
Uzmanlar Boşanmalardaki Hukuki ve Psikolojik Desteğe Dikkat Çekiyor
Boşanma davalarında görülen ciddi artış, psikolojik ve sosyolojik açılardan toplumun farklı kesimlerinde yankı uyandırıyor.
Evlilik kurumunun sonlanması, yalnızca iki bireyin özel yaşamını etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda aile yapısının geleceği, çocukların psikolojik durumu ve şehirdeki sosyal ağların değişimi gibi unsurlara doğrudan etki ediyor. Özellikle pandemi sonrası dönemde artan işsizlik ve azalan sosyal etkileşim, çiftlerin birbirine yeterince zaman ayıramamasına yol açarak iletişim sorunlarını derinleştiriyor. Dijital platformların yaygınlaşmasıyla birlikte, evlilik içi çatışmalar daha görünür hale geliyor ve çiftlerin özel yaşamlarının ayrıntıları bazen kontrol dışı biçimde internette paylaşılıyor. Tüm bu gelişmeler, İzmir gibi büyük şehirlerde boşanmaya giden süreci hızlandırıyor. Aile danışmanları ve psikologlar, boşanmaların nedenlerini anlamak ve taraflara destek sunmak için çalışmalarını sürdürüyor.
Uzmanlara göre, ekonomik zorlukların yanı sıra bireysel özgürlük anlayışının değişmesi de boşanma davalarındaki artışta belirleyici bir faktör. Genç nesiller, mutsuz oldukları evliliklerde daha kolay ayrılık kararı alabiliyor. Buna karşın, kimi zaman ortaya çıkan sorunlar, iletişim eksikliğinden veya gerçekçi olmayan beklentilerden kaynaklanıyor. Büyükşehirlerde, farklı kültürlerden kişilerin aynı çatı altında yaşaması nedeniyle evlilik dinamikleri çeşitlilik gösteriyor. Aile büyükleri kimi zaman arabuluculuk rolünü üstlense de,taraflar arasındaki derin anlaşmazlıklar bu girişimleri sonuçsuz bırakabiliyor.
Hukuk sistemi çerçevesinde, çekişmeli ve anlaşmalı boşanma süreçleri, tarafların haklarını koruyan çeşitli düzenlemeleri içeriyor. Nafaka, tazminat, velayet ve mal paylaşımı, boşanmanın hukuki boyutunu oldukça kapsamlı hale getiriyor. Mahkeme aşamasında her iddianın somut delillerle desteklenmesi gerekiyor ve duygusal tepkilerin etkisiyle taraflar bazen uzlaşma kültüründen uzaklaşabiliyor. Bu durum, yıllarca sürebilen davalara yol açıyor. Uzmanlar, boşanmaya giden yolda arabuluculuk veya çift terapisi gibi yöntemlere erken başvurulmasının, süreç boyunca yaşanabilecek büyük anlaşmazlıkları önleyebileceğini ifade ediyor.
Öte yandan, İzmir’deki boşanma oranlarının diğer illere kıyasla daha yüksek olduğu yönündeki veriler, kentin ekonomik hareketliliği ve turizm sektörünün sağladığı sosyal özgürlük ortamına bağlanıyor. Özellikle turistik bölgelerde çalışan, esnek mesailere sahip kişilerin yoğunluğu, aile üyelerinin birbirine yeterince zaman ayıramamasına neden olabiliyor. Bu da güven duygusunu zedeliyor ve boşanma isteğini tetikliyor. Sosyologlar, kentleşmeyle birlikte gelen hızlı yaşam ritminin, aile içi sorunların çözümsüz kalmasına sebep olduğunu dile getiriyor.
İzmir avukat hizmeti veren Av. Barış Ketboğa, İzmir’deki yerel bir gazetenin web sitesine yaptığı açıklamada, artan boşanma vakalarının hem hukuki hem de duygusal boyutları olduğuna değinerek, “Taraflar haklarını tam bilmeyince, anlaşmalı boşanma protokolü dahil birçok konuda geri dönülemez hatalar oluşabiliyor. Bu yüzden boşanma düşüncesi varsa, en başından itibaren profesyonel yardım almak gerekiyor,” şeklinde konuştu.
Evlilik birliğinin sonlandırılması, özellikle çocuklar açısından uzun vadeli sonuçlar doğurabiliyor. Aile danışmanları, anne ve babaların ayrılık sürecinde çocuklarına karşı sorumluluklarını titizlikle yerine getirmesi gerektiğini söylüyor. Mahkemeler, velayet davalarında çocuğun üstün yararını gözetiyor ve ebeveynlerin maddi koşullarından çok, tutumlarına odaklanıyor. Bazı durumlarda pedagog ve psikolog raporları, çocuğun hangi ebeveynle yaşamasının daha sağlıklı olacağını saptamak amacıyla dosyaya ekleniyor. Davalar uzadığında ise çocukların belirsizlik içinde kalması, okul başarılarından sosyal ilişkilerine kadar her alanda olumsuz etki yaratıyor.
Boşanma kararı alınırken tarafların hak ve sorumluluklarını iyi bilmesi, süreci daha az yıpratıcı hale getiriyor. Evlilik birliğinin sona ermesinin tek başına başarısızlık olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan uzmanlar, sağlıklı bir boşanma sürecinin tarafların duygusal yaralarını hafiflettiğini ve geleceğe daha emin adımlarla ilerlemelerine imkân tanıdığını belirtiyor. Toplumda boşanmaya dair negatif yargıların yanı sıra, aile kurumunun korunmasına yönelik bilinçlendirme çalışmalarının artması gerektiğine işaret eden yetkililer, özellikle genç çiftlerin danışmanlık hizmetlerinden yararlanarak evlilik öncesinde veya evlilik sırasında yaşanabilecek sorunları erken tespit edebileceğini söylüyor.
Çekişmeli davaların giderek artmasıyla, adli sistemin yükü de büyüyor. Bu tür davalarda hakimin, tanık ifadeleri, deliller ve uzman görüşleri ışığında en doğru kararı vermesi bekleniyor. Taraflar arasındaki öfke ve kırgınlık, maddi ve manevi tazminat taleplerini artırırken, çocukların gelecekleri üzerinde tamiri zor izler bırakılabiliyor. Uzmanlar, arabuluculuk ve uzlaşı yöntemlerinin yaygınlaştırılmasının, hem adli yükü hafifleteceğini hem de aile içinde yaşanan gerilimi azaltacağını düşünüyor. Uzmanlar, ayrıca boşanma sonrası sürecin, özellikle ekonomik anlamda zorluklar barındırabileceğini ve bu konularda da profesyonel desteğin daima yararlı olacağını ve rehberlik sağladığını vurguluyor.
Sonuç olarak, İzmir’de ve genel olarak ülke çapında gözlemlenen boşanma oranlarındaki yükseliş, toplumsal değerlerin dönüşümü ve ekonomik koşulların zorlaşmasıyla yakından ilintili. Değişen iletişim şekilleri, sosyal medyanın yaygın kullanımı ve bireysel beklentilerin artması, evlilik kurumunu sürdürmeyi güçleştiriyor. Buna rağmen, uzmanlar bütüncül bir yaklaşım benimsendiğinde, yani hukuki, psikolojik ve sosyolojik destek mekanizmalarının birlikte işletildiğinde, boşanma sürecinin daha sağlıklı yönetilebileceğini belirtiyor. İletişimi güçlü, saygı ve anlayışa dayalı bir evlilik bağı kurmak her zaman kolay olmasa da; taraflar, çözüm yollarını bilinçli şekilde değerlendirdiklerinde en azından daha az yıpranmayla yeni bir sayfa açabilme şansına sahip oluyorlar