
19 Mayıs 'Çelik çekirdek'in 'B Planı'dır!..
Tarihteki her ciddi devleti bir “Organizma” gibi kavramak gerektiğini düşünüyorum. Her organizmanın nasıl “Hayatta kalma” refleksleri varsa her devletin de böylesi refleksleri mevcuttur. Bu “Tin” (Ruh) zaman zaman zayıflamış hatta “İşi bitmiş” gibi görünse de hayati kırılma dönemlerinde yeniden vücut bulmuştur.
Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın hemen öncesine baktığımızda o koşullarda yaşayan birinin yılgınlığa düşmesi için bütün nedenler mevcuttu. İşgal olmuş bir ülke, dağıtılmış bir ordu, her noktası parsellenmiş bir vatan söz konusuydu. Nitekim bürokrasinin ve aydınların bir kısmı bu psikolojiyi gerekçe gösterip teslim olup hatta işi ihanete kadar vardırdılar. Ancak yanıldılar. O “Derin damar” harekete geçmiş ve milletin direnme azmini yeniden örgütleyip kendi “Projeleri”ni hayata geçirmişlerdi.
Hiç şüphesiz her devletin kriz ve işgal durumlarında birtakım planları vardır. (Zaten yoksa devlet değildir!) Bu, yeraltına çekilip direnişi yurt çapına yaymak, çete (gerilla) savaşı yürütmek (Aslında saf haldeki “Kontrgerilla” esprisi budur fakat emperyalizm onu kendisine yontmuştur!), düşmana sabotajlar tertiplemek, vb. şeklindedir.
Fakat Kurtuluş Savaşı’nı farklı kılan bir durum vardır. Bünyesinde çete tipi oluşumlar yer alsa dahi esas ve ağırlıklı olarak “Düzenli ordu”ya ve onun kadrolarına dayanarak yürütülmüş ender savaşlardan birisidir. Sırf bu durum bile birilerinin “Hazırlıklı” olduğunun göstergesidir.
İşte 19 Mayıs 1919 bu “Derin sözleşme”nin tarih önünde mühürlendiği gündür. O yüzden benim Kurtuluş Savaşı’na ve Mustafa Kemal’e bakışım hayli farklıdır. Onu mistisize eden, ikonlaştırıp adeta dinsel bir “Kurtarıcı Mesih” anlayışına geri çeken anlayışlarla çatışırım.
Bu bakış, Mustafa Kemal’i büyük bir asker, lider ve devrimci olarak dışlamadığı ve tarihte “Bireyin rolü”nü yadsımadığı gibi, onu yegâne temellerine oturtan tek bakıştır. Aksi -övüp, yüceltiyormuş gibi yapıp- onun posasını çıkartmak ve “Gardırop Atatürkçülüğü”ne hapsetmektir. Bunların kendilerini ve “Cumhuriyet”i getirdikleri nokta ortadadır!
Kurtuluş Savaşı’nı, dolayısıyla onun lider ve kadrolarını harekete geçirip, stratejisini çizen bir “Çelik çekirdek”, bir “Derin irade” vardır. Mustafa Kemal onun kararını hayata geçirebilecek en uygun kişi olduğu için seçilmiştir. Yani bir “Vazifeli”dir. Vazifesi ise bu topraklarda Türk’ün geleceğini yeni bir form altında (Cumhuriyet) ve en mümkün şekilde teminat altına almaktır. “Beka problemi”ne verilen “Cevap”tır. Rejim adlandırmaları zahiri ve aldatıcıdır!
Zaten kendisi de Nutuk’ta “Daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.” diyerek aslında durumu zımnen itiraf eder.
Şüphesiz süreç bu yanıyla destansıdır. Lakin olayı sadece bu boyutuyla görmek, salt “Kişi yüceltimi”ne dayalı bir şematize ediş olacaktır. O yüzden 19 Mayıs bana göre “Çelik çekirdek”in “B Planı”dır. 2000 yıllık refleksin şahlanışıdır. Mustafa Kemal de “Anadolu topraklarına ricat” kararının uygulayıcısıdır. O da doğrusu bu “Rol”e tam oturmuş ve hakkıyla yerine getirmiştir. Tüm Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı saygı ve rahmetle anıyorum…
NOT: Ne demek istediğimi daha iyi karşılaştırabilmek için lütfen arşivden 20.05.2012 tarihli “19 Mayıs ve Mustafa Kemal’in gerçek ‘Misyon’u!” başlıklı yazıma bakınız.