Eylül! Şehit! Esed!...

EYLÜL!
Son baharın ilk ayı...
Adın kaderin mi oldu?
Ah be minicik yavru...
Daha büyüyecektin!
Okuyacaktın.
İşin olacaktı.
Umutların olacaktı.
Gelinliğin olacaktı.
Anne olacaktın anne!
Çocukların olacaktı.
Ah! Be yavrum Eylül ahhh...
Oysa
Tecavüz edilip öldürüldüğün toprak Polatlı,
Düşmandan sen yaşayasın diye kurtarılmıştı...
Ölesin diye değil.
Hem bu nasıl bir ölüm Allah’ım?
Çocuksun,
Tecavüzle öldürüldün!
Hepimiz suçluyuz Eylül’üm hepimiz!
Eğer bu yönetimi,
Bu milleti affedersen!
Sen de küçücük halinle suçlular kervanına katılırsın!
Sakın ola affetme bizleri minik yavru!
...
ŞEHİT!
İktidar,
Muhalefet partilileri “şehit cenazelerinden” men etmiş...
Sevgili iktidar,
Muhalefetin çocukları olmazsa!
TSK’da asker kalmaz.
Senin çocukların,
Ya çürük raporlu,
Ya bedelli,
Ya da bedelliyi bekler halde...
...
ESED!
Yahu sen Esad mısın?
Esed misin?
Ne acayipsin!
.
4 milyon Suriyeli gönderip,
40 milyar dolar harcattın bize...
Şimdi,
4 bin ton patates yolluyorsun!
.
Sen Esad idin!
Neden Esed olduğunu biliyor musun acaba?
Bilmiyorsan ben söyleyeyim.
Suriye’de “Kimyasal silah” kullandığın söylendi diye...
Anladın sen?
.
Allah’tan,
Bizimkiler unutmuşlar senin kimyasalcı olduğunu...
Yoksa
Zehirlediğin Suriye topraklarından,
Zehirli patates alır mıydık?
.
Suriye’nin üçte bir nüfusunu bize gönderip,
Hangi arada derede patates yetiştirdin be?
Hadi bize de öğret ki,
Adını yeniden Esad yapalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar