SEKSENLİ DOKSANLI YILLARA GERİ DÖNDÜK

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) merakla beklenen Ocak ayına ilişkin enflasyon verilerini yayımladı. Buna göre Türkiye'de yıllık tüketici enflasyonu yüzde 48,69 olarak kaydedildi. Böylelikle enflasyon Nisan 2002'den bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Ocak ayında üretici fiyatlarında da hızlı yükseliş izlendi. Yıllık bazda üretici fiyatlarında yüzde 93,53 artış kaydedilirken, aylık artış ise yüzde 10,45 oldu.

Bu rakamların bize anlattığı bir gerçek var. Türkiye 1980-2001 yılları arasında hatta  70'li yıllardan beri yaşadığı yüksek enflasyon dönemine geri dönmüş oldu. Bu dönemlerde yüksek enflasyon genellikle resmi devalüasyon sonrasında yaşanırdı. Hatırlayalım; 24 Ocak 1980, 5 Nisan 1994, 21 Şubat 2001 tarihlerini. Bu tarihlerde resmi devalüasyonlar olmuştu, hükümet kararıyla TCMB tarafından döviz kurlarında yüksek artışlar yapılmıştı, sonrasında yıllık yüzde 50-80 arası enflasyon oranlarını görmüştük. Nihayet 2001 krizinden sonra son defa devalüasyon yapıldı, 2001 yılı tamamında ve 2002 yılı başlarında yüksek enflasyon oranlarıyla karşılaşmıştık.  2001 krizi sonrasında Sn. K. Derviş’in hazırladığı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulanmaya başladı ve 2002 yılında yapılan seçimlerde tek başına AK Partinin iktidara gelmesiyle siyasi istikrar sağlandı. Siyasi istikrar ve iktidarın Sn. Derviş’in  ekonomik programına sahip çıkması ve AB ile sağlanan Uyum Süreciyle birlikte enflasyonla mücadele sonuç verdi, bir iki yıl içinde enflasyon oranları yüzde 8-10’lara düştü. Öyle ki, 2004-2016 arasında tek haneli enflasyon oranlarını görmüştü bu ülke. Aşağıdaki tablo bu gelişmeyi göstermekte.

 

2002

2003

2004

2005

2006

2007

2008

2009

2010

TÜFE

 29.7

18,36

 9,3

  7,72

  9,65

 8,39

10,06

 6,53

6,4

 

2011

2012

2013

2014

2015

2016

2017

2018

2019

2020

2021

2022Ocak

10,45

6,16

7,4

8,17

8,8

8,53

11,9

20,3

11,8

14,6

36,5

  48,7

 

Enflasyon tüm hayatı etkileyen bir hastalık; bireyi, toplumu sosyal, ekonomik ve siyasi olarak etkiliyor. Bireyi etkiliyor, çünkü bireyin cebindeki parayı her gün, her ay aşındırıyor, değersizleştiriyor, harcama ve tasarruf etme arasındaki insani dengeleri bozuyor. Toplumu etkiliyor, çünkü tedarikçi ile müşteri, borçlu ile alacaklı, devlet ile vatandaş arasında güven ilişkisini bozuyor, kazanan ve kaybedeni doğuruyor, biri kazanırken diğeri kaybediyor. Siyaseti etkiliyor, çünkü bugüne kadar devalüasyonlardan sonra iktidar değişimi yaşanmış ülkemizde. Hatırlayalım, Türkiye’de ilk devalüasyon 1946da CHP’nin iktidarda, Peker’in Başbakan olduğu dönemde yapılmıştı, bir ABD Doları 1,32 TL’den 2,82 TL’ye yükselmişti, 1950 seçimlerinde CHP gitti Demokrat Parti iktidara geldi. 1958-1980 arasında yapılan devalüasyonlardan sonra maalesef 1960,1971 ve 1980 yıllarında üç defa siyasete askerimüdahaleler oldu. 1994 yılı 5 Nisan sonrasında iki günde dolar yüzde 70 değerlenmişti, sonrasında 1995-1996 seçimlerinde önce yerel sonra genel seçimlerdeDYP-SHP hükümeti yerine Refah Partili dönem geldi. 2001 krizinde dolar iki günde yüzde yüze yakın bir oranda artırılmıştı, bir yıl sonra yapılan genel seçimlerde tüm partiler baraj altında kaldı ve yeni bir parti, AKP iktidara geldi. 

Şimdilerde ise benzer bir tabloyla yeniden karşılaşıyoruz, her ne kadar resmi devalüasyon yapılmasa da TCMB’na yapılan siyasi yönlendirme nedeniyle dalgalı kur sisteminde bile yüzde 70-80 arası döviz kuru artışı yaşadık, sonuçta geldiğimiz nokta otuz-kırk yıl sonra tipik bir enflasyon-kur-faiz sarmalı. Daha önceki dönemlerde enflasyon yükseliyor, işçi, memur, emekli ücret ve maaşlarına aynı veya yakın oranda zamlar yapılıyor, bu ücret artışları yeniden fiyatlara yansıyor, enflasyon artınca faizler yükseliyor, döviz kurları artıyor, geleceğe dönük beklentiler değişiyor, beklentiler alışkanlıklara ve davranışlara yansıyor, insanlar eline geçen parayla geçinmeye veya fiyatlar artacak telaşıyla harcamaya çabalıyordu. Şimdilerde yine benzeri yaşanıyor.

Bu sarmalı durdurmanın bir tek yolu var, enflasyonla gerçekten mücadele etmek. Talihsizliğimiz ise enflasyonla gerçek anlamda mücadele etmenin önünde ise ciddi bariyerler ve engeller var.

Birinci bariyer görevi fiyat istikrarını sağlamak olan TCMB’nin güvenilirliğinin kaybolması. 2021 yılında bir yıl içinde tam dört defa enflasyon hedefini değiştirmiş, her defasında yanılmış bir TCMB örneği duruyor önümüzde. Öyle ki, 2021 Ekim ayında yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 18 açıklayan TCMB, geçen hafta yüzde yüz sapmayla yüzde 36’lık enflasyon oranını açıklamaya çalışıyordu.

İkinci bariyer,önceki dönemlere hiç benzemeyen bir engel daha var, bu döneme ait bir özellik. Önceki dönemlerde yine yüksek enflasyon oranları vardı, hayat pahalılığından şikayetler yine vardı, ama herkes şöyle böyle yani çok azı istisna toplumun çok büyük çoğunluğu, özel ve resmi kuruluşların tamamı devletin istatistiklerine güveniyordu, günümüzde ise neredeyse hiç kimse TUİK rakamlarına   inanmıyor, güvenmiyor, çünkü tam bir yıldır ÜFE ile TÜFE arasında yüzde yüze yakın bir makas farkı var, işsizlik rakamlarından büyümeye kadar ciddi anlamda masa başında düzeltmeler var. Bir yıl içerisinde 3-4 defa TUİK Başkanı değişiyor, bürokrat gidiyor, akademisyen profesör geliyor, kurum içinden geliyor, dışından atama yapılıyor ama güven tesis edilemiyor. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Diğer bir engel zamanında yapılması halinde önümüzdeki yılın ortasında genel seçimlerin yapılacak olması. Böyle bir konjonktürde siyasetin enflasyonla mücadele edeceğine, bu kapsamda sıkı para ve maliye politikalarının uygulanabileceğine ve toplumunda buna rıza göstereceğine kim inanır ki?

Enflasyonla mücadele anlamında diğer bir talihsizlik, tüm dünyada pandeminin neden olduğu küresel ölçekte enflasyon oranlarının yükseliyor olması, başta gıda, enerji ve emtia fiyatlarında yaşanan yükselişler. ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri vatandaşlarının unuttuğu enflasyonun yeniden gündeme geldiğini görüyoruz. Onların bizden farkı ise bu ülkelerin milli gelirlerinin yüksek olması, temel ihtiyaçları karşılama anlamında vatandaşların zorlanmaması, bizde ise enflasyonun toplumun çok büyük bir kesimini zorlaması, gelir dağılımını bozması ve geleceğe dair beklentilerin kötüleşmesi.

Ne diyelim, dileğimiz yetkililerin iyi niyetlerine benzer şekilde Nisan-Mayıs aylarına kadar yükselen enflasyon oranlarının yaz aylarıyla birlikte düşmeye başlaması. 

Önceki ve Sonraki Yazılar