Önder'den AKP'ye; sizi yılan takip etmeye kalksa belkemiği kırılırdı

Önder'den AKP'ye; sizi yılan takip etmeye kalksa belkemiği kırılırdı

HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Başkanlık” anayasası görüşmeleri öncesinde Meclis Genel Kurulu'nda yaptığı görüşmede “Anayasa görüşmeleri yapılamaz” dedi.

HDP'li Önder'in konuşması Meclis tutunaklarına şöyle yansıdı:

"Anayasa'nın 85'inci maddesini sizlere okumak istiyorum, hepinizin malumudur ama bir daha hatırlamak da fayda var: "Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine 84 üncü maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, -burası önemli- iptal istemini onbeş gün içerisinde kesin karara bağlar." Bu Anayasa hükmünde hiçbir istifham, belirsizlik, elastikiyet var mı? Yok. "On beş gün içinde karara bağlar." diyor.
Arkadaşlar, dokunulmazlığın kaldırılmasını takip eden yedi gün içerisinde dokunulmazlığı kaldırılan bütün vekiller olarak Anayasa Mahkemesine müracaat ettik, üstünden kaç ay geçtiğini sizin matematik bilginize bırakıyorum.
AHMET YILDIRIM (Muş) - Sekiz ay.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Yaklaşık yedi aydan fazla. Peki, bu memlekette darbe yoksa, demokrasi yoksa isminde "Anayasa" geçen bir kurum, Anayasa'yla on beş gün içerisinde karara bağlanacağı öngörülen bir mesele için yedi ay niye bekler sizce?
Şimdi, milletvekillerimizin ve eş genel başkanlarımızın tutuklanması bir Ceza Kanunu uygulaması. Burada da Anayasa var ve milletvekilinin yasama faaliyetinin engellenemeyeceğine dair onlarca hükümle dolu.

Biz Meclisin Başkanlık Divanında görev alan HDP'li üyeler olarak, ben ve Sayın Pervin Buldan, Başkanlık Divanını acil gündemle toplantıya çağırıyoruz. Böyle hayati bir oylamada, bir ülkenin tarihinde öyle her gün önüne gelmeyecek bir tercihte Başkan, Başkanlık Divanı bütün üyelerinin yasama faaliyetine katılmasını temin etmekle mükelleftir.
Anayasa, yasalardan üstündür. Onun için bu Anayasa görüşmelerine geçilemeyeceğini, başlanamayacağını ve öncelikle bu sorunun çözümlenmesi gerektiğini düşünüyoruz ama şimdi kalkıp deseler ki: "Ya, sen ne diyorsun kardeşim -Başkanlık Divanının bir üyesiyim- 'On beş gün içinde Anayasa Mahkemesi karara bağlar.' diyor, sekiz ay geçmiş üstünden, duvardan ses var, Anayasa Mahkemesinden ses yok. Üstelik eşitsiz koşullarda, her gün tutuklanan vekillerimiz hakkında ortaya somut, bu tezviratı yapılan konularda sübuta ermiş, incir çekirdeğinde bir miktar yer işgal eder bir tane delil, bir tane olgu gösterilemezken tezviratın, iftiranın, hakaretin bini bir para." Şimdi, söyler misiniz bize sayın üyeler, biz bu memlekette neye güveneceğiz?
Anayasa Mahkemesi böyle zamanlar için ihdas edilmiş, bir de bireysel başvuru gibi bir yükün üstlenmiş bir kurum. Eğer bu on beş gün mecburiyetine uymamak için bir havuz oluşturur, önce oralarda bekletir, demlendirir, sonra filtre eder, sonra bilmem ne ederse, bunun adı yasaya hülle olur ve akla hukuku değil, demokrasiyi değil, sadece, halkın arasında çok yaygın kullanılan ama burada telaffuz etmeyeceğim imam cemaat ilişkisini getirir mi, getirmez mi? Hukuka saygısı olan, bizatihi hukukun güvencesi olarak kendini tarif eden bir kurum, şu zamana kadar bu konuda bir inisiyatif almalı mıydı, almamalı mıydı?

Öte yandan, siyaset tutarlı olmalıdır. Bizim, burada, geçen dönemde tutuklu vekillerimiz vardı, Milliyetçi Hareket Partisinden ve Cumhuriyet Halk Partisinde de tutuklu vekiller vardı. Biz bütün konuşmalarımıza bilaistisna bu vekilleri, öyle bir partiye mensup falan diye değil, öyle bir üçüncü tekil şahıs nitelemeleriyle değil, hak ettikleri saygınlıkla isimlerini, soy isimlerini söyleyerek, burada, gelip yasama faaliyetlerini yerine getirmeleri haklarının savunucusu olduk, son güne kadar. Şimdi o zaman düzenlenen içtihat bugün yok sayılıyor.
Her Meclis üyesi, bunun teessürünü, üzüntüsünü içinde hissetmezse, buraya çıkıp birlik, beraberlik falan söylemlerinin hiçbir manası olmaz, karşıda bir yaprak bile kımıldatmaz. Niye? Çifte standart olduğu için. Bu konuda Başkanlık Divanının acilen toplanması ve geçen dönem olduğu gibi, Mecliste grubu bulunan bütün siyasal partilerin esasında Meclise karşı, Meclisin irade yetkisinin gasbedilmesi sayılacak bu uygulamaya karşı meseleyi bir partinin vekilleri olarak değil bir demokrasi sorunu olarak görüp dile getirmeleri lazım.
Dış politika hakkında bir CHP önergesi var. Gönül isterdi ki bir yerinden tutalım, bu dış politika hakkında da bir şeyler söyleyelim fakat son on, on iki yıllık serencamına baktığınızda aklıma yalnızca şu geliyor: AK PARTİ hükûmetlerinin dış politikadaki manevralarını tarif etmek için şundan daha etkili bir tanımlama bulamadım: Eğer bu politikaları yılan takip etmeye kalkışsaydı belkemiği kırılırdı, o kadar zigzaglarla, o kadar birbirini tekzip eden, dün "ak" dediğine bugün kara bile değil "mor", öbür gün "kara" diye skalada renk bırakmayacak şekilde birbirini tekzip eden işlerle dolu.
Keşke CHP şunu hatırlasaydı: Daha önce de bir önceki Başbakandan -ki, o zaman Dışişleri Bakanıydı- bu dış politika hakkında Meclisi bilgilendirmesi, bir genel görüşme açılması talebi gelmişti, kapalı oturum yapıldı. Kapalı oturumda konuşulanlar sanırım açıklanmıyor ama mealen şöyle şeyler oldu: Daha sonra Başbakan olacak zat, burada, hatırlayın, Suriye'ye müdahale etme biçimini "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik." havasıyla, neredeyse bıraksan, buradan Şam'a kadar uçacaktı.
Çıkıp, o zaman demiştim ki: "Bunlar ergen imam-hatipli refleksleri." Ergen ama ha, normal, bihakkın imam-hatipli de böyle düşünmez, ergen, daha yeni girmiş, hamasetle dolmuş. Bugün gelinen noktada, bir muhalefet vekili olarak ben ne söyleyebilirim? Hükûmetin Başbakan Yardımcısı ve önemli bir şahsiyeti çıktı, dedi ki: "Baştan sona yanlıştı." Şimdi, burası sözün bittiği yer. Yüz yılın icadı, "Ne icap ediyorsa biz yaparız." diyorlar ama dediğim gibi, dün Barzani eşkıyaydı, bugün ondan medet ummaya başladınız ve bütün işlerinizi onun inayetiyle sürdürmeye çalışıyorsunuz. Dün, Başika için size çıkışanlara "Siz benim klasmanımda değilsiniz." diyordunuz, hele Hükûmetin bir bakanı öyle laflar etti ki yenilir yutulur cinsten değil. Bugün gidiyorsunuz, sizi de, kendi tenezzül etmiyor, su bakanına karşılatıyor. Böyle bir uygulamanın nesini eleştireceksin?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Dünyada saygınlığı, dünyada ciddi alınırlığı yok. Ama ülkemize doğurduğu maliyet neredeyse on yıllarca devam edecek vahimlikte.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
Önerinin aleyhinde ikinci ve son söz Antalya Milletvekili Mehmet Günal'a aittir.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, özür dilerim hatipten.Bir şeyi belirtmeme izin verir misiniz?

BAŞKAN - Ben izin veririm de kürsüye davet ettim, isterseniz sonra söz vereyim.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Çok kısa…
BAŞKAN - Buyurun.

DAVUTOĞLU NE BİÇERE ADAMMIŞ
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Bir şey dikkatimi çekti -sayın hatipten özür diliyorum- burada en küçük bir sataşmada en az 100 tane insan kalkardı, bu Sayın Davutoğlu ne biçare bir adammış, kimse sataşma için hiç söz almadı. Kayıtlara geçsin.