Dr. Aybars Akoğlu

Dr. Aybars Akoğlu

EŞCİNSELLİK TARİHİ

Yirmi yılı aşkın süredir hemen her gün psikiyatri polikliniğinde hekim olarak görev yapıyorum. Pandemi öncesinde kumar problemi olan hastaların başvurusunda gözle görülür bir artış varken pandemi sonrasında madde ve uyuşturucu sorunu olan kişilerle birlikte eşcinsel eğilim ya da kimlikleri sebebiyle toplumsal zorluklarla karşılaşan ya da yakınları tarafından zorlanarak getirilen kişilerin sayısında belirgin bir artış söz konusu. Cinsel sorunları anlama ve çözümler üretmede iyi bir rehber olduğuna inandığım CETAD ‘ın (Cinsel Eğitim Terapi Araştırma Derneği) toplumu bilgilendirme amaçlı yayınlarını kaynak olarak kullanarak bu haftaki yazımı, bu konuyla ilgili merakı olanlar için yazdım. En son söyleyeceğimi en baştan söyleme ihtiyacı duyuyorum. Farklılıklara gösterilen hoşgörü, empati duygusunun artması toplumsal mutluluğu arttıracağı kanaatindeyim. Maalesef çok mutsuz bir toplumda yaşıyoruz. Bu mutsuzluğun kaynağı da genelde ötekiler oluyor.

İnsanlık tarihinde eşcinsellikle ilgili ilk kayıtlar M.Ö. 3000. yılına aittir. Bunlara Eski Mısır, Sümer ve Hitit uygarlıklarında rastlanmakta, ancak günümüzün aksine ilk kayıtlarda eşcinselliğin tolerans gösterilen bir yaşantı olduğuna dair ipuçları görülmektedir. M.Ö. 1400’lerdeki yasaları açıklayan bir tablette Hititlerde iki erkek arasında evliliğe izin verildiği belirlenmiştir.

Hıristiyanlığın ilk beş yüz yılı içinde eşcinselliğin görece hoş görüldüğünü, Hıristiyanlığın iki yüzyılı aşkın bir süredir devlet dini olmasına rağmen Roma İmparatorluğunun ancak MS altıncı yüzyılda eşcinsel davranışı yasadışı ilan ettiğini, orta çağın ilk dönemlerinde ise eşcinselliğin zinadan daha hafif bir suç olarak görüldüğünü belirlenmiştir. Sekizinci yüzyılda, Papa Aziz II. Gregory’nin, papazlara ava gittikleri için verdiği ceza eşcinsel ilişkiye kıyasla daha sertti. Kefaret cezası eşcinsel ilişkiye girilirse bir yıl, ava gidilirse üç yıldı.

            Eşcinsel ilişkiye yönelik açık ve şiddetli düşmanlık geleneği on ikinci yüzyılda başladı. Boswell’e göre, Eski Ahit’te eşcinselliğin şeytan işi olduğuna ilişkin bir söz yoktur. Eşcinsel davranışlardan tek bahseden Levililer’de ise, İncil bu eylemi “iğrenç” olarak nitelendirir. Ama iğrenç kişiler şeytan değildir. John Boswell’e göre iğrençlik, “Domuz eti yemek ya da adet döneminde cinsel ilişkiye girmek gibi Musevi ibadetine ters düşen bir şeydi.”

             27 Mart 2008’de Endonezya’nın Başkenti Cakarta’da yapılan Dinler ve Barış Konferansında ‘eşcinsellik caizdir, yasaklanan şey “fuhuştur.’ cümlesi telaffuz edilene kadar Lut kavmi ile ilgili ayeti yorumlayanlar başka bir açıyı araştırmamışlardır. Kur’an eşcinselliğe verilecek cezayı belirlemeyerek paradoksal olarak en büyük cezaların bile verilmesinin önünü açıyor gibi mi görünmektedir. İslamiyet’in Kuran-ı Kerimden sonra en geçerli kaynak kabul edilen hadis derlemeleri ise eşcinselliğe oldukça sert yaklaşmıştır. Eşcinsellerin sürülmesi, yakılması, öldürülmesi gibi birçok sert cezanın telaffuzu hadis yazmaları içinde geçmektedir. Örneğin hadislerden bir tanesi Halife Ali’nin eşcinsel bir çifti yaktırdığını, Halife Ebu Bekir’in ise üzerlerine duvar yıktırmak suretiyle onları öldürdüğünü yazar. Ancak İslam alimlerinin bir kısmı hadislerin Hz. Muhammet’in ölümünden 200 yıl sonra derlendiğine dikkat çekerek büyük bir kısmının hukuksal düzenleme için kullanılamaz ’ olduğunu söylemişler ve dikkate almamışlardır. Bu ekolün başında İmam Hanefi gelmektedir. İmam Hanefi, aykırı bulunan bakış açısı ve fikirleri nedeniyle dönemin yönetimince tutuklanıp 767 yılında hapishanede zehirlenerek öldürülmüş bir önderdir.

            İki kadın arasındaki duygusal, erotik ve cinsel çekime dayalı ilişkiler, Antik Yunan şair Sappho’nunLesbos adasındaki kadınlar okuluna ithafen Lezbiyenlik olarak adlandırıldı. Lezbiyenlikle ilgili algılar dönemler ve kültürler boyunca farklı farklı olmuştur.

            Martha Nussbaum antik kültürlerde insanların cinsel davranışlarının çok şekillendirilmediğini ve daha çok kişilerin kendilerine bırakıldığını söyler. Tarihteki toplumların göçleri, verimli topraklarda yaşama gayretleri nedeniyle ortaya çıkan savaşlar sürecinde gelişen erkek egemen sistem kadının aleyhine bir takım sosyal düzenekler de geliştirmiş oldu. Bu düzeneklerden biri de kadın cinselliğinin nasıl yaşanacağının nikah veya kölelik yoluyla erkek tarafından belirlenmesi oldu. Lezbiyenliğe dair algılar ise kafa karıştırıcı bir hale geldi. Cinsel erkin simgesi doğurganlıktan Fallusa dönüşünce bir penis sahibi olmayan kadınların kendi aralarında yaşadıkları ilişkiler zina olarak eşcinsellik olarak adlandırılamaz oldu. Lezbiyenlere verilen cezalar erkeklere verilen cezalardan daha az olurken aynı zamanda görmezden gelinerek, adlandırılmayarak ortaya çıkmalarının önü kesildi. Örnek vermek gerekirse Tevrat’ta birbiri ile yatan iki erkeğin ölüm cezası açık ve net ifade edilirken lezbiyenlerle ilgili bir hüküm yoktur. Lezbiyenlikle ilgili düzenleme başka bir ayete dayandırılarak yorum yolu ile yasaklanmıştır. Yasaklanmanın gerekçesi Mısır ve Kenan halkı adetlerine göre davranmamaktır. Buradan Antik Mısır ve Kenan kültüründe lezbiyenliğin serbest olduğu yorumunu yapmak da mümkün olur. Aynı şekilde İncil’de lezbiyenliğin yasaklanışına dair olarak yorumlanan ayetlerde lezbiyenlik açık bir şekilde geçmez. Tarif edilen gene erkek eşcinselliğidir. Ancak lezbiyenler yorum ve kıyas yolu ile metinlerde yer alırlar. Benzer durum Kur’an metinleri için de geçerlidir. Orijinal metinde erkek eşcinselliği adlandırılırken lezbiyenliğe yapılan bir atıf yoktur.

            12. Yüzyıla gelindiğinde genel olarak Avrupa’da eşcinsellik artık çok kötü sayılan bir olgu iken Lezbiyenlik aşağılanmaya da başlandı. Örneğin yazar Fougeres, lezbiyenleri aşağılamak için “horozlar gibi davranmaya çalışan tavuklar” benzetmesini kullanır.

            Tek tanrılı dinlerdeki yorum farklılıkları günümüzde de sürmektedir. Bazı kiliseler eşcinsel evliliklerini onaylarken, eşcinsel yönelimlerini gizlemeyen papazların çalışmasına onay verirken, Musevilik ve Vatikan eşcinsellik karşısındaki bakış açısını korumaya devam etmektedir. Cakarta konferansında varılan karara karşın Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı, 2009 yılında toplanan 4. Din Şurasında eşcinselliğin “kabul edilemez” olduğunu ilan etmiştir.

            Sonda söyleyeceğimi başta söylemiştim. Tüm toplumların ilacı farklılıklara hoşgörüdür. Sonuçta cennete ya da cehenneme tek başına gidilecek. Birbirimizi sevmek, empati yapabilmek, anlayış göstermek yaşadığımız yeri herkese cennet kılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar