NE  GÜNLERDEN  GEÇİYORUZ!

Aslında, "ne yıllardan geçiyoruz!" demek lazım. Bunu yalnız bizim ülkemiz için söylemiyorum. Dünya halklarının büyük bir bölümü "talihsiz yıllar" yaşıyor. 

Şu Korona salgını nedeni ile ortaya çıktı ki dünya devletlerinin en büyük sorunu "iyi yönetilememek"; İleri görüşlü, vizyon sahibi, donanımlı, bilinçli yöneticilere sahip olamamaktan kaynaklanıyor. 

Her gün ekranlarda görüyoruz. Bir kaçı hariç, bu gördüklerimize, "devlet adamı" denir mi yahu? Hiç "seçkinci" değilimdir ama bu "sıradanın" çok altındaki Trump'ları, Makron'ları, Boris Johnson'ları gördükçe tüylerim ürperiyor. (bunların arasında Putin'i de sayacaktım ama sosyal medyada gördüğüm şu söz elimi bağladı: "Adam kaplana biniyor; bizimki dokuz kişinin tuttuğu attan düşüyor" demiş birisi)

Hele TV'lerde, gazetelerde, her düzeydeki "bizim yöneticilerimizi" görünce kahroluyorum. Adamlar (kadınlar da tabii) Türkçe bilmiyorlar yahu! Ne dedikleri anlaşılmıyor. Sözlerinin anlamı ile (eğer varsa) yüz işaretleri, beden dilleri birbiri ile uyuşmuyor. 

Karar veremiyorlar. Herkes bir kişinin ağzına bakıyor. Kurullar kuruyorlar; bir kaç "düşünce kırıntısı" geveliyorlar. Sonra her şeyi gene o "tek güce" havale ediyorlar.

O da ne yapacağını bilemiyor. Merkez bankasındaki, Hazinedeki "kefen paralarını" har vurup harman savurduğu için, vatandaşa "önce sen bana  ver, sora ben sana vereyim" kampanyaları açıyor. 

Dünyanın ve Türkiye'nin bu  günkü hali böyle iken, aslında Osmanlı'nın en silik Padişahlarından biri olan "Sultan III. Mustafa üç yüz küsur yıl önce bakın ne yazmış:

                  "Yıkıluptur bu cihan, sanma ki bizde düzele

                    Devleti, çarh-ı deni verdi kamu müptezele

                    Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hezele

                    İşimiz kaldı heman merhamet-i lemyezele"

(dünya yıkılıp gitmekte, bizde düzeleceğini sanma

Alçak felek devlet çarkını aşağılık kimselerin eline verdi.

Şimdi saadet kapısında gezenler hep o yüzsüzlerdir.

İşimiz Allah'ın merhametine kaldı)

                                Siz ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar