Ali Rıza Özkan

Ali Rıza Özkan

GENÇ SANATÇILARA NASIL DAVRANMALI?

İlginç bir şekilde, bütün bu körleşmenin, vasatlığın ve cahilleşmenin anti-tezi (veya reddi) olarak bereketli, yaratıcı ve iddialı genç bir sanatçı kuşağı yetişmek üzere.

Gelecekten umutlanmak için yeterli bir sebep!

Gün geçmiyor ki, genç bir arkadaşımdan, yazdığı yazıyı, öyküyü, senaryoyu değerlendirmemi isteyen taleple karşılaşmayayım.

'BÜTÜN ÜMİDİM GENÇLİKTEDİR!'

Felsefe, deneme, öykü, şiir gibi pek çok farklı türden yazıları ortalama 20-30 yaşlarda arkadaşlardan almam elbette, beni sevindiriyor.

Belki, bu gençlerin hepsi yazar olarak hayatını sürdüremeyecek, ama, topluma/evrene bıraktıkları mesaj Edip Cansever'in hüzünlü ama mücadeleci dizesini hafızamızda tutmamızı sağlayacak:

"Ne gelir elimizden insan olmaktan başka?"

Ancak, bu kadar umutlu olsam da, bazı kriterleri titizlikle uygulamanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Bunun en başında ise, genç sanatçılardan beklentilerimizle doğru orantılı olarak, onlara nasıl davranacağımız sorusu geliyor.

AKLINI, VİCDANINI KİRAYA VERMEYEN GENÇLER

En son lafımı en başta söyleyeyim: gençleri gelecekte nasıl görmek istiyorsak, onlara da öyle davranalım.

"Davranmak" ile anlatmak istediğim, onların eserleri ve yaratıcılıkları hakkındaki yaklaşımımızın içeriğidir.

Bir zaman önce, genç bir arkadaş ünlü bir yazarla sohbetini makaleye dökmüş ve bir dergi de bunu kapak yapmıştı. Bu genç arkadaşı şiddetle eleştirdim. Çünkü, yazarın aurasına öylesine teslim olmuştu ki, eserler ve yazarın özel hayatındaki arızaları isteyerek görmezden geliyordu. Halbuki, ünlü yazar Türkiye'nin oldukça sıkıntılı bir döneminde "hainlerin safında" yer almakta tereddüt etmemişti.

Genç yazara yönelttiğim eleştiriler daha çok yaşdaşlarım arasında tepki topladı. Birincisi, sert eleştirilerle genç bir yazarın şevkini kıracağım iddia ediliyordu. İkincisi, herkesin hayatında falsolar olabileceğinden hareketle, "görme ki, yeri geldiğinde seni de görmesinler" demeye getiriliyordu. Üçüncü grup ise, "bizim gençler"i eleştiri dışında tutuyordu.

BİRİLERİNİN ADAMI DEĞİL, HALKIN ADAMI 

Esasen, tepkilerin niteliğine bakarsak bunları feodal ve grupçu tepkiler olarak sınıflayabiliriz. Türkiye'nin düşünce ve kültür hayatında feodalizm bütün haşmetiyle sürüyor. Feodal kültür solcu-sağcı, liberal-muhafazakâr, batıcı-doğucu ayrımı da yapmıyor üstelik! Hepsinin damarlarına kadar nüfuz etmiş ve hergün, her fırsatta kendisini yeniden üretiyor.

Genç bir yazara nasıl davranacağımız sorusu ile evde çocuğumuza nasıl davranacağımız sorusunun cevabı aynıdır: gelecekte nasıl bir evlat arzuluyorsan, öyle davranacaksın!

Bu ne demek?

ELEŞTİRİ YARATICILIĞIN İKİZ KARDEŞİDİR

Gelecekte, ürettiklerini ve üslubunu sonuna kadar savunacak bir yazar görmek istiyorsan, onu eleştiriden muaf tutmayacaksın. Çünkü, eleştiri yaratıcılığın ikizidir. Eleştirinin olmadığı yerde yaratıcılık da olmaz!

Gelecekte, kendine bir grup kurup, diğer yazarları dışlayarak menfaat sağlama girişiminde bulunmasını istemediğin genç yazara hataların üstünün örtülmeyeceğini, örtülmemesinin ilkesel bir gereklilik olduğunu bizzat göstereceksin. Çünkü, genellikle menfaat grupları mutlaka daha yeteneklileri baskılarlar. Kötü her yerde iyiyi kovar.

Ve, kimse "bizim" sıfatıyla eleştiriden muaf olamaz. Bizimkiler aşiretçilik demektir. Aşiretçilik ise yeteneği değil, aidiyeti esas alır.

Baştaki soruya nasıl cevap vereceğimiz belli oldu, sanırım: eşit, nesnel ve adil davranmak zorundayız.

Aynı şekilde, zaman zaman kendilerini yaralasa da, gençler de eleştirilere karşı alınganlık göstermeyecekler. Tam tersine, eksiklerini kavrayıp, kendilerini daha da geliştirmenin azmiyle üretmeye devam edecekler. Beklentim budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar