Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

DİPLOMASİ İNCE ZENAAT

Yazımın başlığını tekrarlayayım. Diplomasi ince zenaattir. Diplomaside duygulara, ondan öte ahlaki değerlere özen göstermeye yer yoktur. Diplomasi, akıl, zeka, bilgi birikimi, dosyalara hakimiyet gerektirir. Hatta Makyavelist düşünce tarzı da zaman zaman diplomaside son derece yararlı olabilir.

Son yaşadığımız olaylara baktıkça yazdıklarımın hakkını sizlerin de teslim eedeceğiniz düşüncesindeyim. Bir kaç gün önce Paris’ten bir dostumun, Ohannik Akopcan’ın gönderdiği bir mesaj beni bu yazıyı yazmaya itti. Mesajda Fransa’nın 18 ve 19. Yüzyıl, hatta hala konuştuğumuza göre muhtemelen bugünün diplomasisine çok önemli etkiler yapan Dışişleri Bakanı Charles Maurice de Talleyrand’ın bir sözünü hatırlatıyordu:”Üstlerine oturmak dışında, süngülerle her şeyi yapabilirsiniz.” Ama ne yazık ki bizler süngülerle her şeyi yapabileceğimizi bir yana bırakıp bunların üstüne oturmuşuz. Bu da gerçekten ayrı bir beceri gerektirir.

Neden mi? Hemen söyleyeyim. Örneğin Suriye felaketi. Zeytin Dalı ismini verdiğiniz bir askeri harekat başlatıyorsunuz. Zeytin dalını vermeyi bırakın her gün onlarca ölü, şehit haberi geliyor. Bu yetmedi. Yıllar öncesinde 2011 yılında Suriye iç savaşı başladığında hemen müdahil olup altı hafta içinde Emevi Camii’nde Cuma namazı kılma planları yapıyorsunuz. Ama tutmuyor. Dokuz yıldır Beşar Esat yerinde duruyor ve iktidarından vaz geçmeye niyetli değil. Arkasında kapı gibi bir Rusya var.

Bölgede Suriye rejim ordusunun çarpıştığı Nusra, IŞİD gibi şeriatçı örgütlerin elemanları var. Bir yandan da ABD güçleri PYD’yi himaye etmekle meşgul. Ama siz Suriye rejim ordusunu vurmak, uçaklarını düşürmekle övünüyorsunuz. Derken Rus savaş uçakları İdlip’te konuşlanmış bir bölüğünüzün bulunduğu binayı yerle bir ediyor. Bütün bölük şehit oluyor. Olağanüstü toplantı ve karar: Mültecilere sınır kapılarını açıyorsunuz, “Hanımlar, beyler ve sevgili çocuklar. Arık misafirlik yeter. Buyrun gidin,” diyorsunuz.

Ama o sınırlarda bu insanlar sınır polislerince ne tür muamelelere maruz kalıyor? Umurunuzda mı? Hiç düşündünüz mü, bu soğukta, çoluk, çocuk ne halde olduklarını? Ardından NATO’ya çağrı yapıyor, tüzüğünün 4 ve 5. maddelerini işletmesini istiyorsunuz. İyi de bir NATO müttefiki olarak sizi topraklarınızda başka bir ülke tehdit etmiyor ki NATO ne yapsın?

Hep söylüyorum. Türkiye’nin dış politikasını, Mülkiye’yi çift dikiş sağlam olur mantığıyla çaka çaka ancak altı yılda bitirenlere teslim ederseniz olacağı budur. Yazık Türkiye Cumhuriyeti’nin bir zamanlar gurur kaynağı olan Dışişleri Bakanlığı’na. Monşerler diye aşağıladığınız, diplomasi ustası Dışişleri mensuplarını dışlar, liyakat yerine biata önem verirseniz ülkeyi batağa saplarsınız.

Bir başka dostum, siyaset bilimcisi ve iktisatçı , Mehmet Öğütçü Berlin’de katıldığı enerji güvenliğiyle ilgili bir konferanstan çıkan sonuçları aktardı. Neyse ki Öğütçü’nün verdiği bilgiler biraz olsun rahatlatıcı. Sonuçları üç maddede toplamış. Şöyle:

“- Eski Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen Avrupa Komisyonu Başkanı seçildikten sonra Brüksel’de Türkiye’ye yönelik daha gerçekçi/jeopolitik bir bakış açısı kök salmaya başladı. Almanya 1 Temmuz’da AB dönem başkanlığını üstleniyor. Gümrük Birliği modernizasyonu, güvenlik, enerji, göçmen formülü üstünde çalışılıyor. Yunanistan bu yaklaşımın destekçileri arasında. AB’den uzaklaşan Türkiye’nin kendi aleyhinde olduğunu görüyor (nihayet). Türkiye’ye daha fazla “havuç” verilmesi gerektiği, baskı ve yaptırımların işlemeyeceği konusunda mutabakat var (bonjour yani).

-Doğu Akdeniz gazı gereğinden fazla köpürtülüyor. Mısır ve İsrail satmasalar da ürettikleri gazı iç tüketimde kullanabilir. En çaresiz olanı Güney Kıbrıs (ee, onun bunun gazına gelip pek de rantabl olamayacak bir gazı çıkarmaya kalkarsa olacağı budur). En akıllı ve ucuz yol 80 km. lik boru hattıyla Türkiye’ye satmak.Politikacılar tüm Doğu Akdeniz ülkelerinde olmayan ya da değeri düşük bir meta için gaza geliyor, iç kamuoyunda fantezi yaratıyorlar. Bölgede güven arttırıcı önlemlere (confidence building measures) ihtiyaç var.

-Türkiye haklı olduğu konularda bile zarif ve ince diplomasi yollarını kullanmadığı, bölge ülkeleriyle ilişkileri dondurduğu için haksız konuma düşüyor; aleyhinde ittifaklar oluşmasını tetikliyor. Maksimalist yaklaşımı, öte yandan , şimdiye kadar hareketsiz kalan ülkeleri harekete geçirmeyi başardı. Bunu da not edelim.”

Haydi hayırlısı. Dileyelim Batı cephesinde bir toparlanma olsun. Yoksa alayımız hem Ortadoğu hem de Batı’da tam anlamıyla batağa gömüleceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar