İlhan Cem Erseven

İlhan Cem Erseven

“ALİ’SİZ ALEVİLİK” SENDROMU

Son birkaç aydır, “Ali’siz Alevilik” üzerinden bir tartışma yaratılır oldu. Bu tartışmaya nedense Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı. İzmir’de Alevi ailelerinin evleri işaretlenmişti. Bu konu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, “provokasyonlara karşı uyanık olunması” çağrısı yaparken, "Batı'da pişirilen, son dönemde ülkemize ihraç edilmeye çalışılan Alisiz Alevilik gibi kimi yıkıcı projelerin, toplumumuz içinde pohpohlanmasının gerisinde yine bu senaryolar var. Açık ve net söylüyorum: Alman devleti, Ali’siz Aleviliğe çok ciddi bedeller ödemek suretiyle İslam dünyasında, özellikle de ülkemizde bir bölünmenin tohumlarını ekmek istiyor" diyerek Alman hükümetini üstü kapalı olarak Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF)’nu desteklemekle, federasyonu da "Ali’siz Alevilik", hatta Ateist Alevilik yaratmaya çalışmakla suçlamıştı.

Cumhurbaşkanının bugüne kadar Alevilikle ilgili yaptığı açıklamalarından Ali’siz Alevilikten neyi anladığını az çok biliyoruz. Hep der ya, “Alevilik, Ali’yi sevmekse ben de Aleviyim” diye.. İşte bu söylemde gizli olan yani kendisi gibi inanıp kendisi gibi ibadet etmeyen herkes, “Ali’siz Alevi, Ateist Alevi”dir. Erdoğan’ın Ateist ve Ali’siz olarak nitelendirdiği Alevilik, camiyi değil cemevini ibadethane olarak gören, ibadetini camide değil, cemevinde cem olarak yapan, oruç olarak Ramazan’ı değil, Hızır ve Muharrem orucunu tutan, “Benim kabem insandır” diyen, Sünni İslam’ın yasakladığı, kadın erkek birlikte ibadeti ve birlikte yapılan semahı, ayet diye nitelediğimiz deyiş, nefes ve duvaz-ı imamları, inanç önderi olarak kendilerinin atadığı devlet memurunu değil, Pir, Dede, Baba, Ana’yı bilen, Sünni İslam’ın yasakladığı bağlamayı ibadetinin baş köşesine “telli Kur’an” olarak yerleştiren, tüm canlıları eşit görüp doğayı kutsayan, insanı da o doğanın bir parçası olarak gören Alevilerin yüzlerce yıldır sürdürdüğü inancın bütünüdür. Hal böyle olunca, ne yazık ki Ali’yi sevmekle Alevi olunmaz. Alevilik, Alevi gibi yaşamanın felsefesidir, öğretisidir, önce bunu bilmek gerekir. Alevilik, sanılanın tersine Hz. Ali’yi, 12 İmamı ve Alevilikle ilgili ritüel ve sembolleri tümden reddederek yeni bir Alevilik inşa etmek de değildir. Aleviler, isterlerse Luviler’den geldiğine inanır, isterse Kuantum teorisiyle ilişkilendirir. Her şeyden önce Aleviliğin teolojik boyutu, yani Ali’li ya da Ali’siz olup olmadığı üçüncü şahısların sorunu değil, yalnızca Alevilerin sorunudur, onları ilgilendirir. Cumhurbaşkanının tek yapacağı şey, mezhepler üzerinden ayrıştırma yapmak değil, Alevilerin demokratik taleplerinin evrensel insan hakları ve inanç özgürlüğü çerçevesinde yerine getirilmesidir. Peki AKP hükümeti temsilcileri neden bu tartışmanın içinde yer almak istiyorlar, onları neden ilgilendiriyor? Bunu da açıklamaları gerek.

Ali’siz Alevilik deyince, Faik Bulut’un aynı adlı kitabı (ilk baskısı 2011) akla geliyor. Bu kitap, Cumhurbaşkanının esin kaynağı olmuş mudur bilemeyiz ama okuduğunu da sanmıyoruz. Bulut, kitabında, Aleviliği “İslam dışı” bir inanç, kültür ve yaşam tarzı olarak görüyor ve Alevi düşüncesinin “Türklük” ya da “Kürtlük” ile özdeşleştirilmesini eleştirerek, Türk-İslam sentezi çerçevesinde Sünnileştirmeye çalışan görüşlere sert çıkıyor. Alevileri aydınlanmaya götürecek yolun, şeriat ve irticanın her türüne karşı bilimsel, çağdaş ve açık tavır almaktan geçtiğini savunuyor. Bir yandan da “gerçek (zahiri) Ali” ile “efsane (batıni) Ali” kavramlarını ortaya atarak bunu net bir çizgiyle açıklamaya çalışıyor. Konumuz, Bulut’un kitabı değil.

Yurtiçinde ve dışında kimi kendini gerçek Aleviliğin temsilcileri gibi göreneler, gri pasaportlu dedeler ve Diyanet aracılığıyla gönderilen imam misyonerler, işi gücü bırakmışlar, Aleviliğin içini boşaltmaya, daha ötesi dışarıdan yapamadıklarını içeriden yaparak Alevileri bir birine düşürmeye çalışıyorlar. Bunlar nafile bir çaba. Çünkü Alevilik, köklerini ta İslamiyet öncesi inançlardan da beslenen mozaik bir inanç yapısına sahiptir. Anadolu Alevisi, kaç bin yıldır yolunu, cemini, ritüellerini yaşatarak bugüne gelmiş, inancına nice baskı ve zulümlere, katliamlara karşın sahip çıkmış ve yaşatmıştır, yaşatmaya da devam edecektir. Unutulmamalıdır ki Ali, Alevi düşüncesinin mihenk taşıdır. Aleviliğin içinden Ali’yi çıkarırsanız, arkasından çekilen iplik gibi İmam Hüseyin, Kerbela olayı, Ehlibeyt sevgisi de ortadan kalkar ki zaten o zaman Aleviliğin içi boşaltılmış olur, cem ayinleri de işlevini yitirir.

Aleviliğin yeniden tanımını yapmaya gerek yok. Kaldı ki Alevi aydınları, kanaat önderleri, Aleviliğin ister İslamın dışında ister İslamın içinde olduğunu tartışsınlar, kaldı ki bu bir iç tartışmadır kimseyi, özellikle Sünni düşüncede olanları ilgilendirmez, Alevilik, yüzyıllardır Anadolu’da nasıl yaşıyorsa yine öyle yaşayacaktır. Aleviler, Anadolu’ya gelip İslamiyetle tanıştıktan sonra kendi inançları içine Hz. Ali’yi, İmam Hüseyin’i, Fatma Ana’yı, Kerbela ve Ehlibeyt’i katmışlar, bir inanç hamuru haline getirmişler. Buna bakarak Alevilik, İslam içidir demek de doğru olmaz. Ama İslamiyette cem töreni, Dedelik, musahiplik, bağlama, semah, 12 hizmet, kadın-erkek bir arada oturma, tek evlilik gibi kurallar da yer almaz, bundan dolayı tümüyle İslamdışı demek de olmaz. Aleviliğin ne olup ne olmadığı geleneksel cemlerimizde ve o cemlerde zakir aşıklarımızın söylediği nefes ve deyişlerinde gizlidir. Ali’siz Alevilik üzerinden tartışanlar, bu kavramı slogan haline getirenler, Aleviliğin ne kadar çok İslam olduğunu, İslam’ın özü olduğunu savunan İslamcı Alevilerdir. Bugün hiçbir Alevi kurumu Ali’siz Alevilikten bahsetmez, Ali’siz cem yürütmez, ibadet etmez, bunu da savunmaz.

Ali’siz Aleviliği, gerçek Alevi kurumlarına karşı bir marjinalleştirme aracı olarak gören AKP başta olmak üzere tüm sisteme yaranma, bu yolla yamanma ve destek alma aracı olarak görenler, Ali’siz Aleviliği kullananlar, yani iktidara karşı kendilerini “makul ve makbul Alevi” görenlerdir ki bu yolla kendilerini iktidarın gözünde de kabul edilebilir Alevi olarak gösterme eğilimi yatmaktadır.

Sorun, bu tartışmalarda Alevi dernek/vakıf ve federasyonların yetersiz kalması, neyi söyleyeceğini bilmemesinden kaynaklanmaktadır. Kimi devşirme ya da dönme kişiler ile bunların kurduğu yandaş Alevi dernek ve vakıfları, ne yazık ki Erdoğan’ın bu yaklaşımını, geleneksel Aleviliği ve onun inanç bütünlüğünü sahiplenip sürdürmek isteyenleri dışlama ve bu konuda devletin olanaklarından yararlanmak amacıyla AKP hükümetinin gözünde itibar sahibi olmak adına bu söylemlere sahip çıkmaktadırlar.

Şurası çok açıktır ki hiç kimse Alevinin gönlünden Ali’yi silemez, buna da gücü yetmez, bu böyle biline. Bektaşi babası Hilmi Dede-Baba diyor ki, “Ali candır, Ali canan / Ali dindir, Ali iman/ Ali Rahim, Ali Rahman/ Ali göründü gözüme.”

Önceki ve Sonraki Yazılar