Telleri kardeş yapıyorum

Direnmenin verdiği yaratıcılıkla her sese farklı kulak kabartıyoruz.

Bu ülke ne sınavlardan geçti

Ne büyük fırtınalara dayandı.

Ne deprem yaraları sardı.

Ne haksızlıklar gördü.

Ne zalimler uğurladı.

Erdal Eren, Netekim Paşa’yı toprağın altında bekledi de bekledi.

Deniz, Yusuf, Hüseyin kalemi haksız yere kıranları karşıladı.

Berkin Elvan bekliyor…

Sazını akort eden dedesine, torun sorar:

‘Dede ne yapıyorsun?’

Dede, sevgi dolu bir sesle yanıt verir:

“Telleri kardeş yapıyorum.”

Bakın şu Hayır’a koşanlara siyaseten bir araya gelirler miydi?

Meltem olup eserler miydi?

Eli kınalısı ile eli kınasızı yollarda birbirine hayırlı çalışmalar diler miydi?

Hayır diye dilinde tüy bitenler artık bahar yaşamak istiyor.

Bu çalışmada ne müthiş bir gökkuşağı oluştu.

Bak nasıl da tüm renkler bir aradayız; nasıl da aynı türküyü söylüyoruz.

Anadolu’nun kültür bahçeleri nasıl da yeşerdi.

Umudu hep birlikte büyütmek mücadelesi verilmeye başlandı.

Cumhuriyet’e gönül borcu olanlar el ele tutuştular.

Siyasi görüş farklılıklarını akıl ceplerine koydular.

Bir parti içinde farklı düşünen liderler ülkeyi karış karış geziyor.

Kimi birikimini, kimi inadını, kimi coşkusunu, kimi kavgasını, kimi demokrasi sevdasını şehirlere bırakıyor. ‘Hayır’ı geçtiği yollara, dağlara, yorulunca gökyüzüne yazıyor. En güzeli zihinlere işliyor.

Emeklilerle, işsizlerle dolu kahvelerde çay molası veriliyor.

Çoğalarak inatla, sevdayla, yollara düşüyorlar.

Meriç’le, Sakarya, Kızılırmak, Çoruh, Porsuk, Dicle, Fırat’la akıyorlar.

Kadınlar, gençler, emekçiler nasıl yaratıcı eylemlerle sevgi kazanıyor.

Siyasiler alışılmış siyasi dili bırakarak ezber bozuyor.

“Söz konusu vatansa, gerisi teferruat ”tır, demeyi sürdürüyor.

Hep birlikte umudu canlı tutuyorlar.

Direnince gözden kaçanı yakalıyoruz.

‘Mihriban’ türküsü ülkemiz erkeğinin ikinci İstiklal marşıdır.

Mihriban türküsünü sevmeyen insana rastlamadım. Bu ortak paydamızı sordum, soruşturdum, öyküsüne ulaştım:

Mihriban şiiri şair Abdurrahim Karakoç’a ait. Abdurrahim Karakoç’un dünya görüşü, inancı, biçimlendiği ortam bir yana herkes bu şiirin sözlerine vuruluyor. Hele “Yar, deyince kalem elden düşüyor/ Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor/ Lambada titreyen alev üşüyor/ Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban ” dörtlüğü herkesi gönülden vurup savuruyor. Bu şiiri besteleyen, o unutulmaz yorumla söyleyen Musa Eroğlu. Türkü Dede yani Musa Eroğlu’nun da dünyaya bakışı, biçimlendiği öğreti, kültürel kodları biliniyor. Kimse bu iki sanatçının dünya görüşlerine, inançlarına, duruşlarına takılmıyor. Yaratılan güzellikte buluşup, milyonlarca insan bu türküyle sevdalanıyor. Gönül yarasını sarıyor. Mihriban yıllardır ülkemizin ortak sesi ortak paydası ortak güzelliği oluyor.

Hele şu referandum bir geçsin hayırlısıyla; ‘Hayır’ bir çıksın.

Bahar gelsin!

Çok kültürlülüğümüzü zenginlik sayıp, yaralarımızı saracağız.

Halkımızı ayıranlara, kutuplaştıranlara inat yine kardeş olacağız.

Demokrasinin ekmek, su, yaşam olduğunu haykıracağız!

Hayırlı günler de buluşmak umudumu tazeliyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar