Bilim, din, eğitim, 29 Ekim

Önce somut bir rakam vereyim.
Arap ülkelerinin bilimsel araştırma sayılarının toplamı, Harvard Üniversitesi'ne bile ulaşmıyor.
Bu rakamı dincilere sorsanız, "Müslümanların asrı saadet günlerinden" söz ederler; bin yıl önce yobazlar tarafından zulüm gören bazı Müslüman bilim adamlarını sayarak, “Bir dönem bizim medeniyetimiz öndeydi” diye böbürlenirler.
Bugün gelinen noktanın "nedenini, niçinini, nasılını" sorgulamazlar.
**
Din ve bilim ayrı ayrı yollardan ilerlemek durumunda...
Biri akla hitap etmeli, öbürü kalbe...
Din nakille gelmiştir, bilim akılla...
Naklin egemen olduğu, eğitimin ezbere dayandığı sistemlerde kesinlikle bilim olmaz, bilimsel ilerleme yapılamaz.
Yani din ve bilimi ne karşı karşıya getirmek lazım, ne de birbirine karıştırmak...
Biri aklımızı aydınlatmalı, öbürü ruhumuzu...
Onun için Allah ile kul arasında kalmalı din, diyanet...
**
Peki cami yapmakla, ezber bir nesil yetiştirmekle ülke kalkınır mı?
Dünyada örneğine henüz rastlanmadı.
Öyle olsa en çok medresenin bulunduğu, her ölçünün dinle yapıldığı Afganistan, Pakistan, diğer Arap devletleri, dünyanın en gelişmiş ülkeleri olurdu.
Öyle olsa bilimi kendine rehber edinen 4 milyonluk İsrail, Müslüman Arap dünyası karşısında bu kadar fütursuz olabilir miydi?
**
Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere yeryüzünün büyük kuruluşları, bazı ölçüler ortaya koyar...
Kişi başına içilen süt miktarı...
Kişi başına elektrik tüketimi...
Kişi başına gelir düzeyi...
Kişi başına düşen patent sayısı...
Kişi başına düşen gazete, kitap okuma oranı...
Onlarca, yüzlerce kriter var insan oğlunun gelişmişlik düzeyini ölçen, saptayan...
Ancak din bir ölçü olarak kabul edilmez.
Yani kişi başına düşen din miktarı diye bir şey yoktur!
**
Bazıları diyecek ki, yanlış algılar İslam dünyasında bu sonuçları ortaya çıkarıyor.
Pek de öyle değil...
57 İslam ülkesinin birisi bile farklı değilse, neyi sorgulayacağız?
Gelişmiş ülkelerin o noktaya gelmesinde birinci derece rol oynayan etmen, din ve bilimin ayrışmasıydı.
**
Bizim tarihimizde de bu mücadelenin izlerini görmek mümkün...
Tam bu noktada biraz geriye döndüğümüzde, karanlık tarihimizle övünenlere bazı konuları anımsatmak isterim.
Çünkü bilime düşman bir gelenekten geldiğimizi açıkça itiraf etmeden, özeleştiri yapmadan uygarlık yolunda ilerleyemeyiz.
**
Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş aşamasında Yıldırım Beyazıt'a bir şikayet yapılıyor.
Şerefhan denilen bir “Dinsiz yaptığı bir aletle Allah katını gözlüyor" denilerek, idam ediliyor.
Çok geçmeden Osmanlı'nın çöküşünün ilk adımı atılıyor ve matematik başta olmak üzere pozitif bilimler, o çok övünülen padişah Kanuni Sultan Süleyman döneminde medreselerde ders olarak okutulmaktan çıkarılıyor.
Dördüncü Murat döneminde, yıldızları gözlem amacıyla kurulan "Rasathane" Allah katı gözleniyor diye yerle bir ediliyor.
Aslında bu hikayelerin sayısı daha çok ama fikir vermeye yeter sanırım.
***
Bakın, bundan 150 yıl önce, uygar dünya bilimin önündeki bütün Hristiyan dogmalarını ortadan kaldırırken, biz oluşturduğumuz Encümen-i Daniş adlı bilim kurulunda, "Tavşan kesmenin" günah olup olmadığını, fanusa konulan canlının hava almamasının dinen sakıncalarını tartışmakla zaman kaybettik.
Fizik, kimya, biyoloji, hemen hepsi dinci yobazların karşı çıkışlarına rağmen ders kitaplarına konuldu.
Tam bu noktada Abdülhamit'in hakkını da teslim etmekte yarar var, çünkü bir kısmı onun döneminde gerçekleştirildi.
**
Sadece bilim alanında değil, sanat alanında da her ilerleme, gericilere karşı göğüs göğse çarpışmayla oldu.
Osmanlı'da "Maskara" gözüyle bakılan tiyatrocuların tanıklığı mahkemelerde bile kabul edilmiyordu.
Tiyatrocular öldüğünde Müslüman mezarlığına gömmek istemiyorlar, sadece azınlık cemaati mensubu insanlar cenaze törenlerine katılıyordu.
**
Böylesine zor koşullarda ortaya çıktı Türkiye Cumhuriyeti...
Bilimin, sanatın, kültürün, aklın önündeki bütün engellerin kaldırıldığı esas tarih 29 Ekim 1923'tür.
Uygar dünyada yerimizi aldığımız tarih de o tarihtir.
‘Fikri hür, irfanı hür’ kuşaklar yetiştirdiğimiz dönem de Cumhuriyet sonrasıdır.
Bilim dünyasında Arf Sabiti, Arf Halkaları ya da Arf Sarmalları olarak bilinen matematiksel buluşun sahibi Cahit Arf bu dönemde yetişti.
Sosyal bilimlerde, sosyal psikolojinin kurucularından Muzaffer Şerif Cumhuriyet kuşağından biridir.
Tıp dünyasında kesin olarak tanımlanamayan bir hastalığın üzerine çalışarak ‘Behçet hastalığı’na adını veren Behçet Uz yine Atatürk Cumhuriyeti’nin bir eseridir.
Daha yakın zamanlarda Aziz Sancar cumhuriyet sayesinde Nobel ödülü aldı; sizin öngördüğünüz, hatta uyguladığınız dogmatik, ezberci, nakilci eğitim sayesinde değil!

Önceki ve Sonraki Yazılar