Köy Enstitülerine gazeteci bakışı!

Köy Enstitüleriyle ilgili o dönemi yaşayan çok önemli bir gazetecinin gözlemlerini aktarmadan önce, sizi 1890’lı yılların Bursa’sına götürmek istiyorum.

Kolera salgını nedeniyle bir hekim heyetiyle birlikte Bursa’ya gelen Dr. Şerafeddin Mağmumi kentin tümüne ilişkin önemli gözlemlerde bulunur.

Özellikle eğitimle ilgili şunları yazar:

Bursa köylerinin ikinci göze çarpan konusu da ‘eğitimsizlik’leridir. Hiçbirinde ‘okul’ denmeye layık bir bina görünmez. Evet ama köylerde ad olarak ‘Fey-i Hamidi, Avn-i Hamidi, Nur-u Hamidi vb.’ adlarından biriyle adlandırılmış okullar vardır. Ama yerini sormayınız. Ya ahır gibi karanlık bir dam ya da çoğunlukla mescidin bitişiğindeki teneşirhane (ölülerin yıkandığı yer), bir yanda tabut gibi duruyor. Bir köşede ve toprak üstünde üç beş çocuk ‘namaz surelerini’ öğreniyorlardı. Hele ‘Muallim’ (öğretmen)lerin çoğu ad(ları)nı yazamıyorlardı. Birkaçına köylerinin sağlık durumu konusunda ilmühaber yazdırmak gerekli oldu, orada bir Arapça tamlama olan ‘Şerafeddin’ (Şerafettin) adı ‘Şerfettin’ olarak yazdılar. Halbuki Hıristiyan köylerine giderken mutlaka bir iki katlı bir bina uzaktan göze çarpar. Sormaya gerek yok. Mutlaka okuldur. İçerde muntazam sıralı dershaneler, duvarlarında haritalar, şekiller asılı. Öğretmenlerin çoğu idadi okullarındaki bilimleri bile öğretme gücünde kişilerdi.”

(Bir Osmanlı Doktorunun Anıları, Dr. Şerafeddin Mağmumi, günümüz diline çeviren Cahit Kayra, Büke Yayınları, 1. Basım Şubat 2001, sayfa 90-91)

ekran-goruntusu-2023-04-17-234434.png

****

Bu uzun alıntıyı şunun için yaptım, Atatürk Türkiye’si böylesine kötü bir miras devraldı.

Alfabenin ne kadar zor öğrenildiğine de dikkat eder misiniz?

Doğru cumhuriyet devrimler birer birer yaşama geçirilirken eğitim alındaki adımlarda biraz geç kalındı.

1937 yılında başladı büyük eğitim hamlesi…

****

Gazeteci Ahmet Emin Yalman’ın “Yarının Türkiyesine Sehayat” kitabını okurken bunu düşündüm.

1943 yılında, henüz Köy Enstitülerinin kapatılması gündeme gelmemişken, Gazeteci Yalman, bu eğitim kurumlarının kapısını çalmış, o günkü havasını solumuş, oturmuş izlenimlerini kitap haline getirmişti.

Doğrusu başka kitaplarda ben pek rastlamadığım ayrıntılara burada rastladım.

KÖY ENSTİTÜLERİNDE ELEŞTİRİ SAATİ!

Bu okullarda öğrencilerin ayda bir öğretmenlerini, müdürlerini eleştirme hakkı olduğunu öğrendim örneğin:

Ayda bir yapılan genel ve serbest tenkitte öğrenci, müdür ve hocalar hakkındaki tenkitlerini söylüyor ve işlerin daha iyi yapılması hakkındaki düşüncelerini anlatıyor. Bu toplantıların verdiği güzel neticeler gösteriyor ki devlet kuvvetinden gelen mevkii otoritesi ve yaş farkı, bir öğretmenin verimli çalışma ve işbirliği yaratmasına kafi değildir. Öğrencinin itimadını kazanmak, ona içini dökmek fırsatını vermek lazımdır. Ancak eşit mevkide insanlar tam bir haz ve hoşnutluk içinde işbirliği yapabilirler. Görülüyor ki tatlı dil, dünya yeryüzündeki en tesirli silahtır.”

(Ahmet Emin Yalman, Yarının Türkiyesine Sehayat, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları, Üçüncü baskı, Ankara 1998, sayfa 24).

****

Bu okullarda öğretmen ile öğrenci aynı yemeği yer. Yalman, “Öğrenciye layık görülen gıda, öğretmene de kafidir” şeklinde aktarır uygulamayı…

Köy Enstitülerinde öğrenci, yeteneklerine göre yönlendirilir.

Yalman, “Başka sahalarda istidat (yetenek) gösterdiği halde bir derste zaaf gösteren adamın hayatın denizinde boğulmaya layık olduğuna ezberden hükmedilemez. Bu nokta not edilir, kendisi istidadına uygun sahada kullanılır” der.

(Sayfa-26).

100 DÖNÜM SULAK, 200 DÖNÜM KURU ARAZİ!

Köy Enstitülerinden mezun olan köy çocuklarına ‘Sulu olarak 100 dönüm, susuz olarak 200 dönüm arazi” önerildiğini de okudum bu kitapta…

Bu okulda uygulamalı ziraatten başka yapıcılık, marangozluk ve demircilik; kızlar da dokumacılık öğreniyorlar. Köy öğretmeni oldukları zaman kendilerine küçük bir maaş verilecek, fakat istimlak yoluyla sulak yerlerde yüz, kuru yerlerde iki yüz dönüm tarla, pullukla ve diğer ziraat aletlerine ve bir çift hayvana sahip olacaklar. Kısmen hayatlarını, topraktan çıkaracaklar ve istihsal sahalarında öncü bir rol oynayacaklardır.

Her sene üç bin olgun genç vasıtasıyla üç bin yeni köye dağılacak olan bun yeni ruh, umumi bünyede az bir zamanda ne güzel değişiklikler yaratacaklar.”

(Sayfa-28).

****

Ağların, toprak beylerinin istemediği aydınlanma buydu.

İşte Ahmet Emin Yalman’ın, yarının okulu hocasız olur mu diye sorduğu, bütün öğrencilerin aynı zamanda birbirinin hocası olduğu, sınavlarla insanların bunaltılmadığı, cezaya ihtiyaç duyulmadığı, kısaca yeni insan tipinin, geleceğin insanının yetiştiği yerlerdi Köy Enstitüleri…

Bu insanların üzerinde haramilerin, din tüccarlarının etkisi olabilir miydi?

80 yıl önce bu gazeteci büyüğümüz, “Yetişmiş bir insan, memleketin en kıymetli servetidir. Bu serveti israfa uğratmamak, gözün bebeği gibi korumak lazımdır” demişti.

Bugün bu değerli servet Avrupa’nın Amerika’nın Kanada’nın ayakları altına serilmedi mi?

14 Mayıs sabahı verilecek kararla belki “Giderlerse gitsinler” diyenlere dur denilerek, milli servetimizin kalanını kurtarabiliriz.

****

Bu yazının dipnotu: Ne yazık ki Yalman’ın “Yarının Türkiyesine Seyahati” yarım kaldı. Köy Enstitüleri 1954 yılında Demokrat Parti tarafından kapatıldı.

ekran-goruntusu-2023-04-17-234438.png

Önceki ve Sonraki Yazılar