Ali Rıza Özkan
ERDOĞAN’IN AMACI, ERKEN SEÇİM Mİ?
Bir süredir Türkiye’de siyasetin tıkandığı ve bir erken seçimin zorunlu olduğu görüşü tartışılıyor. Esasen, bu fikrin asıl sahibinin Beştepe’de oturduğu da, yine tartışmaların ana konusu.
Ak Parti Genel Başkanı, 24 Haziran 2018 seçimlerinin üzerinden sadece birbuçuk yıl geçmişken, neden yeni bir erken seçim planlasın?
Bu soruyu cevaplayacak birkaç tahmin yürütebiliriz:
ERDOĞAN SEÇİM İSTİYOR MU?
Birincisi; Ak Parti’nin seçmen nezdindeki meşruiyetinin hızla eriyor olmasıdır. Siyaseten, “ileriye kaçmak”, yani ileri hamle yaparak çöküşün önüne set kurmak düşünülmüş olabilir.
Seçimleri yeniden kazanan bir Ak Parti, iktidarını önümüzdeki 5 yıl için daha garanti altına alırken, toplumsal meşruiyetini tazelemiş olacaktır.
İkincisi ise; kuruluşundan itibaren özünde farklı çıkar gruplarının koalisyonu olan Ak Parti’nin yine hızla, bu özelliğini yitiriyor oluşu ihtimal dahilindedir. Erdoğan son 5 yıldır, sürekli kadrolarını yenilemek ve eskilerle vedalaşmak zorunda kalıyor. Sadece, gelip geçen bakanları göz önüne getirin, ne demek istediğimi kolayca anlarsınız.
Hatta, parti içinde kadro kayıpları daha da vahim bir boyuttadır. Örgüt, vitrindeki birkaç isim dışında, partiyi kimin yönettiğini, neredeyse il yönetimlerinin dahi bilemeyeceği bir noktaya geldi.
Bu durumda, seçimler yoluyla kadroların yenilenmesi ve parti ile yollarını ayıran ekiplerin temizlenmesi hedefleniyor olabilir.
MUHALEFET SEÇİM İSTİYOR MU?
Öte yandan, muhalefet partilerinin de bir erken seçim olasılığına sıcak baktıkları, aslında sır değil.
Muhalefetin seçimlerin erkene alınmasına şu nedenlerle istekli olduğunu düşünebiliriz:
Birincisi; her seçim, aynı zamanda iktidar değişikliği için bir fırsat demektir. Dolayısıyla, muhalefet bu fırsatı değerlendirmek istiyor, olabilir.
Üstelik, yeni sistemin yapısı gereği, seçim iki aday arasında geçeceği için, bu fırsatın ciddi bir karşılığı olduğunu da söyleyebiliriz.
İkincisi ise; devletin kilitlendiği, organların çalışmadığı bir durumda, siyasi iradenin yenilenerek, toplumsal çıkış arama isteği olabilir.
Dikkat edilirse, CHP Lideri’nin söylemleri tam da bu yöndedir. Kılıçdaroğlu bir süredir, Türkiye’nin yönetilemediği konusuna vurgu yapıyor.
ERDOĞAN’IN SEÇİM TAKTİKLERİ
Daha, Refah Partisi yöneticisi iken de yaptığı gibi, Erdoğan’ın rakipleri ile mücadele yöntemlerinin en belirgin olanı, onları meşru zemin dışına çıkmaya zorlamaktır.
İstanbul İl Başkanlığı için yarışırken de, Ak Parti içerisinde kişisel sorunları çözerken de, diğer siyasi parti liderleri ile rekabet ederken de asıl kullandığı yöntem boşluk bırakmadan ‘press’ yapmaktır.
Erdoğan’ın bu yöntemi kullanırken sadece hedefe kilitlendiğini ve siyasetin etiği ve diğer nezaket kurallarını hiçe saydığına defalarca şahit olduk.
Rakibi siyasi parti liderini seçim meydanlarında yuhalatmak, rencide edici kelimelerle rakibini kışkırtmak gibi yöntemlere başvurduğu bütün Türkiye’nin hafızasında tazeliğini koruyor.
NE YAPMALI?
Erdoğan’ın her durumda ‘çetin ceviz’ olduğunu bilerek siyaset yapma tarzı geliştiremeyen bir muhalefetin, kendisi için ‘kolay lokma’ olacağını söylemek, bugüne kadar yaşananlara bakarak söylenebilir.
Ancak, daha da önemlisi, Erdoğan’ın belirlediği zeminde yarışan bir muhalefetin başarı şansının da sıfır olduğunu bilmektir.
Ne yazık ki, özellikle de CHP yöneticileri, Erdoğan’ın kurduğu tuzaklara sıklıkla düşebiliyorlar. Erdoğan ne zaman siyasi söylemini hırçın bir üsluba dönüştürse, ona karşılık vermeye istekli bir CHP yöneticisini görüyoruz.
Halbuki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın bu yönteminin uzun bir süredir farkında olduğunu ve kendisine has üslubu ile fark yaratmaya yöneldiğini biliyoruz.
Ancak, CHP’de ‘senkron söylem’ sorunu, Kılıçdaroğlu’nun hâlâ en ciddi sıkıntılarından da birisi. Başka hiçbir partide yaşanması mümkün olmayan çıkışlar, ne yazık ki, CHP’de olağan karşılanabiliyor. Hatta, kimi zaman da ‘demokrasi adına’ savunulabiliyor!
BİR SİYASET YAPMA YÖNTEMİ OLARAK İTİBARSIZLAŞTIRMA
Erdoğan’ın burada tekrarlamaktan benim hicap duyacağım kelimelerinin amacı, erken seçim hattına Türkiye’yi sokmadan önce, ana muhalefet partisinin soğukkanlılığını elinden almak ise, buna verilecek karşılık, Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi, kendisini halka şikâyet etmek olmalıydı.
Erdoğan’ın bundan sonraki süreçte de, bugün başvurduğu yöntemi deneyeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
O halde, ‘sakin güç’ kavramı üzerine yeniden düşünmeye ihtiyaç var.