“Kitaplara yapılan kıyım, halka kötülüktür”

Nisan başında seçimleri izlemek için Bulgaristan’a giderken elimde Ahmet Emin Yalman’ın yazdığı “Yarının Türkiyesine Seyahat Köy Enstitüleri” kitabı vardı.

Nisan’ın ortasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bulgaristan Türkleriyle buluşmasını gözlemek için gittiğimde bu kez yanımda Fakir Baykurt’un ölmeden önce yazdığı son yapıtı “Eşekli Kütüphaneci” kitabını taşıyordum.

23 Nisan Türk ulusu için ne kadar önemli bir günse, kitap ve yayıncılık için de önemli bir gün…

Çünkü Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 1995'te aldığı kararla 23 Nisan’ı, "Dünya Kitap ve Telif Hakkı Günü" ilan etmişti.

****

Hepimiz biliyoruz ki Türkiye okuma özürlü bir ülke…

Yine biliyoruz ki kitap okuyanların oranı yüzde 1’ler düzeyine bile ulaşmıyor.

****

Okumakta olduğum Fakir Baykurt’un ‘Eşekli Kütüphaneci’ belgesel romanı 1950’li yıllarda, Kapadokya’da geçiyor.

Gazetelerde çok sayıda haberi yer alan gerçek bir yaşam öyküsünden alınma bir roman bu…

Cehaletin bilgiyle yer değiştirmesinin ancak kitapla sağlanabileceğine inanan Mustafa Güzelgöz, yolların olmadığı o yıllarda eşeklere yüklediği kitapları köylere götürüp dağıtarak, 15 gün sonra aynı kitapları geri alarak, bir tür gezici kütüphane yaratmış…

Arka planda Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Ürgüp, Ortahisar, Uçhisar, kısaca Kapadokya var bütün ihtişamıyla…

****

Romanın kahramanlarından, mübadele ile Yunanistan’a göç etmiş Kapadokyalı bir ailenin çocuğu Dimitros, baba-anne memleketinegelir ve Mustafa Güzelgöz ile tanışır:

Sanki bir masal ülkesine geldim. Mustafa Bey, başına fötr şapkasını geçirmiş. eşeğine kitap sandıklarını yüklemiş. Yolu yokuş köylere doğru eşeğini yularından çeke çeke götürüyor. Bir köye varınca çocuklar koşuyor. Kadınlar kucağında bebeklerle koşuyor. Birer ikişer kitap veriyor toplananlara. Gülerek alıyor, daha yolda okumaya başlıyorlar. O köylerde de böyle peribacaları var. Peribacalarından güvercinler havalanıyor. Güvercinler, açılmış kitaplara benziyor.”

(Sayfa-13).

****

Peki, Cumhuriyet devrimlerinin bu idealist ilk kuşağından Mustafa Güzelgöz kitap sevgisini nasıl edinmiş acaba?

Onu da şöyle anlatır Fakir Baykurt:

Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yar sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır, yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum. Daha doğrusu, ben böyle inanıyorum: Kitap sevgisi de bütün öbür sevgiler gibi doğuştan vardır; ama uyuyordur. Onun, zamanı gelince uyandırılması gerekir. Kitap sevgisinin bende nasıl uyandığını düşünüp, bu kanıya varıyorum.”

(Sayfa 42).

Türk modernleşmesinin en önemli isimlerinden biri de Padişah Abdülmecit’tir. Onun kitapçısı Ürgüplü Tahsin Ağa günün birinde padişaha “Memleketten çıkan her Ürgüplü doğduğu yere bir şeyler yaptı. Ben de kendi memleketime kütüphane kurmak isterim” deyince Temenni tepesinde bir yapı yaptırdı, Abdülmecit de 1854 yılında bu kütüphaneye 857 cilt kitap bağışladı.

Henüz bilimin ışıklarının yanmadığı, kör inançların egemen olduğu bir dönemdi. O kadar ki, kitapta anlatıldığı gibi “Oğlanlar okursa kadı, kızlar okursa cadı olur” denilen dönemde açıldı bu kütüphane…

O tarihte Medrese hocaları, “Osmanlı ordusunun savaşta yenik düşmemesi için 4444 Ayetelkürsü okunması gerektiğini” söylüyorlardı.

Kara bir cehalet hüküm sürüyordu.

****

Ne yazık ki 1923 devriminden sonra Atatürk’ün öncülüğündeki Cumhuriyet’in aydınlanması Anadolu’ya kolay ulaşmadı. Kitabın kahramanı, “1921 doğumluyum. Yetişip geldiğimde sazı çok seviyordum. Oysa yurdumuzda saz günahtı” der.

****

Cumhuriyetin aydınlanma çabaları 1950 sonrasında sekteye uğratıldı:

Öte yandan neler oldu, biliyor musun Dimitros Efendi yiğenim? İl, ilçe merkezlerindeki Halkevleri’ni kapattılar. Köylerde Halkodaları vardı. Bunları Kemal Paşa açtırmıştı. Sonradan gelenler hepsini kapattılar. Yapılar Maliye’ye geçti. Bizim burda da vardı Halkevi. Bir baktım, kitapları Cansız’ın fırınına gidiyor. Ateşe basıp yakacaklar. Koştum hemen, ‘Yahu siz çılgın mısınız, ne yapıyorsunuz?’ diye bağırdım. Kapıp kurtardım kitapları. El koyup hepsini kitaplığa aldım. Bunu yapabilmek için Malmüdürü’ne bir 49’luk alıp gönlünü ettim. Kitaplara yapılan kıyım halka yapılan kötülüktür bence. Ben buna hiç dayanamam. Nerde böyle bir olay, böyle bir kitap kıyımı görsem o an başkaldırasım gelir. Başım döner, gözüm önümü görmez.”

(Sayfa-45).

****

Türkiye bu kitap kıyımından, düşmanlığından vazgeçmedi. 12 Eylül öncesinde “Yasaklanmış sol yayınlar” önüne dizili örgüt mensuplarının görüntüleri eşliğinde gerçekleştirildi operasyonlar…

Kitaplara suç aleti muamelesi yapıldı.

12 Eylül darbesinde, evlerdeki kitap ya yakıldı ya derelere, nehirlere atıldı ya da toprağa gömüldü.

12 Eylül’ün en büyük sabıklarından biri de Süleyman Ege’nin Bilim Sosyalizm yayınlarının on binlerce kitabının imha edilmesiydi.

****

Bilgi edinmenin, çağı yakalamanın bir başka yolu var mı bilmiyorum ama kitap okumadan aydınlanmanın mümkün olmadığını biliyorum.

Onun için kitaplara dört elle sarılalım, yaşadığımız yerleri kütüphanelere dönüştürelim diyorum.

whatsapp-image-2023-04-25-at-19-08-56.jpeg

Önceki ve Sonraki Yazılar