Güneş Gürseler

Güneş Gürseler

MÜLKİYET HAKKIMIZ GÜVENDE Mİ?

Mülkiyet hakkı ve miras hakkı temel insan haklarındandır. Bu nedenle Anayasa’nın temel insan hakları bölümünde, birbirine yakın ve ilgili oldukları için de aynı maddede art arda düzenlenerek anayasal güvence altına alınmışlardır.

Mülkiyet hakkı ve miras hakkı kişi özgürlüğü ile özerkliğine dayalı demokratik toplum düzeninin temel unsurlarındandır. Özel mülkiyet düzeninin sürekli olabilmesi ardından miras hakkının gelmesine, hukuk sistemi içinde miras kurumunun varlığına bağlıdır. Mülkiyetin ve mirasın korunması özgürlüğün güvencesidir.

Bu hakların nasıl kullanıp korunacağı yasalarla düzenlenmiştir.

Mülkiyet hakkının devamlılığını sağlayan miras hakkıdır. Mülkiyet hakkı sahibinin bu hakkının ölümünden sonra kazanacağı boyut Medeni Kanun ile düzenlenerek mülkiyet hakkı sahibine ölüme bağlı tasarrufta bulunma hakkı tanınmıştır. Örneğin vasiyetname düzenleyerek malvarlığının ölümünden sonra kimlere intikal edeceğini ve nasıl tasarruf edileceğini düzenleyebilir. Ölüme bağlı bu tasarruf yasal koşullarına uyularak yapılmış ise herkes buna uymak ve gereğini yerine getirmek zorundadır. Yasal koşullara uyulmadığı iddiasını değerlendirecek olan da bağımsız yargıdır. Devletin görevi hak sahibinin bu hakkını kullanacağı güvenceli ortamı yaratmak, ölüme bağlı isteğinin gerçekleştirilmesini ve korunmasını sağlamaktır.

Vatandaşına mallarının ölümünden sonra isteği dışında kullanılmayacağı güvencesi veremeyen Devlet hukuk devleti değildir.

Anayasa Mahkemesi hukuk devletinin tanımını yaptığı kararlarında;

'Hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, toplum yaşamında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve düzeni sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, bütün davranışları hukuk kurallarına ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan Devlet demektir', (21 Haziran 1991 K.1991/17)

'Temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmadığı, hukukun evrensel kurallarına saygı gösterilmediği ve adaletli bir düzenin gerçekleşmediği bir ortamda hukuk devletinden söz edilemez', (12 Kasım 1991 K. 1991/43)

'Hukuk Devleti' insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan Devlettir. Böyle bir düzenin kurulması, yasama, yürütme ve yargı alanına giren tüm işlem ve eylemlerin hukuk kuralları içinde kalması, temel hak ve özgürlüklerin, Anayasal güvenceye bağlanmasıyla olanaklıdır'(01 Temmuz 1998 K.1998/45) ifadelerine yer vermiştir.

Eğer bir devlet vatandaşında ölümünden sonra terekesi üzerinde isteğinin aksine kararlar alınabileceği endişesini yaratıyorsa “hukuk devleti” değildir. Hukuk devleti değilse demokratik de değildir.

Bütün bunlar tüm vatandaşlar için geçerlidir. Büyük Atatürk’ün el yazısı ile 5 Eylül 1938 tarihinde düzenlediği vasiyetnamesi de, bir vatandaş olarak herhangi birimizin ölüme bağlı tasarrufumuz da aynı hukuki güvence altındadır.

İşte son günlerde Büyük Atatürk’ün vasiyetnamesi üzerindeki tekrar ısıtılan tartışmaların bu açıdan yani hukuk devletinde güvence altındaki mülkiyet hakkı ve miras hakkı açısından değerlendirilmesi gerekir.

Ölümümden sonra bana kızıp vasiyetnamemi yok sayıyorsanız mülkiyet hakkımı da inkar ediyorsunuz demektir. Bu kapı açıldı mı nelerin geçtiğini anlayamazsınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar