EZAN SESİ

Ezan, İslam dininde namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için yapılan çağrıya verilen isimdir. Ezân-ı Muhammedî olarak da adlandırılır.
Ezan okuyan kişiye müezzin denir.
Arapça'da "duyuru, ilan, çağrı" anlamlarına gelen "adhan" sözcüğünden Türkçeye geçmiştir. Kökeni Türkçedeki "izin" sözcüğünün de kaynağı olan Arapça "idin" (kulak verme) sözcüğüdür.
Ezana benzer çağrıların islam öncesinde tevhid kilisesine mensup Aksum kralı Ezana ve Adonai tapınması için kullanılan Yahudi dini çağrılarında da kullanıldığı ifade edilmektedir!
İlk ezan 622 yılında okundu.! Ezandan önce Müslümanları namaza çağırmak için çeşitli yöntemler kullanılmaktaydı. Sabit bir yöntemde karar vermek üzere Hz. Muhammed'in de katıldığı istişare toplantılarında ortak bir karara varılmamış olup daha sonraları sahabeden bazı kimselerin (Abdullah bin Zeyd) gördükleri rüyalar sonuncunda mevcut ezan kullanılmaya başlanmıştı.
Hz Muhammed'in emriyle ilk ezan Bilal-i Habeşi tarafından okunmuştur.
İslam dininde genel kabule göre ezan okurken kıbleye yönelinir.
Müezzin, Hayya ales-salah derken sağ tarafa, hayya alel-felah derken sol tarafa döner.
Ezanda sesin yükselmesine yardımcı olsun diye iki parmağın uçları ile iki kulağın tıkandığı gözlenir. Ezanda, her cümle arasında bir bekleme yapılır. İkinci cümlelerde ses biraz daha yükseltilir. Buna teressül, irtisal denilir.
Araplardan farklı olarak Türklerde ezan her vakit farklı bir makamda okunur. Buna göre;
Sabah Ezanı: Sabâ makamında,
Öğle Ezanı: Rast makamında,
İkindi Ezanı: Hicaz makamında,
Akşam Ezanı: Segah makamında,
Yatsı Ezanı: Uşşak makamında okunur.
Cuma namazından önce verilen salâ da Hüseynî makamından söylenir.
Gerçi ülkemizde okunan ezanlarda makama pek rastlanmaz. Okuyucu alır eline mikrofonu avazı çıktığı kadar bağırır.
Öyle ki sabah namazlarında bile durum aynıdır. Ezan okuyan mikrofon elinde avazı çıktığı kadar bağırır.
Ne 10 günlük, 1 aylık bebekleri düşünür, ne de hastaları, yaşlılar umurunda bile değildir.
Sanki yırtına yırtına ezan okursa 10 günlük bebeler namaz kalkacak, hastalar şifa yaşlılar derman bulacak, insana ve insanlığa saygı olmazsa bunlardan ne beklenebilir ki?
Ezanın duyulduğu her yer Müslümanlar tarafından manevi olarak fethedilmiş sayılır ya, başka dini inançları benimseyenlere veya inançsızlara beş vakit Allahın egemenliği altında yaşadıklarını hatırlatacaklar ya, daha doğrusu ezanı ve dini zorla kabul ettirme aracı olarak kullanacaklar ya, kendilerini tatmin ederken insanlara işkence yapıyorlar...
İlk Türkçe ezan 3 Şubat 1932'de Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii'nde okunmuştu. 
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile de ezanın sadece Türkçe okunmasına karar verilmişti.
Türkçe ezan uygulaması 16 Haziran 1950 tarihinde kabul edilen kanuna kadar sürmüş olup bu kanun ile ezanın okunmasında kullanılacak dil serbest bırakılmıştır.
Bu tarihten sonra yine Arapça okunmaya başlanmıştı.
Bakın Abdurrahman Dilipak: “Biz kendimize göre bir din uydurduk” diyor, şöyle devam ediyordu:” Allah’ın dini; yeri göğü, ölümü ve hayatı açıklar, ama bizim yaşadığımız din karı koca, gelin kaynana arasındaki ihtilafı bile çözmüyor. Yaşadığımız din, biraz atalarımızdan bozula bozula gelen, biraz bugünkü heva ve heveslerimiz, biraz da gelecek hayalleri ile uydurduğumuz bir din. Oysa Allah’ın dini, biz daha ilk yaratılış zamanında bizim için seçtiği din olarak İslam’dı.. O seçilen din, bizim aklımızla vicdanımızı barıştıracak, bunun sonucu insan insanla, insan tabiatla ve insan fıtratla barışacaktı. Bu barış bizi Allah’la barışa götürecektir. Biz ise bugün sanki İslam dünyası olarak büyük ölçüde Allah’la savaştayız”
Dilipak, “İnsanlar bize bakıp dinden soğudu” da diyordu.
“Bana kalırsa dinden soğumanın en büyük sebeplerinden biri aile, bir eğitim, biri Müslüman etiketli kişi ve kuruluşlar. Güzel örnek olamadık. Dahası, insanlar bize bakıp dinden soğudular. ‘Biz’ deyince ağır kaçtı değil mi?” diye soran Dilipak, “Hani hayatı dönüştürmek için güç ve servet istiyorduk, ama güç ve servetin önce kendine sahip olanları dönüştürdüğünü çok geç anladık. Anladığımızda ise çok geç olmuştu”
Ateistlerin başı ömrü hayatında yedi kişiyi ateist yapamamıştı. Ancak bunlar ülkenin yarısını ateist yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar