Cumhuriyet'in viyabilite meselesi - Nereden Nereye!

Akepe dönemi ve özelleştirme mi, Cumhuriyet tarihinin en büyük servet transferidir. Cumhuriyet talan edilmiştir. Cumhuriyet’in gördüğü en büyük ve en acımasız talan olarak yazıyorum


Doğrusunu söylemeliyim, bu meseleyi bana Tuncay verdi ve ben yaydım, asker-sivil tartışmaya açtım; benimkilerle birlikte kağıda döküyorum. Tuncay Özkan’ın ortaya koyduğu problemi şöyle özetleyebilirim; bir, global kriz var ve devam ediyor, finansman akışı ve rahatlığı bitmiştir. İki, gaz ve petrol fiyatları yükseliyor, arzı zorlanıyor ve Ankara, iki kaynak, Rusya ve İran ile problem üzerine problem çıkarıyor. Öyleyse, Cumhuriyet’i yaşatmak zor görünüyor; teknik sözcükle, artık Kemalist Cumhuriyet’in vayable olmadığını söyleyebiliriz, ilk sonucumuz işte budur.

DEVLET’İN SÖNÜŞÜ

Böyle ise az söylemiş, mesele sadece dış finansman değil, yurt içi tasarrufların milli hasılaya oranı her yıl biraz daha düşüyor, Türkiye bütçesi olmayan ve yatırım yapamayan bir ülke halindedir.
Devlet, hizmet yapamamaktadır, okullara öğretmen ve öğretmenlere okul yoktur. Hizmet sağlama artık “yap-işlet” ile sınırlıdır; zenginlerin ve yabancıların lütfuna bağlıyız. Asıl tükenme buradadır, devletin sönüşüne tanıklık ediyoruz ve ekliyorum, “devlet” ile “cumhuriyet” aynı anlamdadırlar, “Türkiye Cumhuriyeti” ile “Türkiye Devleti” birbirinin yerine geçmektedir. Devlet’in sönmesi, Cumhuriyet’in tükenmesi demektir. Buradayız.

***

Arabi “Devla”, biz edebiya’da da yaparız, “t” ekliyoruz, pek çok eşi olan Arap Şeyhi bir gece yatağına eşlerinden hangisini alırsa, ona “devla” sağlıyor, “nöbet” anlamı da var, “refah” veriyor.
Hobbes da devlet’e “commonwealth” diyordu, “ortak gönenç” manasındadır ve devlet’in varlık nedenini burada buluyoruz. Ve şimdi akepe’yi unutunuz, İslamlaştırmayı düşünmeyelim, yobazizmi
yok sayalım ama yine de artık insanlarımızda “cumhuriyet” bağlılığı çözülüyor; çünkü artık devlet yok olmaktadır, varlık nedenini yitirmektedir. Buradayız.

CUMHURİYET HEYECANI

Peki, Osmanlı ile Cumhuriyet arasında ne fark var, Yaban’ın kahramanının hayal kırıklığını hiç unutamayız, ot misli duygusuz köylüler ile “Onuncu Yıl Marşı” arasındaki fark mı, adı önemli mi, “on yılda demir ağlarla ördük”, işte budur. Devlet ya da Cumhuriyet sevinç ve heyecanında, işte bu var; buna bir “devla” hali demeyi öneriyorum.

***

Ben Türk paşalarını en çok, Onuncu Yıl Marşı’nı söyledikleri halde seviyorum, 28 Şubat 1997 tarihinde, yurt dışında idim, self-exile yaşıyordum, andıç mı ne, umurumda değil, paşalar beni de kötü ilan etmişlerdi, umursamıyorum, ben o marşçı paşaları pek seviyorum. İlhan Kılıç Paşa, biraz daha bağırıyordu, onu daha çok beğeniyordum. Yüzlerinde yüksek Cumhuriyet heyecanı görüyordum, ben Paris’te bir Cumhuriyet sürgünü, bana en büyük heyecanı yaşattılar, sağolsunlar. Şimdi Sincan Cezaevi’nde yatıyorlar. Oyundur. Tabii bu yazdıklarım Tuncay’a destek yönündedir, saklamıyorum. Ancak mutlak döneceğim ve şimdi devam ediyorum. Durumumuzu değerlendirebilmek üzere Tuncayist tezleri saymaktan çekinmiyorum. “Yaşayabilirlik” faktörlerini
görebilmek için buna ihtiyacımız var.

PLANLAMA & KALKINMA & REFAH

Otuzlar ve Altmışlar, planlama ve kalkınma ile refahın sıçradığı yıllardır. Ancak ellili yıllar, Adnan Bey, Menderes, “görülmemiş kalkınma” edebiyatı tutturmuştu, plansız da olsa kalkınıyorduk. Güzel ama nasıl, iki nedeni yazılıdır; bir, bütün kamusal toprakları tarıma açtı ve ağalara dağıttılar. Amik ve Çukurova’nın patladığı, “hacı ağa” tipinin çıktığı zamanlardı ve İstanbul’da birlikte okuduğumuz kuzenim de, ne iş yaparsınız sorusuna, “çiftçi” diyordu. Bu konuda teknik çalışmalar var, vergisizzahmetsiz kaynak bulunuyordu. İki, Amerikan yardımı; Türkiye Amerika’nın mandası olmayı kabul etmişti; o tarihe kadar “görülmemiş” ölçüde geliyordu; Tuncay Özkan’ın işareti işte budur.

SAMAN ALEVİ SİYASETÇİLER

Bitti, Ticaret Hukuku Hocamız sınavı çok erken yapardı, Kemal Arar’ımız, Tabarin Bar’ı severdi, doğrudan, Ulus’tan, bardan geliyordu, acı kahve bulmak zorundaydık, kahve yoktu, çırpınırdık, karaborsadan tedarik ile Hocamız’a ikram ederdik. Bu kadar değil, Demokrat Parti, 1940 yıllarının ikinci yarısında “Devr-i Sabık” yaratmayacağız demişti, ben şimdi buna “Ancien Régime” diyorum, başladı. Ve bir devalüasyon girdi, 1958 sonu, devrildi ve gitti. İsmet Paşa’nın kurtaramadığını biliyoruz. Bir saman alevi oldular ve yaşadık.

SERVET TRANSFERİ

Tuncay’ı desteklemeye devam mı ediyorum, yoksa kendime mi dönüyorum, bilmiyorum. Üç dönemden söz edebilir miyim, adlarını “Servet Transferi” olarak önermeyi düşünüyorum. Bir, Ermeniler’in ve Rumlar’ın gönderilmesi ile Selanikliler’in ülkeye getirilmesi, bu ikincisinin hiçbir siyasal nedeni yoktu. a, Ermeniler’in mülkleri ve kızlarını Doğu’da Kürtler ile Adana çevresinde şimdi adlarını bildiğimiz “büyük” zenginler aldılar. Zengin yaptık. b, Öncelikle Trabzon, Antalya ve Kayseri’den giden Rumlar’ın servetlerini, çok zengindiler, Selanik’ten gelen Sabetayistlere verdik. Ayrıca, Aydın Ovası’nda, Menderes Ailesi’ni, Eskişehir Ovası’nda Emin Sazak’ı, Çukur Ova’da Cavit Oral’ı büyük toprak sahibi yaptık. Servet transferinin alâsıdır.

İki, Varlık Vergisi’ni atlıyorum, çok büyük servet transferidir ve Yahudiler’in “mallarının alındığı” ise büyük yalandır. Kaybedenler, kalan Rumlar ile Ermeniler oldular ve Yahudiler’in Erzurum’a gönderilip taş kırdıkları ise daha büyük yalandır, diyorum. Süleyman Demirel’in sözüyle, İstanbul’un çevresinde kırılacak taş mı yoktu; Hitler Atina’ya girmişti, Yahudiler’i toplayıp, fırınlara gönderiyordu ve biz taarruzunu bekliyorduk. Yahudiler’i aldık, Sovyet sınırında kampa koyduk; hepsi budur. Koruduk ve Yahudiler’e dokunmadık, iki mazlum, artık milletten büyük servet
transferi yaptık. Duruyorum.

BİR KABADAYI PROFESÖR ASTEĞMEN

Bu yazılarıma “Kabadayıca” adını koyuyorum, ayrıca bu adımı çok seviyorum. Kırk bin asker ve subay, bana Kıbrıs Savaşı’nda “Kabadayı Profesör Asteğmen” dediler, halbuki savaşa gitmemek için uzun geceler sıcak gözyaşları dökmüştüm. Ama kaçmadım, kaçarsam ülke dışına çıkmaya mecburdum, fakat böylece, Türk emekçi sınıfları için mücadele imkanımı kaybedecektim, yapmadım, gittim. Yalnız, demek, mizacımda var, savaşı sevdim, pek Rum kurtardım, Türk üsteğmenleri ile birlikte savaştan memnunum; şehit de olmuşum, Magosa’da yere atılmış bir gazetede okudum. Genelkurmay tahtasına üç gün şehit yazılmışım, olmadım. “Kabadayı Profesör Asteğmen” kaldım. Bu ayrıntıya ihtiyaç duydum, Yurt’un “kabadayı” yazılara ve yazarlara ihtiyacı olduğunu düşündüm, cehepe’de ise kıtlık var, İsa Gök’ü, İsa hakkı için, dört çivi ile çaktılar, şimdi Muharrem İnce ile Emine Ülker Tarhan’a kaldık, türdaşlarımdırlar, oluyorlar. Peki nedir, kabadayıca, bir yaşayabilirlik macunudur, girdi’dir ve “input” da diyoruz. Sevgilerim eklidir.

CUMHURİYET’İN TALANI

Akepe dönemi mi, özelleştirme mi, üçüncü ve Cumhuriyet tarihinin en büyük servet transferidir. Cumhuriyet talan edilmiştir ve çekiniz cehepe’yi, petkim kimde, tüpraş şimdi kimin elinde, Hilton’un yerini bilir misin, artık dünyanın yeni bir finans ve fuhuş merkezi olan, Fikret’in sözüyle, bu “kahpe şehrin” inci yeri şu anda kimin, petrol ofisi uçtu mu, telekomünikasyon kime gitti, Karayolu’nun merkez toprakları ne oldu ve bunlar olmadan Cumhuriyet’i yaşatmak kolay mı, işte mesele budur. Cumhuriyet’in gördüğü en büyük ve en acımasız talan olarak yazıyorum.

İKTİSAT DERSİ

Doğrudur, para verip aldılar; güzel, ama para nedir, nasıl ortaya çıktı; bu bölümü para teorisi ile bitirmek istiyorum. Bir, iktisat derslerimizde, şöyle anlatıyoruz, bir nehrin kenarında, iki Kızılderili kabile yaşıyormuş, ticaret yapıyorlar. Bir büyük taşları var, hangisi alacaklı ise taşı kayığa yükleyip o tarafa geçiriyorlar. Ancak birinde düşürmüşler. Derinde, çıkaramıyorlar ve sonra taş yerine yaprak ve daha sonra da kağıt alıp vermeye başlamışlar. Kağıdı bir alıyorlar ve bir veriyorlar, kağıda güveniyorlar. Böylece anlıyoruz, kağıt parayı Kızılderililer icat etmişler.

CUMHURİYET’İN SOYULMA HALİ

Önce kağıt verdiler, sonra kağıt verdikleri, kağıtları getirip verdiler. Petkim’i, Tüpraş’ı, Petrol Ofisi’ni, Hilton’u, aldıkları kağıtla verdiler ve aldılar. Kağıtları verenin hakkını hiç ihmal etmediler.
İşte özelleştirme budur. Büyük Servet Transferi de diyoruz. Cumhuriyet’in soyulma halidir.

***

Bir başka bölümle bitirebilmeyi umuyorum.



DÜZELTME
İncelememde bir hata var, Abdülrahim Tuncak doğrusudur. Yanlışı ben yaptım, özür diliyorum. Buraya getirilmeden hazırladığım kitap çalışmasında yer alıyor. Büyük Kurtarıcı’nın cenaze törenin
de incelemiştim. Yayınlarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar