EVRENSEL HUKUKUN GELİŞEMEME NEDENLERİ -1-

Önceki iki yazıda bizim gibi ülkelerde evrensel hukukun geliş-e-meyeceğini belirtmiş, nedenlerini ise yine iki yazıyla açıklamak istiyoruz, demiştik. Bu konuda kendi kişisel görüşlerim;

1. NEDEN- Birey ve Toplum olamamak: Evrensel hukuk, bireyi esas alır, bireyin eylem ve davranışlarındaki kastı arar, maddi vakıalarla bireyi sorgular, hukuka uygun delillerle bir yargıya ulaşır ve sonuçta bir karar verir. Ebetteki bu kararın arkasında vicdanda yer alır, çünkü vicdan hukukun ana rahmidir.

Bizde ise, her alanda birey değil, ait olduğumuz ulus, ırk, din, toplumsal değerler önceliklidir. Bu öncelik sadece günlük yaşantımızda değil, eğitimde, siyasette, hukuki olaylarda bile geçerlidir. Öyle ki, sporda, sanat ve müzik gibi sosyal olaylarda bile ait olduğumuz değerlere göre olaylara, kişilere yaklaşım mevcuttur.

Bu noktada, bireyin ve toplumun tanımını yapmak gerekiyor. Günümüzde birey, yaşadığı toplum ve devlet içinde hak ve sorumluluklarını bilen, bunları yerine getiren, aynı zamanda kendisi dışındaki insanların varlığının farkında olarak onların en temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu bilincine sahip, yeri geldiğinde bu konularda sorumluluk alabilen vatandaş demektir.

Bizde ise, birey,  bazen isteyerek veya zorunlu olarak vergi veren, askere giden ve seçim zamanı oy veren vatandaş demektir. Zaman zaman bu tanımın kapsamını aşacak şekilde hak ve sorumluluklarını bilen vatandaşlarımızda vardır, ama çok büyük çoğunluğu kendisini aidiyet duygularıyla bağlı hissettiği mahallenin, partinin, grubun, tarikatın, ırkın, ideolojinin hakları söz konusu olduğunda sorumluluk almakta. Halbuki, temel haklar ve özgürlükler evrenseldir, hukukun görevi de bu hakları sağlamak, herhangi bir ihlal olduğunda ihlali yapan kim olursa olsun, ister devlet, isterse başkaları karşısında durabilmektir..

Kabul edelim ki, biz bir türlü birey olamadık, demokratik birey hiç olamadık, gelişmekte olan ülke olabilmek için köyden, ilçeden şehirlere geldik, getirildik, metropollere yerleştik, ama bu şehirlerde de kendi küçük mahallemizde yaşıyoruz, ait olduğumuz mahallede, kendisini laik olarak benimseyenlerde muhafazakâr olarak tanımlayanlarda aynı düşünce ve yaşama sahip. Çünkü, bu yaşam tarzı bize daha kolay geldi, siyasette devlette bunu tercih etti, hatta teşvik etti, hala ediyor. Mahallemizde, ait olduğumuz grupta bir problem olduğunda gidip devletle muhatap oluyoruz, devletle çözmeye çalışıyoruz, olaylara temel hak ve sorumluluklar olarak değil, evrensel hukuk kurallarıyla değil, birlikte yaşama ve sorumluluk alma olarak yaklaşmıyoruz. İktidar veya devlet bize yakınsa, çözüm kolay, diğerlerinin temel hak ve hürriyetleri şu veya bu şekilde yok sayılabilir, hukuk hak getire, hele bir de hukuk makamları bize yakınsa daha da kolay, hukuk ihlalini bizzat hukukçular yapmakta.  

Bir gazeteci, yazar, ya da vatandaş yargı kararıyla tahliye oluyor, beraat ediyor, bakıyorsunuz, aydın dediğiniz, hukuk bilir dediğiniz kişiler, nasıl tahliye olur, beraat eder, o şunlardandı, geçmişte bize şunları yapmıştı, bunları yazmıştı diye veryansın ediyorlar. Neden? Çünkü veryansın eden de, yargılanan şahıs da bu coğrafyada birey değil, bir sürünün parçası. Bu tür olaylar sadece bugünlere ait değil, yıllardır dün de öyleydi, bugün de, değişen şahısların isimleri.  O halde soralım mı? Bu tür bireylerin oluşturduğu bir yapıda evrensel hukuk gelişir mi?

Birey olamadık, tamamda, acaba toplum olabildik mi? Toplum, birlikte aynı yeri paylaştığın insanlarla ortak değerlerle birlikte yaşamak, seninle aynı işi veya konumu olmayan diğerleriyle yatay ilişki kurmak, sahip olduğunuz hak ve yükümlülükleri birlikte hayata geçirmek, bu konuda sorumluluk almak. Kısaca, diğer bireylerin farkında olmak, ilişki kurmak, gerektiğinde birlikte sorumluluk almak. Diğerinin  düşüncesini, yaşamını beğenmiyorum, istemiyorum, hatta bana saçma, anlamsız geliyor ama o diğeri bütünün bir parçası, o yokmuş gibi davranamam. Bana ihtiyacı olduğunda veya herhangi bir haksızlığa maruz kaldığında bana düşen bir sorumluluk olduğunda bundan kaçamam. İşte, modern anlamda toplum dediğimiz bu, toplum olabildiğiniz zaman evrensel hukuk yine devreye giriyor, demokratik değerlere sahip olma duygusu, fikri gündeme geliyor.

Bu ülkenin insanları, yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız anlamda birey ve toplum olabilmiş midir?  Maalesef hayır, gerçekten hayır. Örnekleri o kadar çok ki, yakın çevremizden, yaşadığımız dönemde ve geçmiş tarihimizde.  Elbette zaman zaman birlikte toplum olduğumuz ve sorumluluk aldığımız dönemler oldu, ama bu hep savaş veya deprem gibi felaket olduğu dönemlerde olabiliyor. Kurtuluş savaşı bunun en güzel örneği. Kurtuluş savaşı döneminde Türk’üyle, Kürd’üyle, Alevi’si, Sünni’si ile mezhep ve ırk aidiyeti olmadan birlikte toplum ve o toplumun parçası birey olabilmişiz. Fakat ya sonrası..

Yanlış anlaşılmasın, bu tür olaylarda toplum refleksini küçümsüyor değilim. Bunlarda çok değerli ama benim kastım, bu toplumda yaşayan her birey veya her toplum kümesinin temel hakları, özgürlükleri söz konusu olduğu hayatın olağan aktığı dönemlerde hukuki anlamda birey ve toplum olabilmek. 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar