Abdullah Ağırkan

Abdullah Ağırkan

KENDİ IRKINDAN İSTİFA OLUR MU?

Birey ve toplum bir bütün olarak vardır. Toplulukları var eden temel momentin birey olduğunu düşünürsek eğer, ortak kültür olgusunu anlamış oluruz. Binlerce yıllık kültür gelişimi ve bu kültürel gelişim sürecinde oluşmuş karakterlerin öznesi elbette “ortak kaygılardır.”

Bu kaygıların ulus bilincinin temel taşları olarak algılanması gerekir. Bireyin ortak bilincini var eden, bu bilinci yeniden üreten kültür, elbette kişinin aidiyet meselesiyle orantılı gelişir. Batılı toplumlarda genel itibariyle 17 yüzyılda ete kemiğe bürünen etnik kimlik olgusu, Fransız ihtilaliyle en üst aşamaya ulaşmıştır. Fransız ihtilali milliyetçilik kavramının gelişmesine, ulus devlet kavramına zemin olmuştur.

 Doğu toplumlarında millet kavramı çok daha geç dönemlerde 19 yüzyılda ete kemiğe bürünmüştür. Üretim ilişkileri, din olgusu, Asyalı ve Ortadoğulu toplumlarda, şüphesiz geç kentlileşme, burjuva üretim ilişkilerinin gelişimi Avrupa toplumlarına göre daha geciktirmiştir.

Millet kavramı, ulus kavramı bildiğiniz üzere kapitalist üretim ilişkilerinin ürünüdür. Feodal dönemin bitimiyle birlikte, ulus devletler dönemi yükselmiş, ulus devlet etnik vurguya dayanan bir anlayışla doktrinler üretmiştir değişik ülkelerde.

Türkiye’de ulus devlet anlayışı, Türkçülük üzerinden yükselerek millet kavramını oluşturmaya çalışmıştır. Cumhuriyet bu noktada ulus devleti kurgulayarak tek kimlik etrafından var olma ideali kurmuştur. Kimlikleri yeninden var etme, kalıba dökme ve diğer kimlikleri asimile etme çabası genel devlet politikası çerçevesinde doktrinler oluşturulmuştur.

Mahmut Esat Bozkurt bu konuda okunması gereken bir örnektir. Bu örnek elbette iyi bir önek değil ama söylediklerimize fazlaca kanıt sunan bir örnektir. Etnik kimlikleri eriten ve bundan bir ulus devlet kurma fikri elbette genel bir idealler dünyası meselesinden öte despotik anlayışın yansımasıdır.

 Binlerce yıllık kültür birikimini ve bu birikimin kültür yansımasını yok etme çabası, eritme çabası beyhude bir çaba olarak kalmaya mahkûmdur. Kişi doğduğu anda kucağına alan annenin dili-yani anadili ile yoğrulur. Etnik kimliğin belgesi şüphesiz anadilin varlığıdır. Etnik kimlikte ayrışma/istifa etme özgülüğü biyolojik anlamda yok olmakla mümkün.

 Birey için din değişebilir, mezhep değişebilir, ideoloji değişebilir ve hatta cinsiyet değişebilir. Ancak etnik kimlik, doğuştan var eden, var olduğu anda dil, ren, bölge vb ortak eseri olarak geçmiş kültürden süzülüp gelen bir durumdur.

Bundan ayrılmanız mümkün değildir. Bu elbette bir tercih, karakter, bilincinin çürümesi olarak algılanmalıdır. (?) Ortadoğu toplumlarında özellikle mezhep olgusu, millet olgusuna karşı bir ön yargı ve korkunun reaksiyonuna dönüşümüne sebep olmuştur.

 Oysa kişilerin mezhepsel olgularını üstünden çekerseniz, kalanın sadece teninin aynadaki yansıması ve anadili, ortak kültür ve bölgesel kültür ortaklığı olduğu görülecektir. Kendi kültür birikimine dayanmayan bireyler, farklı kültürlerin oyuncağı olmaya mahkûmdur şüphesiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar