Dr. Aybars Akoğlu

Dr. Aybars Akoğlu

İZMİR’DEN UZAKTA

Yazın Ege sahillerini işgal eden İstanbullulara nispet yaparcasına okullara verilen ara tatili ailece İstanbul’da geçirdik. Bugünkü yazımda İzmir’den uzakta hissettiklerimi ve gözlemlediklerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Tüm haftanın sosyal medyada gündemi döviz ve altının tarihin tüm rekorlarını her gün kırmasıydı belki de. İstanbul’da geçirdiğimiz süre boyunca hiçbir yerde dolar sohbetinin olmaması dikkat çekiciydi. İzmir’e döner dönmez su aldığım markette bile doların yükselişinin muhabbet konusu olması tezattı. İstanbul insanının öğrenilmiş çaresizliği mi, İzmir insanının muhalif karakteri mi bu farklılığı oluşturuyor sizlerin takdirine bırakıyorum. 

Hükümetin yaptığı yollar kendi seçmenince her zaman ön plana çıkartılıyor. Biz de İstanbul’a bu ünlü yollardan biri ve köprüsüyle ulaştık. Yol gerçekten alkışı hak edecek kadar keyifli. Eğer hiç mola vermezseniz İzmir-İstanbul arası dört saate inmiş diyebiliriz. Fakat geçiş ücretlerini ödediğinizde ister istemez uçak yolculuğu daha mı ucuza gelirdi diye düşünmekten alı koyamıyorsunuz kendinizi. Sadece otoyola ödenen ücret tek yolculuk için yaklaşık 400 TL. Bunun üzerine yaktığınız benzini eklediğinizde uçak biletleri gerçekten ucuz kalıyor. Karar sizin…

İstanbul’da covid önlemlerinin halk tarafından İzmirlilere göre daha sıkı uygulandığını fark ettim. Ama genel anlamda toplumsal uygulanan tedbirlerin artık yok hükmünde olduğunu söyleyebiliriz. Metroda tek vagonda onlarca insan, alışveriş merkezlerinde iç içe yüzlerce vatandaş. Artık toplumsal mücadele bir kenara bırakılmış, bireysel bir mücadele havası hissediliyordu. Her gün ikiyüz vatandaşın yitirilmesi bu önlemsizliklerle şaşırtıcı değil. Aralık ayı ülke için zor bir ay olabilir. Bakalım aşılar toplumu ne kadar koruyabilecek?

Altay 3.Ligde mücadele ederken yapılanların tüm Türkiye tarafından takip edildiğini düşünüyorduk. Aslında marka bilinirliğinin ne kadar önemli olduğunu bu seyahatte hissettim. Beni bilenler bilir. Amerika’dan Afrika’ya, Trabzon’dan Diyarbakır’a gittiğim her yerde kıyafetlerimde bir Altay logosu bulunur. Geçmiş yıllarda Altay armasını fark eden yok denilecek kadar az kişiyken, bu yolculukta benzincideki pompacıdan metrodaki güvenliğe, lokantadaki garsondan bilet sırasındaki gence kadar herkes Altay armasını görür görmez bir Altay sohbeti başlattılar. Altay’a duyulan sempatinin yüksek olması beni mutlu etti. Ama çoğunun odaklandığı Altay’ın Beşiktaş’ı yenebildiğiydi. Süper Ligde olmak, göz önünde olmak armanın bilinirliğini çok arttırmış. Gönüllerde ve zihinlerde hiç eksilmesin…

Koca İstanbul’u tek sayfada anlatmak olanaksız. İzmir’imiz gerçekten bir ilçesi gibi naif kalıyor yanında. Ama seviyoruz İzmir’i. İzmir’de yaşamanın hazzını da değişemiyoruz hiçbir şeye. Yine de ‘İzmir köy gibi kalsın, böyle daha iyi’ diyen görüşten de uzağım. İzmir büyümeli, gelişmeli. Olanakları artmalı. Ama insan sevgisini, hoşgörüyü, farklılıklara toleransı büyümesinin mayası olarak kullanarak büyümeli. 

Önceki ve Sonraki Yazılar