Gıda egemenliği nedir?

Gıda egemenliği halkın ve toplulukların ekolojik ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilen; sağlıklı, kültürel olarak uygun gıdalara sahip olma ve kendi gıda, tarım sistemlerini ve tarım politikalarını belirleyebilme hakkına sahip olmalarıdır.

Ne yazık ki 1980’lerden bu yana gerek yerel topluluklar gerekse de ülkeler bu haklarını daha da artan boyutlarda kaybetmişlerdir.

Türkiye de yaptığı anlaşmalarla, gelişmiş ülkelerde üretilmiş dampingli gıdalardan kendisini korumak için kaçınılmaz olan gümrük vergilerini düşürmek zorunda kalmıştır. Bu bir anlamda ulusal egemenliğin kaybedilmesidir. Maddeler halinde gıda egemenliği ve hâkim sistemin farklarını ortaya koymaya çalışalım.

Üretimin Önceliği: Hâkim sistem tarımın öncelikle ihracat için yapılmasını öngörmektedir. Gıda egemenliğinde ise yerel pazarlar için üretmek esastır. İhracat ve ithalat ise kökten reddedilmemekle birlikte gıda egemenliğini tehdit etmeme koşuluyla gerçekleştirilebilir bir durumdur. Türkiye’nin de imzaladığı Uluslararası Tarım Anlaşması gümrüklerin düşürülmesini öngörmüştür. Böylelikle daha önceleri pamuk ihraç eden ülkemiz pamukta gümrük vergisinin sıfırlanması ile pamuk ithal eden bir ülke haline gelmiştir. Geçtiğimiz dönemde pirinç ithalinde kısmen ülke üreticilerini korumak amacıyla zorluklar getiren Türkiye ABD tarafından uluslararası mahkemelere verilmiş ve geri adım atmak zorunda bırakılmıştır. Gelişmiş emperyalist ülkeler gerekçe olarak uluslararası gıda pazarlarının “serbestleşmesini” gösterseler de, yüksek prim destekleri sayesinde ulus ötesi şirketler tarafından kendi ülkelerinde maliyetin bile altında çiftçilerden satın aldıkları birçok ürünü dampingle gelişmekte olan ülkelere ihraç ederek bu ülkelerin üretim yapılarını tahrip etmişlerdir.

Ürün fiyatları: Hâkim sistem pazar neyi dikte ederse onu kabul ederken, gıda egemenliğinde çiftçi eline geçen fiyatlar maliyeti kapsamalı ve çiftçiye, balıkçıya vb. kesimlere uygar bir yaşamı gerçekleştirecek bir geliri de sağlamalıdır. Ülkemizde destekleme fiyatı verebilen SEK, Et ve Balık Kurumu, TEKEL gibi kurumlar özelleştirilmiş, çoğu yabancı tekellerin eline geçmiştir. Tarım Satış Kooperatiflerine çiftçiyi desteklemesi için devletin yardımcı olması yasalarla yasaklanmıştır. Bu adeta ülkenin işgali gibidir. Toprak Mahsulleri Ofisi özelleştirilmemişse de birçok alım yeri kapatılmış, güçsüzleştirilmiştir.

Destekler: Çiftçi eline geçen fiyatları etkileyecek destekler hâkim sistemce yasaklanmıştır. Ancak ürünün kg başına verilen prim veya dekar başına verilen destekler serbesttir. Desteklere bir üst sınır getirilmişse de gelişmiş ülkelerde destekler daha yüksek gerçekleşmiştir. Gıda egemenliği modelinde başka ülkelerin çiftçilerine zarar vermeyen destekler mümkündür.

Gıda: Hâkim sistemde gıda metadır. Zararlı, çöp gıdalar bir sorun kabul edilmemektedir. Gıda egemenliğinde ise gıda herkes için bir haktır. Ülkemiz nişasta bazlı şeker, margarin, tarım zehirleri ile üretilmiş çöp gıdaları üretmesi için zorlanmıştır.

Açlık: Hâkim sistemde nedeni verim düşüklüğüdür. Gıda egemenliğinde ise nedeni gelir dağılımının bozukluğudur.

Üretim Kaynaklarının Kontrolü: Toprak, meralar, su özel ve yabancı şirketlerce yağmalanacak kaynaklar olarak düşünülür. Gıda egemenliğinde yerel halk tarafından kontrol edilmelidir.

Tohumlar: Fikri mülkiyet hakları ile şirketlerin egemenliğine verilmiş bir girdidir. Gıda egemenliğinde insanlığın ortak bir hazinesidir. Korunmalı ve geliştirilmelidir.

GDO’lar: Geleceğin teknolojisi kabul edilen GDO’lar, gıda egemenliğinde gereksiz, zararlı ve şirketlerin kontrolünde bir teknolojidir.

Tarım Teknolojisi: Hâkim sistemde endüstriyel tarım (tarım zehirleri, kimyasal gübreler, aşırı su, şirket tohumları, ağır makinelerle yapılan tarım), GDO, monokültür (tek veya az sayıda ürün yetiştirme) esastır. Gıda egemenliğinde agroekolojik tarım (tarım zehirleri, kimyasal gübreler olmaksızın, yerel bilgileri, ekolojik süreçleri kullanarak yapılan tarım) esastır. GDO’ya ihtiyaç yoktur.

Damping: Hâkim sistemde bir konu değilken, gıda egemenliğinde yasaklanmalıdırlar.

Tekeller: Hâkim sistemde bir konu değilken, gıda egemenliğinde kırılmalıdır.

Çiftçiler: Hâkim sistemde yok edilmesi gereken çağdışı bir kitledir. Gıda egemenliğinde ekolojinin, gen kaynaklarının koruyucusudur.

Kentli Tüketiciler: Hâkim sistemde mümkün olduğu kadar az ödeme yapılacak işçilerdir. Gıda egemenliğinde uygar bir yaşam için yeterli gelire sahip olmalıdırlar.

Başka bir tarım ve dünya: Hâkim sistemde mümkün değil. Gıda egemenliğinde mümkün ve olabildiğince geniş ölçüde gösterilmelidir.

Ülkemizde gıda egemenliği uzun yıllardır geriletilmiş ve iktidarlar tarafından yok edilmiştir. Çiftçilerimiz yabancı tekellerin bir sömürü aracı haline getirilmiş, ülkemiz halkın çıkarlarına uygun bir tarım politikasını belirleyebilme hakkından mahrum edilmiştir. Tüketiciler de sağlıklı, kabul ettikleri, tadını beğendikleri gıdaları bulamamaktadırlar. Onlara da çöp gıdalar yüksek fiyatlarla sunulmaktadır.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar