3 KASIM 2001- 3 KASIM 2022 EKONOMİK GÖSTERGELER NEREDEN NEREYE

Ak Parti (AKP) hükümeti, 3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda Sn. A. Gül Başbakanlığında kuruldu ve 20 yıldır iktidarda. AK Parti 2001 Şubat ayında meydana gelen ekonomik kriz nedeniyle çökmüş, Sn. Derviş’in hazırladığı Güçlü Ekonomi Programıyla toparlanma yoluna girmiş bir ekonomik tablo devraldı. Öyle ki, AK Parti DSP-MHP-ANAP koalisyonundan hükümeti devraldığında Sn. Derviş’in hazırladığı ekonomik program hedefleri, politikaları ve yasal altyapısıyla hazırdı. Hatırlayalım, 2001 krizinden sonra Sn. Derviş dönemin TCMB ve Hazine teknisyenleriyle Güçlü Ekonomik Programını hazırlamış ve Nisan 2001’de IMF’ye kabul ettirmişti. 15 günde 15 kanun deyimiyle somutlaşan haliyle Bankacılık, Kamu Finansmanı, TCMB Yasası, Kamu İhale Kanunu, Elektrik, Doğalgaz, Telekom Piyasası Kanunları, Yİ ve YİD projelerinin iptali, KİT'lere ilişkin düzenlemeler, BDDK, EPDK, TK gibi bağımsız Kurullar, TMSF düzenlemesi, İstanbul yaklaşımı gibi pek çok düzenleme yapılmıştı. Enflasyonla mücadele programı, serbest kur rejimi plan, iç borç takas planı vb. program ve hedefleri sayısal ölçeklerle hazırlanmıştı. AKP hükümeti bu programı aldı, uyguladı ve AB tam üyelik uyum sürecinin olumlu rüzgârını da arkasına alarak meyvelerini yaşayarak gördü.  

3 Kasım 2001-3 Kasım 2022 arası yirmi yıllık dönemin ekonomik verilerini incelediğimiz zaman; AKP hükümetlerinin en başarılı olduğu dönemin 2003-2008 arası dönem olduğu, 2008-2009 dünya finans krizi nedeniyle bu dönemin durağan, 2011-2016 arasında ise tekrar iyileşme olduğu, 2016’le birlikte ekonomik göstergelerde kötüye gidişin başlayarak 2018 sonrasında ise tam bir başarısızlık haline dönüştüğünü ve halen devam ettiğini görüyoruz. Öyle ki, aşağıda açıklandığı üzere bugün pek çok gösterge 3 Kasım 2002’ den bile çok kötü durumda, hatta bazı göstergeler 2001 Şubat krizinin bile gerisinde. Ne demek istiyoruz.?

adsiz.png

adsiz-001.png

Kaynak; HMB, TCMB, TUİK istatistikleri

AK Partinin ilk hükümeti kurduğu dönemde yani 2002 Aralık sonunda Türkiye’nin milli geliri 240 milyar dolardı. 2003-2016 döneminde ortalama %6’lik bir ekonomik büyüme sağlanarak 2013’te milli gelir 957 milyar dolara, kişi başı gelirde 3.620 $’dan 12.490 $’a kadar yükselmişti. Kasım 2022’ye geldiğimizde milli gelirin yıl sonu itibariyle 807 milyar dolar olacağı, kişi başı gelirinde 9.500 $ olacağı öngörülmekte.

Bu noktada bir hususu hatırlatmak gerekiyor, AKP hükümetleri döneminde GSYH hesabında iki kez revizyon yapıldı. Hesap yöntemi değişimi ile 2006 yılı GSYH’si 400 milyar dolardan 526,4 milyar dolara yükseltilerek 126 milyar dolar artış yapıldı, diğer bir ifadeyle hesaplama yöntemiyle milli gelirimiz yüzde 30 büyümüş oldu. Bu revizyon yetmedi, GSMH hesabı bir kez daha 2015 yılında 719,6 milyar dolardan 861,9 milyar dolara yükseltildi, masa başında 142 milyar dolar daha büyüdük. Yani, hesaplama yöntemiyle TUİK üzerinden toplamda 268 milyar dolar milli gelirimiz artmış oldu.

Önümüzdeki günlerde Endonezya’nın başkenti Bali’de toplanacak olan dünyanın en büyük 20 ekonomisi diye adlandırılan G20, 2000 yılında oluşturulmuştu. 2000 yılında Türkiye 16’ncı sıradaydı. 2001 krizinden sonra 17 inci sıraya gerilemiştik, 2019 yılında ise 19’a, 2020’de 20’nci sıraya düştük. 2022 sonu itibariyle G20 dışında kalma riskiyle karşı karşıyayız. Ancak, endişelenmeye gerek yok, çünkü Türkiye ülke olarak dünya coğrafyası üzerinde kupon araziye sahip. G20 sadece GSMH büyüklüğü ile ölçülmüyor, G20 sınıflandırmasında coğrafik durumlar, bölgesel dengeler de gözetiliyor. Örneğin, İspanya ve Hollanda gibi ülkeler son 3-4 ülkeden daha fazla GSMH’ye sahip olsalar da G20 içinde yer almıyorlar.  Bu nedenle, “enseyi karartmaya gerek yok”, bizi G20’nin dışına atmazlar, toplantılara katılırız.

 

AK Parti iktidara geldiğinde yani Aralık 2002’de yıllık TÜFE oranı yüzde 29,6 idi, Kasım 2022 itibariyle yıllık 85,6. Bu vesileyle belirtmek zorundayım ki, Sn. Derviş’in hazırladığı ve AKP’nin devam ettirdiği üç yıllık programın hedefleri neredeyse birebir tutmuştu, 2001 Mart ayında açıklanan programa göre 2002 yıl sonu enflasyon hedefi %25 idi, %29 oldu, 2003 yılı hedefi %15 idi, %18 olarak gerçekleşti, 2004 sonu %8 idi, %9,3 oldu.  AK Parti hükümetleri döneminde en düşük enflasyon oranı 2012 yılında yüzde 6,2 olarak görülmüştü, 2003-2016 dönemi ortalama TÜFE yüzde 9 oldu, 2016 sonrası yükselişe geçti, 2021 Eylül’ünden itibaren kontrolden çıktı ve şimdilerde en yüksek oran Kasım 2022, yüzde 85,6.  

Ülkemizde ekonomik krizin en büyük göstergesi halk nezdinde doların değeri olarak kabul edilmektedir. Ne zaman dolar olağan dışı bir şekilde artmış, Türk lirası değer kaybetmiş, kriz telaffuz edilmiş ve iktidarlar değişmiştir. 4 Kasım 2002’de 1,67 olan dolar/TL kuru, bugün 18.60 seviyelerinde. Kabul edelim ki, 2003-2007 arasında 1,3-1,7 bandında hareket eden dolar kuru AKP’nin her seçim döneminde oylarının yükselmesinde itici bir rol oynamıştır. 2018 Temmuz ayından itibaren işler tersine dönmüş, oy oranları düşmeye başlamıştır. 2018 Haziran seçimlerinden 9 ay sonra 2019 Mart seçimlerinin sonuçları karşılaştırıldığında bu gerçekliğin bir kez daha yaşandığını görürüz. Şimdilerde doları durdurmak için TCMB rezerv satışı ve KKM uygulamasına bir de bu açıdan bakmakta yarar var.

Son işsizlik oranları dün açıklandı, TÜİK’e göre 2022 Eylül ayı işsizlik oranları yüzde 10,1 oldu. Geniş tanımlı işsizlik ise yüzde 20,3 seviyesinde. 2001 krizi öncesinde 2000 yılında Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 6 idi. 2002’de bu oran yüzde 9,8’e fırladı. AKP döneminde işsizlikte en düşük nokta 2012 yılında yüzde 8,4 olmuştu.

2001 krizinden sonra oluşturulan Güçlü Ekonomi Programının en önemli ayağı mali disiplinin sağlanmasıydı. 1990’lı yıllarda her yıl artan bütçe açıklarının borçlanma yoluyla karşılanması 2001 krizinin en önemli nedeniydi. 2001 yılında bütçe açığının GSMH’ye oranı çift haneli rakamlara yükselmişti, 2002’de bu oran yüzde 11,2 idi, sonraki yıllarda bütçe açıkları azaltıldı ve mali disiplin sağlandı.  2003-2016 arası dönemde ortalama bütçe açığının GSMH’ye oranı yüzde 3,1 oldu, 2022 yıl sonu hedefi yüzde 3,5 olarak öngörülmekte.

Diğer bir açık konusu cari açığın milli gelire oranı, 1980’li yıllarda cari açığın milli gelire oranının yüzde 4-5’i aşması durumunda finansal krize gidiyoruz denirdi, belki de bu ifadeler dönemin Türkiye ekonomisinin toplam büyüklüğüne göre gündeme gelirdi. 2002 Kasım ayında cari açık oranı yüzde 1’in altına inmişti, elbette bunun nedeni 2001 yılındaki kriz nedeniyle ekonomik daralmaydı. 2003-2016 döneminde cari açık/GSMH ortalama yüzde -5,2 olmuş, 2022 yıl sonu itibariyle benzer şekilde yüzde -5,2 öngörülmekte.  

Dış borçlara baktığımızda 2001 kriz döneminde Türkiye’nin dış borcu 129 milyar dolardı, Kasım 2022 itibariyle 445 milyar dolar. 2003-2016 döneminde döviz kurunun istikrarlı olduğu dönemde özel sektörün dış borçlanması çok fazla artmıştı, merkezi yönetim dış borcu olağan borç çevirme şeklinde gerçekleşti. 2016 yılından sonra ise özel sektör borçlarında net borç ödeyici durumuna geçildi ve özel sektör borç stokunda azalmalar, kamu kesimi borçlanmasında ise özellikle 2019’la birlikte artışlar yaşanmaya başladı.  2019 yılında 168 milyar dolar olan TCMB dahil kamu kesimi dış borç stoku, 213 milyar dolara yani yüzde 26 artış var.  

Sevgili dostlar

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız ekonomik göstergelere göre, 3 Kasım 2022 itibariyle ekonomik büyüme ve bütçe açığı dışında diğer tüm göstergelerde kötüye giden bir tablo var. Kasım 2002 de devralınan ekonomik tablo 2003-2016 döneminde hemen hemen tüm göstergelerde iyiye giderken 2016 sonrası baş aşağı gidiyorsa nedenlerini tahlil etmek o kadar da zor değil. 2016’la fiilen başlayan ve 2018’le birlikte resmen değişen yönetim şekli ve uygulaması olduğu ayan beyan ortada değil mi?  Bu vesileyle okuyucularımızın Yurt Gazetesinde yayınlanan 15 Nisan 2022 tarihli “AK Parti (AKP) İLK DÖNEMİNDE NEDEN BAŞARILIYDI ŞİMDİ NEDEN BAŞARISIZ?” yazımıza göz atmalarında yarar var. O yazıda düşüncelerimizi aktarmıştık.     

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar