2500 yıllık dişlerin gizemi çözüldü

2500 yıllık dişlerin gizemi çözüldü

Çin'de 2.500 yıllık dişler üzerine yapılan bir araştırma, Bronz Çağ’da yaşam ve cinsiyet eşitsizliği konusunda yeni bulgular ortaya koyuyor.

Çin Merkez Ovası’nda bulunan dişlerin geçmişi, MÖ 771 ile 221 yılları arasında varlığını sürdürmüş Doğu Zhou Hanedanlığı’na dayanıyor. Dişler, Atina’daki Parthenon tapınağı kadar son derece eski olmasına rağmen, dişlerin dentin adı verilen kemiksi dokusu hala bilgiyle dolu.

Otago Üniversitesi Anatomi Anabilim Dalı’nda bir doktora sonrası araştırmacı olan Dr. Melanie Miller, yapılan araştırmanın emzirme, sütten kesilme, değişen beslenme düzeni, kadınların ve erkeklerin beslenme farklılıkları gibi konulara ışık tuttuğunu söylüyor. 

Araştırmacılar, kararlı izotop analizi yaparak, kemiksi dokuların içindeki karbon ve azot dahil çeşitli elementlerin türlerini ve miktarlarını belirledi, böylece bireylerin yaşamları ve beslenme şekilleri hakkında bilgileri ortaya çıkardı. Dr. Miller bu yöntemin, değişen bir toplumu gözümüzde canlandırabilmemiz için yardımcı olduğunu söylüyor.

Dr. Miller, “Doğu Zhou Hanedanlığı döneminde erkekler ve kadınlar arasında artan bir eşitsizliğin olduğunu zaten biliyorduk. Bu araştırma sayesinde, insanların yedikleri şeylerde ve çocuklarına bakma şekillerinde bile, örneğin cinsiyete göre bebeklerin sütten kesilme süresi ve daha sonra çocukken onları nasıl besledikleri gibi, farklılıklar olduğunu öğrendik” diyor. 

İki farklı arkeolojik alanda 23 birey üzerinde yapılan araştırma, çocukların iki buçuk ila dört yaşına kadar emzirildiğini; çoğunlukla buğday ve soya fasulyesinden oluşan katı gıdalara geçişte kızların, oğlanlardan biraz daha erken sütten kesildiğini gösteriyor. 

Dr. Miller, besinleri, kimliklerinin ayrılmaz bir parçası olarak tanımlıyor ve kadın ve erkekler arasında ayrım yapabilmenin aracı olarak görüyor: “Bu, insanların düzenli olarak yedikleri yiyeceklerin kız ya da oğlanken ve daha sonra kadın ya da erkek olduklarında biraz farklı olduğu anlamına geliyor.”

Dr. Miller, kadınlar buğday ve soya gibi “yeni” besinleri daha fazla tüketirken, erkeklerin daha geleneksel olan ekin ve darı gibi besinleri yemeye devam ettiğini söylüyor. Bu, buğday ve soya gibi besinlerin çocukların beslenme şekillerinin önemli bir parçası olduğunu ve bunların yerel yemek pişirme yöntemlerine, sütten kesme besinleri olarak dahil edildiğine işaret ediyor.

Dr. Miller, Doğu Zhou Hanedanlığı’nın Çin’in tarihi ve kültürel değişimi için çok önemli bir dönem olduğunu; Konfüçyüs ve diğer önemli aydınların da bu dönemde ortaya çıktığını söylüyor. 

“Bu dönemde erkekler ve kadınlar arasındaki sosyal eşitsizliğin ilk örneklerinden bazılarının ortaya çıktığını görüyoruz ve bu diyet sonuçları, bir kişinin yediği yiyecekler gibi günlük eylemlerde bile, kadınların ve erkeklerin günlük yaşamlarının nasıl farklılaştığının altını çiziyor.” 

Miller, bu tür biyoarkeolojide kullanılan kimyasal tekniklerin, antik insanların yaşamları boyunca devam ettirdikleri beslenme alışkanlıklarının incelenmesini mümkün kıldığını söylüyor.

“Bu yaklaşım sayesinde antik insanların yaşamlarına daha yakından göz atabileceğiz. Bu araştırma insanların, cinsiyet ayrımcılığı ve toplumsal eşitsizlik gibi yaşadıkları deneyimlerin önemli yönlerini ortaya koyabilir.”