Çok  özledim!

Sana bunları yazmaya, sıkıntılarımın, bunalmışlığımın çok yoğun olduğu bir gün karar verdim.
Senin için düşündüklerimden daha çok, hissettiklerimi bilmeni istedim.
Seni, gözlerimin, kendi içimden daha çok dışarılara bakmakta olduğu, o 60’lı güzel yılların başında gördüm ilk kez. 
Çok güzeldin; çok güzel bakıyordun.
Gözlerim bakışlarına değince içimde  donanmalar, şehrâyinler başlıyordu. 
Sözlerini dinlemeye doyamıyordum.
Her kelimen dünyayı daha bir güzelleştiriyordu.
Seni tanımak, kollarıma sarmak için yanıp tutuşuyordum.
Hikâyelerde, romanlarda seni arıyordum.
‘’Rüyalarıma giriyordun’’ demeyeceğim; hiç çıkmıyordun ki!
O rüyalarda seni bazen, bir limanın girişinde, bir elinde kitap, bir elinde meş’ale taşıyan bir kadın suretinde görüyordum.
Bazen de bir elinde terazi, bir elinde kılıç, gözleri bağlı bir mabude şeklinde giriyordun rüyalarıma.
Gençtim, kanım kaynıyordu.
Sana yan bakılmasına bile dayanamıyordum.
Bir yandan ölesiye kıskanıyordum seni, bir yandan da herkes benim kadar sevsin istiyordum.
Senin de sıkıntıların, kırılganlıkların olduğunu sezinliyordum.
Çok rahat değilmişsin, her an başına kötü şeyler gelebilirmiş gibi tedirginlik içinde  olduğunu hissediyordum.
İnsanların sana kötülük yapacakları korkusu aklımı başımdan alıyordu.
Seni o kötülerden ve kötülüklerden korumak için her şeyi göze almıştım.
Bunun için ne çılgınlıklar yaptım!
Kavgalara giriştim, Davut gibi, devlerle kanlı bı- çaklı oldum.
Hapislere düştüm yahu. 
Ama ne yazık, seni koruyamadım, sana kavuşamadım.
Yaşım 70’i geçti.
Görecek daha kaç baharım kaldı bilmiyorum.
Ama heyhat, bildiğim bir şey var ki bu bahar da bize vuslat yok.
Aklıma Recaizade Mahmut Ekrem Bey’in mısraları geldi:
‘’Gül hazin, sümbül perişan, bâğzarın şevki yok
Geldi amma neyleyim, sensiz baharın şevki yok’’
Seni çok özledim, sevdiceğim, demokrasim benim!

Önceki ve Sonraki Yazılar