MHP, Ülkücü Hareket neden kendini tekrar ediyor?

12 Eylül öncesinde MHP’nin, Ülkücü Hareket’in yayın organı Hergün gazetesiydi.
O yıllarda arada bir gazeteyi incelerdim.
Hiç unutmadığım başlık şuydu:
“Komünistler bugün Adana’da yürüyüş yaptı ve ‘Kahrolsun Türkiye’ diye bağırdı.”
Gazetenin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yapanlar arasında İkizdereli hemşerim Veysi Sözüer’in de olduğunu bilirdim.
 
**
 
Yaşam çok garip; aradan 41 yıldan fazla zaman geçti.
Geçtiğimiz günlerde telefonum çaldı, arayan kişi kendini tanıttı, “Ben Veysi Sözüer, babandan telefonunu aldım, sınıf arkadaşım Süleyman Genç’le görüşmek, buluşmak istiyorum” dedi.
1980 öncesi CHP milletvekili, kont-gerillanın hedefindeki sol siyasetçi, eşi nedeniyle Bursa’ya gelmiş yerleşmiş Görükle’de oturan Süleyman Genç’ten söz ediyordu.
Sözüer “Yaşımız 80 oldu. Baban Kemal Baysal, Prof. Dr. Ercan Eyüpoğlu, Ensar Albayrak, Süleyman Genç okul arkadaşlarım, İstanbul’dan tura çıktım, hepsiyle buluşmak istiyorum” dedi telefonda…
Bir dönemin keskin solcusu, İkizdere’nin ilk sosyalisti yaşı 80’in üzerine çıkan Ensar Albayrak da Bursa Kestel’de oturuyor.
Uzun yıllar Almanya’da yaşamış olan Albayrak, Süleyman Genç ve de Veysi Sözüer Bursa’da buluştular.
Ne yazık ki o buluşmayı saat farkıyla kaçırdım ama ertesi sabah ben de Veysi Sözüer ile buluştum.
 
**
 
“Türk Basınında Ülkücü Hareket, Hergün Gazetesi 1976-1980” kitabını imzaladı, verdi.
Bir solukta okudum.
Recep Küçükizsiz’in kaleme aldığı anılar iki bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde gazetenin sahibi Ali Sahir Nariç’in anıları var, ikinci bölümde ise Veysi Sözüer’in…
 
**
 
Her iki yazarın anlatımından çıkardığım sonuç şu ki, dünyadaki bu kadar değişime karşın geleneksel bakış açılarını muhafaza ediyorlar.
Türkeş’e bağlılıklarını sürdürüyorlar; ülkücü hareketin bütün yanlışlarına sahip çıkıyorlar.
Oysa sol gelenekten gelenlerin pek çoğu bu arada ben de 12 Eylül öncesinde yaptıklarımızın, yapıların bir kısmının çok yanlış olduğunu söyleyip, yazıyoruz.
Örneğin solun Atatürk yerine Lenin’i, Stalin’i, Mao’yu, Che Guevera’yı ön plana alan yanlışlarının farkındayım.
Aynı silahla vurulmuş sol ve sağ görüşlü insanların olduğunu biliyoruz.
 
**
 
Türk milliyetçiliğine ayrı başlık açarsak, Amerika-NATO ile Türkeşçi milliyetçilerin yakın ilişkisi, hatta işbirliği itiraflardan, anılardan, mahkeme tutanaklarına geçti.
 
.
Türkiye’de yüzlerce Batılı şirket faaliyet gösterirken, o kan emici şirketler sermaye transferi, emek sömürüsü yaparken, Sovyetler Birliği’ni tehdit olarak göstermenin arka planını öğrendik artık.
Amerika, komünizm tehdidiyle Türk milliyetçilerine sadece Sovyetler Birliği’nin en büyük düşman olduğunu kabul ettirmişti.
‘Bağımsız Türkiye’ diye yürüyen solcu gençlere İslamcı militanların saldırısının kimler tarafından organize edildiğini bugün daha net görebiliyoruz.
 
**
 
Ne yazık ki kitapta bir özeleştiri olmadığı gibi hala eski anlayışın devam ettiğini gösteren hikayeler var.
Yedi yıl Boyner’lerde çalışan Ali Sahir Nariç’in şu anlattığına bakar mısınız?
“Çıkmama yakın günlerde fabrikaya kadın bir kimyager almışlardı. Kadın işe başlayınca mecburen benimle irtibat kurmuştu. Konuşmalarını dinleyince onun kıpkızıl bir Marksist olduğunu anlamıştım. Bir gün öğle yemeğini patronlarla beraber yerken masamızda bulunan o kadın konuşmaya başladı. Türkiye’nin geri kalmışlığının en büyük sebebinin miras hukukundan kaynaklandığını iddia ediyordu. Patronlara döndüm, ‘Bu kadının ne dediğini anladınız mı?’ diye sordum. Sanırım anlamamışlardı. ‘Ne söylüyor?’ diye bana sordular. ‘Siz ölünce fabrikalarınızın ve mallarınızın çocuklarınıza kalmasının yanlış olduğunu yani veraset kanunu sebebiyle Türkiye’nin geri kaldığını söylüyor.
….
Gerçekten de o komünist kadın, ben ayrıldıktan sonra iş yerindeki bütün işçileri örgütleyerek ayaklandırmış ve sendikayı da araya sokarak grev başlatmış ve işi durdurmuştu.”
(Sayfa 32-33).
Bak şu densiz kadının yaptığına!
Hem sendika örgütlemiş hem grev yapmış!
 
**
 
Bir başka örnek vereyim.
“Türkçülerin dergi bastıkları bu matbaanın yakınında Aziz Nesin’in de yazıhanesi vardı. Hatta bir gün onun yanına da gitmiştim. İçerisi hareket edilmeyecek kadar kitaplarla doluydu. Parayı kimlerden almış da bu kadar kitap bastırmış diye düşünmüştüm.”
(Sayfa 130-131).
Aziz Nesin’in Türkiye’nin en çok okunan yazarı olduğunu, çıkardığı gazetelerin en çok satanlar arasında bulunduğunu, kitaplarının sattığı için basıldığını hala anlamamış Ali Bey…
Yazık, çok yazık!
 
*
 
Hep eleştirmeyeyim, güzel saptamalar da var kitapta…
Necip Fazıl’la ilgili olarak örneğin…
Hergün’de Necip Fazıl’a hem maaş veriyorlarmış hem de yazı başına para…
Ali Bey şöyle anlatmış Necip Fazıl:
“Neticede ondan problemsiz şekilde ayrıldık, gitti. Çünkü o menfaatinin bittiği yerde durmazdı.”
(Sayfa 78).
 
*
 
Kitabın bir yerinde Hüseyin Nihal Atsız’ın şiirini paylaşmış, ben küçük bir bölümünü aktarayım:
“Bizim için savaş düğündür;
Din Arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.”
**
 
Bu yazının dipnotu: MHP ve Ülkücü Hareket ne yazık ki, 1980 öncesinden ders almamış gibi davranıyor. Gazetecilere, Devlet Bahçeli’yi eleştirenlere ve de MHP’den ayrılan İYİ Partililere yönelik saldırılar bunun en net göstergesiydi. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı, eski AKP Milletvekili Selçuk Özdağ’a yapılan saldırı ile Levent Gültekin’e güpegündüz 20 kişinin şiddet uygulaması kamuoyunda geniş tepki yaratması şimdilik saldırıları durdurdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar