HUKUK REFORMU, BEKLENTİLER ve GERÇEKLEŞENLER

Yaklaşık 4 ay önce, Kasım ayı başında Sn. Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı’nın “ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz.” sözlerinden sonra herkesin merakla beklediği yargı reformu nihayet açıklandı. Her ne kadar açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı olsa da basın toplantısında bunun hukuk alanında devam eden reform sürecinin bir parçası olduğu ve devam edeceği ifade edildi.   
Şubat ayı başında yargıda reform paketinde nelerin olması gerektiğini iki yazıyla ele almıştık ve inşallah bu sefer çalıyı dolanma değil, gerçeklerle yüzleşilir ve yargıda yapısal reformlar yapılır demiştik.  
İster adına İnsan Hakları Eylem Planı isterse Yargı Reformu diyelim, hukuk alanında yapılması taahhüt edilen her iyileşme birey ve toplum adına sevinilecek bir durumdur. Bundan biz de elbette memnuniyet duyarız. Ancak, dört aydır yargı reformu söylemiyle beklentiler o kadar yüksek tutuldu, öylesine beyanlar ve konuşmalar yapıldı ki, üç gün önce büyük bir basın toplantısıyla açıklanan kapsama ve metinlere bakılınca gerçekten hayret etmemek mümkün değil.  Çünkü, Eylem Planı olarak açıklananlar pek çoğu itibariyle 1982 Anayasamız da 12 inci Madde ile 42 inci maddeler arasında Temel Hak ve Hürriyetler başlığı altında zaten var olan ifadeler ve kavramlar. Bazı örnekler;


Madde 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.   
Madde 17– Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.  Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
Madde 19-Herkes, kişi hürriyetine ve güvenliğine sahiptir. (Madde19) 
Madde 20 – Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.  
Madde 22-Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Madde 24- Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 
Madde 25- Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebeple olursa olsun hiç kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz. 
Madde 26-Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak serbestliğini de kapsar. 
Madde 28- Basın hürdür. Sansür edilemez. Türkiye'de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe ve genel ahlaka aykırı yayımlardan mahkûm olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir.
Madde 34-Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. 
Madde 38-Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. 
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.  Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez. 


İşte uzunca bir süredir şu kadar kişi ve kuruluşla üzerinde çalışıyoruz, herkese dokunacak dediğiniz yargı reformu metninizin büyük çoğunluğu bağışlayın ama beğenmediğiniz, beğenmediğimiz Anayasa’da yazılı, mevcut. Sorun ne, istemek, düzeltme konusunda irade beyanı, samimiyet, fiiliyatta uygulamak, uygulamayı açık, anlaşılabilir bir şekilde ve demokratik kontrol mekanizmalarıyla denetlemek.  
Bu kadar güzel cümleler ve metinler yerine sadece şu söylense yeterliydi. “Anayasal devlete geri dönülecektir. Anayasada 12 inci maddeden 42 inci maddeye kadar sayılan temel hak ve hürriyetlere, tüm hükümlerine kesinlikle ve amasız uyulacaktır” inanın, daha etkili ve inandırıcı olurdu.  Biz yine de İnsan Hakları Eylem Planında belirtilen Temel Haklara özel vurgu yapılmasından niyetin ve iradenin Anayasal devlete geri dönüş olduğunu anlamak istiyoruz. Ne diyelim, bekleyip göreceğiz. 
Açıklanan yargı paketinde bazı alanlarda yenilikler ve iyileştirmeler elbette var. Örneğin, finans, imar gibi ticari konularda özel ihtisas mahkemelerinin kurulması, arabuluculuk sisteminin genişlemesi, hakimlere coğrafi teminat sağlanması, adli tıp raporları ve idari davalarda gerekçeli kararların sürelerinin sınırlanması, bazı teknolojik yenilikler, e-tebligat, e-başvuru, hukuk eğitimi konusunda yenilikler, insan hakları eğitimleri, savunmaya ilişkin konular, bazı masraflarda kolaylıklar, yargıya erişim vb. 
Şahsen meselenin esası ve özüne ilişkin, aşağıdaki hususlarda yargı reformu adına olmazsa olmazların yapılmasını beklerdim. Aslında tüm bunları yurt içinde ve yurt dışında yatırımcılar dahil pek çok kişi ve kuruluş bekledi, ancak açıklamalar o kadar yetersiz ki, maalesef beklentiler gerçekleşmedi. Zaten de hem piyasalar hem de hukuk camiasının pek çoğu açıklamalardan tatmin olmadı, heyecana kapılmadı. Neler mi?  


1-Tarafsız ve bağımsız yargı için yeni Anayasa çalışmasında HSK yapısının değiştirileceği beyanı bekleniyordu. Aksine açıklamalarda mevcut HSK yapısının bir reform olduğu ve daha demokratik olduğu vurgulandı. Ayrıca, hakimlere ve savcılara talimat verilemeyeceği, verenler hakkında adli takibat yapılacağı, bunun için usul, esas ve içerik düzenlemesi yapılacağı açıklanmalıydı. 
2- Evrensel hukuk kurallarını ve Anayasa hükümlerini ihlal eden, yasalara uymayanlara yönelik “rücuen tazmin” mekanizmasının uygulanabilir bir hale getirileceği beklendi.  Açıklamada  “görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle bir hak ihlaline sebebiyet veren kamu görevlileri hakkında rücu ve disiplin işlemlerinin etkinliğini artırıyoruz.” cümlesiyle yetinildi. Bu cümle maalesef çalıyı dolanma ifadesidir. Açıkça, 2011 yılında yapılan hakimlere rücuen tazmini işlevsiz hale getiren 2802 sayılı yasa hükümlerini değiştiren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununu değiştiriyoruz ve rücuen tazmini uygulanabilir hale getireceğiz denmeliydi. 
3-Tarafsız ve bağımsız bir yargı için AB normlarına uyumlu Adli Kolluk Müessesi oluşturulacaktır şeklinde bir taahhüt olmalıydı. Bilindiği üzere, 2004 Helsinki zirvesi sonrasında AB Uyum sürecinde yeni bir Adli Kolluk mekanizması kurulacaktı, 2005 de Yönetmelik çıkartıldı, ancak 2014 de değiştirildi. Halen de İçişleri Bakanlığına bağlı bir kolluk sistemi devam ediyor. Ayrı bir yazı konusu diyelim, sonraya bırakalım, ancak bu haliyle hiç kimse bağımsız bir adli kolluk ve yargı beklemesin. 
3-Özel mülkiyet hakkının korunması, geliştirilmesi ve sermayeye güvencelerin sağlanması, tüzel kişiliklerin hisse meselelerinin çözümü için somut adımlar bekleniyordu, maalesef açıklamalar beklentilerin çok uzağındaydı.  Açıklamada, icra iflas dava süreçleri, imar uygulamaları, kamulaştırma işlemlerinde uyuşmazlıkların çözümü ve bazı iyileştirmelerle yetinildi. Halbuki beklenti mülkiyet ve hisse haklarına el koyma, müsadere, terör finansmanı konularında ayrıntılı hukuki düzenleme, kayyumluk kavramına ilişkin düzenlemeler, TMSF’nin işleyişi, yatırımcılara ek güvenceler, yabancı sermayeye yönelik tahkim düzenlemeleri, Yargıtay ve Danıştay kararlarının uygulanması, süre kısıtları vb. taahhütler bekleniyordu. 
4-Dönemsel ihtiyaçlara göre evrensel hukuk kurallarına aykırı yasal düzenleme ve uygulama yapılmayacağı bekleniyordu. Açıklamada Sulh Ceza hakimliklerinin reform olduğu açıklandı ve kararlara karşı dikey inceleme imkânı dile getirildi. Katalog suçların alanının daraltılacağı, tutuklamalarda somut delil aranacağı söylendi. Bunlarda iyileştirme ancak yetersiz, “Bağdat harap olduktan sonra mı“ dendi.  Halbuki yapılması gerekeni herkes bilmekte, Anayasa hükümleri çok açık ve net. 
5-Kötüye kullanılmaya çok açık olan “bilirkişilik” ssiteminin değiştirilmesi gerekiyor. Bu konuda da bazı iyileştirmelerin yapılacağı açıklamada yer aldı, ancak beklenti yeni bir Bilirkişilik Kanununun çıkartılacağı taahhüdüydü. 

 


Son söz, açıklamalardan Eylem Planının 2 yıl içerisinde gerçekleştirileceği, pek çok yasal düzenleme veya genelgelerin çıkarılacağı anlaşılıyor. Bu toplum yıllardır zaten beklemeye alışmış durumda, iki yıl ne ki, bekler.

Önceki ve Sonraki Yazılar