Borç yiyen kesesinden yer

Geçtiğimiz hafta sonu 20018 yılının ilk çeyreğine ilişkin dış borç rakamları açıklandı.
Ortada fecaat bir tablo var ancak seçim sonuçlarının gümbürtüsünden araya kaynayıp gitti.
Bazı şeyleri konuşmasak da ve üzerine örtmeye çalışsak da bu onların olmadıkları anlamına gelmez.
Gerçek tüm somutluğu ile ortada duruyor.

Nedir o gerçek?
Türkiye hızla bir müstemleke memleket olma yolunda ilerliyor.
Bir ülke dışardan sürekli olarak borçlanırsa, bir müddet sonra kendi bağımsızlığını kaybeder ve borç verenlerin tahakkümü altına girer.
Osmanlı İmparatorluğunun son zamanlarında yaşadıkları tecrübe ile sabittir.
İlk dış borcu, 1854 yılında patlak veren Kırım Savaşı’nda alan Osmanlı İmparatorluğu, aradan sadece 27 yıl geçtikten sonra iflasını ilan etmişti.
Alacaklıların isteği ile İmparatorluğun gelir kalemlerinin doğrudan kontrol edilebilmesini sağlamak üzere Düyun-ı Umumiye kurulmuştu.

AKP iktidara geldikten sonra uygulanan politikaların doğrudan sonucu, ülkenin geleceğini ipotek altına alma potansiyeli olan dış borç birikim
süreçleridir.
2002 yılında Türkiye’nin toplam dış borç stoku sadece 130 milyar dolardı.
Bu borcun Merkez Bankası dâhil kamu kısmı 87 milyar dolar, özel sektör kısmı ise 43 milyar dolardı.
Türkiye’nin dış borcu şu anda kaç biliyor musunuz?
Tam 466 milyar dolar.
Evet, evet, yanlış duymadınız tam 466 milyar dolar.
Bunun 141 milyar doları kamunun, 325 milyar doları ise özel sektörün.

‘İnanılır gibi değil’ değil mi?
Düşünün bir kere AKP iktidara geldiğinde, Cumhuriyet 79’uncu yılını kutlamıştı ve Cumhuriyeti bu 79 yıl boyunca yönetenler gelecek nesillere sadece 130 milyar dolar dış borç bırakmışlardı.
Bu dönem boyunca sağdan soldan onlarca hükmet kuruldu.
Özal, Ecevit, Demirel, Menderes, İnönü hükümetleri…
Ederi 130 milyar dolar dış borç. Hepsi o kadar.

Ama 16 yılda Erdoğan hükümetleri bu borca tam 336 milyar dolar dış borç ekledi.
Üstelik bu 336 milyarın 49 milyarı son bir yılda.
Geçen sene Mart ayında Türkiye’nin toplam dış borcu 417 milyar dolar iken, bu sene Mart ayında bu rakam 466 milyar dolara çıkmış.

Borcumuzun milli gelire oranı ise yüzde 53 seviyesine ulaştı.
Bu rakam 2005 yılında yüzde 35,5’e kadar gerilemişti.
Türkiye hızla çok borçlu ülkeler kategorisine doğru yol alıyor.
Dikkati çeken bir diğer husus ise özel sektör dış borçlarındaki büyük artıştır.
2002 yılında reel ve finansal bütün özel sektörün dış borç stoku sadece 43 milyar dolarken şu anda bu rakam 325 milyar dolar.
Yani tam 8 kat artmış.
Türkiye’de üretim yapan bütün firmalar gırtlaklarına kadar dış borç batağına saplanmış durumdalar.


Peki, bu kadar dış borcu olan bir ülkenin dış politikası bağımsız olabilir mi?
Şahsiyetli, onurlu ve ilkeli bir dış politika geliştirebilir mi?
Elbette hayır.
Siz bakmayın öyle Erdoğan’ın esip gürlemelerine.
Ekonomisi dış kaynak girişine bu kadar bağımlı olan bir ülkenin dış siyaseti ve ona bağlı olarak iç siyaseti de doğrudan para musluklarını ellerinde tutan alacaklıların yönlendirmelerine tabi olacaktır.
Önümüzdeki günlerde bu alandaki yeni yalpalanmalara hep beraber şahit olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar