Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

DECAMERON YA DA SALGIN GÜNLERİNDE HEDONİZM

Yıllar önce okuduğum bir kitap Decameron. Bugünlerde gene sayfalarını karıştırıyor, bende yer eden kimi öyküleri yeni baştan okuyorum.

Aranızda bilmeyenler olabilir diye Decameron’u size kısaca anlatayım. Giovanni Boccaccio 14. Yüzyılda yaşamış Floransalı bir yazar. Decameron onun baş yapıtı sayılıyor. Yunanca ve Latince karışımı bir sözcük olan Decameron on gün anlamına geliyor.

Kitapta anlatılanlara gelince... Dünya edebiyatının ilk öyki yazarı kabul edilen Boccaccio 1348 ile 1351 yılları arasında yazdığı Decameron, her güne on tane düşmek üzere on günde anlatılan 100 öyküden oluşuyor.

Floransa’da 14. Yüzyılda veba salgını başlar. Bu arada Floransa’nın yeni yeni palazlanmaya başlayan ticaret yaşamına yön vermekte olan erkekler sık sık yolculuklara çıkmakta, karılarını evde bırakmaktadırlar. Salgın patlak verince yedi genç kadın kocalardan kurtulup kendilerine genç erkekler bulmaya ve bir eve kapanmaya karar verirler.

Yedi kadın ve üç erkek önce bir eve, ardından da bir şatoya kapanırlar. Aralarında yaptıkları anlaşma şudur: Vebadan kaçmak için şatoya kapanmışlardır (kendi kendilerine karantina) ama zaman nasıl geçecektir? Bunun üzerine akıllarına güzel bir fikir gelir. On gün o şatoda kaldıkları sürece her gün on hikaye anlatılacaktır.

Gerçekten de planları istedikleri gibi yürür. Akşamları öykü anlatmayı tatil ederler, yiyip içip dans ederler; aklınıza gelebilecek her türlü zevk-ü safaya dalarlar. Öykülerin başlıca konularını ise aşk, üzüntüler,kadın-erkek ilişkileri ve din adamlarının yedikleri haltlar oluşturur. Kitap bu minvalde sürüp gider.

Bunları yazarken aklıma birden 1973 yılında seyrettiğim bir film geldi. Ünlü İtalyan yönetmen Marco Ferreri’nin bu başyapıt sayılacak La Grande Bouffe (Türkçeye Ölümüne Tıkınmak olarak çevrilebilir)filminin öyküsü orta yaş sendromuna yakalanan dört erkeğin tıkına tıkına intihar etmeye karar vermesi üzerine kurulu. Oyuncular da harika: Marcello Mastroianni, Michel Piccoli, Philippe Noiret ve Ugo Tognazzi.

Bu dört erkek bir villaya kapanırlar. Arada dört tane fahişeyle de iyi vakit geçirmeyi planlarlar. Ancak içlerinden ilkinin yemekten çatlayarak ölmesi üzerine fahişelerden üçü kaçar. Geride kalan fahişe ise üç erkeği mutlu etmeye çalışır. Ama sonunda üçü de yemekten çatlayarak öbür dünyayı boylar. Yiyemedikleri yemekleri ve ölümlerinin sabahı köşke teslim edilen etleri sokak kpekleri yer.

Şimdi, Decameron ve La Grande Bouffe’u birbiriyle nasıl bağdaştırdın, sorusunu sorabilirsiniz. Bilmem. Birinde salgından kendi kendilerini karantinaya alan insanlar, öbüründe de vur patlasın çal oynasın bol para harcadıktan sonra ağır orta yaşlılık krizinde tıkınarak dünya değiştirmeye karar vermiş erkekler.Hiç öylesine aklıma geldi de sizlerle paylaşayım dedim. Bu sıkıntılı tecrit günlerinde biraz olsun gülümseyin istedim.

Önceki ve Sonraki Yazılar