Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu

HAK ARAYIŞIYLA BAŞLADI, PROVOKASYONLA BİTTİ

Geçmişe doğru bir yolculuk. Tam elli yıl öncesi. Aylardan gene Haziran. Genciz. Türkiye’de hakça bir demokratik düzenin yerleşmesi, işçi sınıfının güçlenmesi, emperyalizme karşı savaş, tam bağımsızlık arayışları yaygınlaşıyor. İktidarda Adalet Partisi(AP) Hükümeti ve Lideri Süleyman Demirel var.
Hükümet sarı sendikacılığı güçlendirmek, devrimci işçi sendikalarının sesini kısmak için bir taslak hazırlığı içinde. Başta metal iş kolu olmak üzere devrimci kesim ve Türkiye İşçi Partisi ( TİP) buna şiddetle karşı. Dönemin Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) giderek güç kazanıyor. Karşısında hükümete yakın duran Türk-İş bize göre sağcı sendikacılığın federasyonu.
274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Grev ve Lokavt Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören kanun taslağı komisyonda görüşülerek kabul ediliyor ve TBMM Genel Kurulu’nda da dört ret oya karşılık 230 oyla kabul ediliyor. Böylece DİSK’in iş yerlerindeki gücü kırılmak istenirken Türk-İş neredeyse egemenliğini ilan edecek. Dönemin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk de “Çok yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız,” sözleriyle hükümetin niyetini açık açık dünya aleme ilan ediyor. Burada bir not düşelim. İşveren kesimi, büyük patronlar Meclis’ten geçen yasadan pek memnunlar. Ellerini oğuşturup duruyorlar.
DİSK üyesi işçiler geçirilen bu yasayla mücadele için iş yerlerinde Anayasal Direniş Komiteleri adıyla örgütlenmeye başlıyorlar. 13 Haziran 1970’de DİSK’e bağlı sendikaların yönetim kurullarıyla iş yeri temsilcilerinin katıldığı bir toplantı düzenleniyor. Ve karar: İşçi eylemleri başlatılacak.
Yasanın Meclis’ten geçirilişinden tam dört gün sonra çok hızlı bir örgütlenmeyle 15 Haziran 1970’te protesto eylemleri başlıyor. İlk gün 70 binin üstünde işçi fabrika kapılarında işi bırakma hareketinin startını veriyor. Daha sonra da fabrikaların dışına çıkarak yürüyüşe geçiyorlar.
İstanbul’un Anadolu yakasında Kartal’daki fabrikaların işçileri Ankara Asfaltı’na yayılıyor. Avrupa yakasındaysa Eyüp’ten yürüyüşe geçen işçiler Topkapı’ya yönelerek Londra Asfaltı’nı trafiğe kapatıyorlar. Hiç unutmuyorum. AP Hükümeti’ne oy verenlerden kimileri bu yaygın işçi eylemini “Bolşevik İhtilali”nin başlangıcına benzetiyor. Cehalete ve durumun gülünçlüğüne bakar mısınız?
Levent bölgesinde de işçiler Şişli üstünden Taksim’e yürüyüşe geçiyorlar. O arada iki işçi göz altına alınıyor. Arkadaşlarının büyük direnişiyle serbest bıraktırılıyorlar. O arada bir grup işçi de Başbakan Demirel’in erkek kardeşi Şevket Demirel’in ortağı olduğu Haymak fabrikasını işgal edince Maltepe 2. Zırhlı Tugay’a ait birlikler fabrikayı kuşatıyor. Öte yandan bir grup işçi de Gebze’den İzmit’e doğru yürüyüş başlatıyor.
Ertesi gün 16 Haziran’da eyleme katılan işçi sayısı 150 bini buluyor. İşçi hareketi o gün Anadolu yakasında çığ gibi büyüyor. Bir ara Fenerbahçe Stadı (Şükrü Saraçoğlu Stadı) önünde kurulan polis barikatından işçilerin üstüne ateş açılıyor. Çıkan çatışmada çok sayıda işçi yaralanıyor. Kadıköy vapur iskelesinde de polis işçi grupları üstüne ateş açıyor. Pek çok işçinin öldüğünü haber alıyoruz. İşçi eylemleri İzmit, İzmir ve Ankara’ya da sıçrıyor. O arada öğrenildiğine göre işçi grupları araına pek çok ajan provokatör katılmış. Bazı iş yerlerine saldırılar düzenleniyor. Cam çerçeve aşağı indiriliyor. Küçük çaplı yağmacılık da işin içine giriyor. Tamam, diyoruz, tipik ajit-prop (ajitasyon propagandası) hareketler. Bütün bunlar olurken DİSK Genel Sekreteri Kemal Sülker şöyle bir açıklama yapıyor:
“Girişilen tahripkar eylemlerle ilgimizin olmadığını İçişleri Bakanı’na söyledik. Ayrıca işçilere de radyoya bir uyarma yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik.”
16 Haziran akşamı İzmit ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan ediliyor. 21 DİSK yöneticisi göz altına alınıyor, beş binin üstünde işçi lideri işlerinden atılıyorlar. Eylemlerin ardından söz konusu sendikal haklar ve çalışma yasası Senato’ya getiriliyor. Senato yasada bir hayli değişiklik yaparak Cumhurbaşkanı’na imza için yolluyor. Cumhurbaşkanı 6 Ağustos’ta yasayı onaylayınca TİP ve CHP kanunu Anayasa Mahkemesi’ne götürüyor. Sonuçta yasa Şubat 1971’de ysayı iptal ediyor, ta 12 Eylül 1980’ kadar da eski yasalar yürürlükte kalıyor. Sonra ne mi oluyor Güldürmeyin beni. Bütün sendikalar kapatılıyor. Daha sonra ise 80’li yılların ortalarında hazırlanan yeni Çalışma Yasası’yla işçi haklarının çanına tümden ot tıkanıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar