SAVAŞLAR, MEDYA VE ÖLÜM PORNOGRAFİSİ

Savaşlarda geleneksel medyadan doğru ve tarafsız haber aldığını zanneden YANILIR!

Sosyal medyadan anlık ve objektif haber takibi yapabildiğini zannedenlerin yanılgısı ise daha acıdır.

Çok klasik olacak ama medya ideolojiktir. Üstelik mevcut durumda yalnızca batı ideolojisini yansıtır.

AFP, dünyanın en eski haber ajansıdır. 1835’te Fransa’da kurulmuştur. Hem dünyanın en eski, hem de mevcut durumda en büyük üçüncü haber ajansıdır.

AP, Amerika kökenlidir. 1948’de kurulmuştur.

Reuters, 1851’de Alman bir Yahudi olan Paul Julius Reuter tarafından Londra’da kurulmuştur.

BBC, İngiltere kökenli kamu teşekkülüdür. 1927’de kurulmuştur.

Türkiye dahil tüm dünya, uluslararası haberleri bu ajanslardan temin eder. Yani farklı bir ifadeyle içerik batı perspektifi ve ideolojisi üzerinden şekillenir.

İçinizde aklından “peki ya doğu kaynaklı Al Jazeera bu tablonun neresinde” sorusunu geçirenler olabilir.

Cevap HİÇBİR YERİNDE şeklindedir…

Zira neredeyse olayları doğu perspektifiyle aktarabilecek tek ajans olan Al Jazeera, Türkiye dahil pek çok ülkede tutunmayı başaramamıştır.

Zaten Ortadoğu kan ağlarken dünyanın yaşananları kuşların cıvıldadığı ve çiçeklerin açtığı demokratik bir bahar esintisi olarak değerlendirmesinin sebebi, batı kaynaklı ajansların durumu ‘Arap Baharı’ olarak nitelemesinden kaynaklanır.

Oysa Ortadoğu coğrafyasında dökülen onca kan, yaşanan onca acı ve bir türlü gelmeyen istikrar ancak ‘Arap Kışı’ olarak adlandırılabilir.

Eleştirel bir perspektifle bakıldığında medya her savaşta sınav verir…

Örneğin tarihte en kötü sınavlarından biri 1991 yılında yaşanan körfez savaşında verilmiştir.

CNN’in bugün sahip olduğu gücün temeli de 1991 yılında ilk kez bir medya kuruluşunun savaşı dünyaya olay yerinden canlı yayınlarla duyurmasına dayanır.

Pek çok kişi bunu bir başarı olarak değerlendirse de CNN, savaşı tüm dünyaya ROMATİZE ederek aktarmıştır.

Muhabirlerin kaldıkları otelin çatısından yaptığı canlı yayınlarda, gecenin karanlığını aydınlatan bombalar, ‘havai fişeklere’ ve ‘ateş böceklerine’ benzetilmiştir.

Ekranlar, savaşı bilgisayar oyunlarını andıran mavi ve kırmızı noktalara indirgemiştir.

Mavi noktaları temsil eden batı, düşman olarak işaretlenen kırmızı noktaları imha ederken, kırmızı noktaların aslında kanlı canlı insanlardan oluştuğu gerçeği geri plana itilmiştir.

Daha açık bir ifadeyle, atılan bombaların bir yerlerde erkeklerin, kadınların ve çocukların vücutlarını parçaladığı yani sivil halkı öldürdüğü gerçeği perdelenmiş; dünya televizyon ekranlarından savaşı, tıpkı bir aksiyon filmi gibi ‘acıdan bağımsız’ biçimde izlemeye teşvik edilmiştir.

Böylece izleyici savaşı, ‘acının gerçekliğinden’ azade bir biçimde ‘güvenli’ evinin salonundan deneyimlemiştir.

İşte Baudrillard bu durumu ölüm pornografisi olarak tanımlamaktadır. Medya araçlarıysa, ölüm pornografisinin taşıyıcılarıdır.

Nitekim Körfez Savaşı’nın canlı yayınlarla tüm dünyaya aktarılması ve insanların görüntüleri izleme tutumlarında yaşanan kayıtsızlık dolayısıyla ‘Tam Ekran’ adlı eserinde Baudrillad, Körfez Savaşı’nı ‘pornografik savaş’ olarak tanımlamaktadır.

Burada ölüm, ponografik bir seyir nesnesi haline getirilerek sıradanlaştırılmakta ve tekrarlamalar yoluyla izleyicide bir tür bağışıklık oluşturmaktadır.

Bu durum izleyiciyi pasifize ederken, savaşa karşı duyarlılık geliştirilmesi önünde de engel teşkil etmektedir.

Bugün gelinen noktada, medya bu kez Rusya-Ukrayna Savaşını evlerimize getiriyor. 

Gelişmeleri aktarırken vereceği sınav, hem savaşın seyri hem de dünya halklarının yaşananlara ilişkin tutumlarının belirlenmesi bağlamında önemli…

İzleyici olarak bize düşense, maruz kaldığımız görüntüleri her şeyden önce eleştirel bir perspektifle değerlendirmek ve böylece ideolojik yönlendirmelerin tuzağına düşmemek.

Bununla birlikte medyanın duygularımızı körelten içerik bombardımanına karşı kendimizi ‘gerçek acılara’ maruz kalan insanların yerine koyabilmek…  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar