SÜPER LİG İLK 7 HAFTA DEĞERLENDİRMESİ

Süper lige A Milli Takımının maçları nedeniyle bir hafta ara verildi. Sade bir futbol izleyicisi olarak ilk 7 haftanın kısa bir değerlendirmesini yapmak isterim.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, birkaç sezondur her açıdan ister kendi ligimizde isterse milli takımlar düzeyinde sürekli düşüş yaşayan futbolumuz bu yılın ilk yedi haftası itibariyle iyileşmeye başlamış görünüyor. Bu iyileşme her açıdan görünür halde, özellikle de bizler gibi televizyon başında maç izleyenler açısından, çünkü birkaç takım haricinde artık yana, geriye, kaleciye pas oyunuyla vakit geçirme ya da oyunu kendi ceza sahasında kabul edip, fırsat yakaladığında gol atma düşüncesi ciddi anlamda azalmış durumda. Diğer bir gelişme geçen yıllarda sanki tüm takım hocalarının aralarında anlaşmış gibi 4-2-3-1 ya da 4-1-4-1 dizilişlerinden farklı oyun formatları var, 4-3-3, 4-4-1-1, 4-4-2 gibi hatta hiçbir formata uygun olmayacak şekilde oyun içinde farklı dizilişler görmeye başladık. Şahsen her iki noktada da değişimin nedenini takım hocalarında buluyorum. Geçen yıllarda ligimizde sürekli gördüğümüz hocaların, teknik direktörlerin pek çoğu değişti, yerlerine daha genç hocalar getirildi.

Ligimizde bu yıl oynanan oyunda değişti, V.İsmael’in gelişiyle birlikte Beşiktaş’ın oynadığı futbol anlayışı bu yıl özellikle Fenerbahçe ve yavaş yavaş Galatasaray’da da görülmeye başladı. Kastettiği şu; bazılarının pas oyunu ve geçiş oyunu diye tanımladıkları aslında futbolu eveleme gevelemeye döndüren yana pas, orta sahada vakit geçirme, sıkışınca kaleciye bakma vb. futbolundan vazgeçerek doğrudan karşı kaleye gol atmak için gitme şekline dönüyor futbolumuz, takımlarımız.  Sonucunda ne mi oluyor, bol gollü seyri zevkli oyunlar.

Elbette bunlar yeterli değil, yapılması gereken diğer konular var. Saha içinde ve dışında neler yapılmalı? Bunlarda bir futbol seyircisi olarak gözlemlerimiz.

1-Öncelikle ligimizin kalitesinin yükselmesi adına bazı ek önlemler alınmalıdır. Geçen yıllara göre biraz azalma olsa da maalesef hala şu anda süper ligde oynanan futbol, iki takım arasında oynanan futbol maçı olmaktan ziyade bir çarpışma, faul, kavga, aldatma ve tartışma ligine benziyor. Sn. H. Uluç’un tabiriyle sahtekârlar ligi. Bu gerçeği Avrupa’da herhangi bir lig maçını seyrettiğinizde daha iyi anlıyorsunuz, bizde topun oyunda kaldığı dakika sayısı her geçen gün azalıyor, İngiltere Premier ligde bir maçta toplamda 4-5 olan faul sayısı bizde her beş dakikada oluyor. Faul yapanda, faul yapılanda itiraz ediyor, haksızda olsa kendi futbolcusuna sahip çıkan teknik direktör veya yöneticiler var. Bu vesileyle Fenerbahçe T. Direktörünün Konya maçı sonrasında takımın mağlup olmasına rağmen kendi oyuncusu Valencia’nın aldığı kırmızı karta değinmemesi her türlü takdire şayan bir hareket oldu, kanaatimce bizim yerli hocalar mutlaka bunu konuşurlardı.

İşin bir diğer tarafı, futbolcunun sahtekarlığına hakemlerde müsaade ediyor, yöneticiler seyrediyor, teknik direktörlerde futbolun sert ve faulle oynanmasını teşvik ediyor, bu yönde taktikler geliştiriyor. Öyle ki devlet destekli takımların galip gelmesi veya mağlup olmaması için açıkça ya lehe penaltı verme ya da rakip takım oyuncusuna açık faulü görmeme şeklindeki ihlaller olduğunda teknik direktörler maçın sonunda sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi teknik taktik analizler yapmakta, TV muhabiri de ”hocam, uzatmalarda atılan gol öncesi faul görünen pozisyonla ilgili kanaatiniz nedir? şeklinde soru sormuyor, hatta maçı hakem yönetimi açısından değerlendiren eski hakemler bile devlet destekli takım ve takımlara dokunur diye konuşamıyor. (Son 2 hafta maçları izleyenler ne kastettiğimizi anlamıştır) Diğer bir konu da sarı veya kırmızı kart alan futbolcuya kulübün verdiği vereceği ceza olmadığı gibi bu tür oyunculara sahip çıkan hocalar ve yönetimler var. Hal böyle olunca yerlisi de yabancısı da bir müddet sonra sahtekarlığı öğrenmeye başlıyor, yerden kalkmayan, hakeme her pozisyonda bağıran çağıran oyuncular olmaya başlıyorlar. Tek tek her maçı anlatmaya gerek yok, her maçta var bu gerçekler. Yapılması gereken Federasyonun ve kulüplerin bir araya gelip öncelikle ligimizi bir çarpma, çarpışma, faul, kavga, vb. ligi olmaktan çıkarmaları gerekiyor. İstenirse çözümleri bulunabilir, ceza mı olur, yaptırım mı olur, hakemlere görev mi verilir, teknik direktörler ve kulüp başkanları terbiye mi edilir, ama çözüm istenirse bir şekilde bulunur. Uzağa gitmeye gerek yok, VAR sistemine giren bir pozisyonu bir Avrupa liglerinde bir de bizim ligimizde izleyin, ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.

2-Federasyonun yapması gerekenler de var, öncelikle ligdeki takım sayısı azaltılmalı, örneğin 16’ya indirilmeli, ligin fikstür planlaması erkene alınmalı, takımlarımız Avrupa ligi maçlarına daha hazır olarak katılmalı, yerli oyuncu oynatma ve altyapıdan gelen oyuncu şartı getirilmeli, yabancı futbolcu transferine yaş, kalite vb. sınırlamalar getirilmeli. En önemlisi de maçlarda rakip oyuncuya el kol hareketi yapan, faulü adet haline getiren futbolculara ve takımlara daha uzun süreli ve para cezaları getirilmeli, hakem kararlarına itirazı bir kültür haline getiren yönetici ve teknik direktörlere uzun süreli, para ve lisans iptali gibi yaptırımlar düzenlenmeli, yani kısacası ligimizi faul ve kavga ligi olmaktan çıkaracak önlemler alınmalıdır. 

4-Geçen yasama döneminde kulüplerin finansal durumlarına ilişkin hesap verilebilirlik adına Spor Yasasında düzenleme yapılmıştı. Beklentimiz takibinin yapılması. Diğer bir dileğimizde kulüplerin mali durumları sıkıntıya girdiğinde vergi affı, yeniden yapılandırma ya da siyaseten gayrimenkul alım satım veya örtülü ödenek işlemleri yapılmaması, kulüplerin iflasına siyaseten engel olunmaması.

Umarım bu sezon bahse konu bu tür eksiklikler ve yanlışlıklar azalır ve başarılı bir sezon geçer. Hak eden şampiyon olur ve milli takımızda düştüğü yerden kalkar, daha iyi yerlere gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar