtuluş Savaşının muzaffer komutanlarına hakaret ettirmekle…
Kendilerine ‘’araştırmacı-yazar’’(!) unvanı veren şarlatanlara, geçmişin aziz hatıralarına sövdürtmeyle…
Bu halkın ‘’derûnuna’’ işlemiş Atatürk sevgisini yok edemeyeceklerini gördüler.
Sokaklar, statlar İzmir Marşının, muktedirlerin canını acıtan nağmeleri ile inlerken…
‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ sloganları kulaklarını yakarken…
Artık yapacak çok fazla şeyleri olmadığının tedirginliğine düştüler.
Eskiden, Atatürk’e, Cumhuriyet kazanımlarına yalnızca ‘’askerin’’ sahip çıktığı görüntüsü vardı.
İktidarın baskısı ve zulmü ile ‘’ehlileştirilen’’ askerin de artık olmadığı yerde, Atatürk’ü ve
O’nun temsil ettiği çağdaş toplum değerlerini kolayca yıkacaklarını; ülkeyi Vahabi bir din anlayışı ile yönetebileceklerini düşünenler, yavaş yavaş da olsa bunu beceremeyeceklerini sezinlediler.
Söylemlerinin dini motiflerden daha çok milliyetçi içeriklere kayması bu yüzdendir.
Muktedirlerin bu yeni başlayan Atatürk ve Cumhuriyet muhabbeti(!) bunun işaretidir.
Merhum Abdullah Yüce’nin ‘’Hüzzam’’ makamındaki unutulmaz şarkısı ‘’Bu ne sevgi ah...’’ diye başlar, ‘’Bu ne ızdırap...’’ diye devam eder.
Muktedirlerin bu ‘’sonradan olma’’ Atatürk ve Cumhuriyet sevgisinin onlar için bir ızdıraba doğru dönüştüğünü sezinliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar