FAİZ NASIL DÜŞER, DİĞER ÜLKE ÖRNEKLERİYLE KARŞILAŞTIRMA

Bir önceki yazıda uzunca bir süredir gündemi meşgul eden yüksek faiz itirazlarından bahsetmiş, faiz oranlarının nasıl düşeceğini Türkiye gerçekleri üzerinden göstermeye çalışmıştık. 
Bu bağlamda, Türkiye örneğini üç döneme ayırmıştık, 2002-2009, 2010-2015, 2015-2020 arasını TCMB politika veya fonlama faizleri, mevduat faizleri, yıl sonu TÜFE oranları ve ABD Dolar kuru göstergelerini inceledik. 
Söz konusu veriler bize şunu açıkça gösteriyor, faizi belirleyen en önemli gösterge enflasyon oranları ve beklentilerde iyileşme. Enflasyonda istikrarlı bir biçimde düşüşü sağlayanda kurlardaki oynaklığın olmaması, uzunca bir süre ABD Dolarının TL. karşılığının 1,3-1,7 TL. bandında seyretmesi, ekonomi yönetimine güven, politik risklerin azaltılması, AB Uyum süreciyle birlikte yıllık ortalama 20 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımlarıdır.  Buna ek olarak, işini yapmaya çalışan TCMB’na bilimsel olmayan, maceracı müdahalelerin olmaması. 
2002-2009 döneminde enflasyon oranlarının çok üzerinde seyreden faiz oranlarının 2009’la birlikte enflasyon oranlarına eşitlendiğini ve 2010 yılıyla birlikte birkaç yıl beraber veya altında seyrettiğini de görmüş olduk. 2015 yılından sonra ise olanlar herkesin malumu, 2018-2020 arası ise gerçekten ibret verici veriler ve sonuçları. 
Bu vesileyle, dünkü Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın konuşmalarını dikkatle izledim. Hele hele bir gazetecinin sorusuna verdiği ders niteliğindeydi.  Anlaşılan, TCMB yönetimi geçmiş deneyimlerden dersler çıkarmış görünüyor. Şu cümle bunun ispatı “Fiyat istikrarının sağlandığı bir ekonomi büyüyen, yatırımın ve üretimin arttığı bir ekonomidir. Bunu Türkiye, yakın dönem kendi tecrübesiyle ortaya koymuştur. Bu sayede Türkiye ekonomisi hem sabit fiyatlarla hem de döviz itibarıyla bakıldığında kişi başı milli gelirini artırmış ve refahı da bu dönemde sağlamıştır “  
Keşke TCMB Başkanı dünkü konuşmasında yüzde 9,4’luk 2021 enflasyon tahmini ile yüzde 5’lik hedefi arasındaki neredeyse iki katına yakın farkı açıklarken daha cesur olabilseydi. Yani, her ne kadar yüzde 5’lik hedefin orta vadeli hedef olduğunu ifade etse de inandırıcı olma adına 2021-2022 için yüzde 5’lik hedefin gerçekçi olmadığını gerekçeleriyle söyleyebilseydi. Neyse, bir bürokrat olarak başarılı bir profil çizdiğini belirtelim ve devamı noktasında da sıkı duruşunu bekleyelim. 
Şimdi gelelim, diğer dünya ülkelerine, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerde durum nedir?  
ENFLASYON ORANLARI, ORTALAMA

bekir-aksoy-yeni-yazi.jpg


Yukarıda verilerin bize anlattığı çok açık bir gerçek var; bizdeki enflasyon oranı hem gelişmiş ülkelerin hem de gelişmekte olan ülkelerin enflasyon oranlarından bir hayli yüksek, dünya ortalama enflasyon oranlarının neredeyse 4 katına yakın bir enflasyon var ülkemizde. 
Öyle ki, G7 ülkeleri olarak tanımlanan ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya’nın toplam enflasyon oranı, G7 Ülkeleri Enflasyon Oranı yüzde 8,7.  Bu ülkelere son yıllarda gelişmiş ülke kategorisinde gösterilen Güney Kore’yi ve Avustralya’yı eklersek toplam enflasyon oranı yüzde 11,50 olmakta. Şayet gelişmekte olan ülkelerin ortalama enflasyonu eklenirse rakam yüzde 16’lara çıkıyor.  Böylesi bir tabloda ülkemiz faiz oranlarının diğer ülkelerin faiz oranlarıyla mukayesesini yapmanın ve bazı soruları sormanın örneğin neden Japonya’da eksi faiz varda, -bağışlayın ama adamlarda fiyatlar artmadığı gibi sürekli düşüyor- bizde neden yok, neden gelişmiş ülkeler pandemi nedeniyle faizleri sıfıra yakın düşürdüler de, biz neden yüksek faize maruz kaldık, bir ara yani 2007-2013 arası enflasyon oranı açısından yaklaştığımız ülkelerden şimdi neden negatif ayrıştık vb. soruların çok anlamı kalmıyor.  
Sevgili okurlar; 
Faiz oranlarının artışı veya düşüşü başta fiyat istikrarı olmak üzere, yani düşük enflasyon oranlarına, risklerin azaltılmasına, beklentilerin algılarla değil akla, mantığa ve bilimsel verilere dayalı yönetilmesine bağlıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar