Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Baş döndüren yıllar

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ikiye bölündü.
İki kutuplu dünyada yaşam ne kolaymış.
Doğru, yanlış, iyi, kötü, haklı, haksız bir yana…
Bir kutup için diğeri düşmanmış!
Doğu Bloku’nda sosyal haklar, eşitlik ve toplumsal gelişim esas alınıyordu.
Özgürlük bacağı kısa kaldı.
Doğu Bloku’na karşı sosyal hakları, özgürlükleri ve demokrasiyi en azından kendi içinde ayakta tutmak zorunda kalan Batı Bloku vardı.
Bu iki blok arasında müthiş bir silahlanma yarışı oldu.
Ama bu yarış giderek anlamsızlaşmaya başladı.
Zira nükleer silahların yıkıcı etkisi o kadar çok büyük ki, ellerindeki nükleer silahlar kullanılsa tek dünya yüzlerce kez yok edilebilirdi.
Düşünsenize sadece Adana’daki İncirlik üssünde Amerikalıların elinde yer altına asansörlerle inilen platformlarda 50 tane nükleer füze var.
Bunların toplam yıkım gücü Hiroşima’ya atılan atom bombasının yaklaşık 300 katı.
Bu bombaların her iki taraf için caydırıcı gücü önemliydi.
Ancak 80’li yıllar dünya tarihinde baş döndürücü olaylara gebeydi.
Gorbaçov, Glasnost, Perestroyka, Boris Yeltsin, Varşova Paktı’nın dağılışı, Sovyetler Birliği darmadağın oldu.
Berlin duvarı yıkıldı.

Gördüm gözlerimle.
Oradaydım 1989’un 9 Kasım’ında.
Almanya birleşti.
Kocaman Yugoslavya paramparça edildi.

Koskoca NATO ve Amerikan Ordusu düşmansız kalıverdi.
En azından klasik anlamda…
Arada sessiz sedasız Çin Halk Cumhuriyeti, Çin Komünist Partisi liderliğinde “önemli olan kedinin fare tutmasıdır” mantığı içinde kapitalist yöntemler de kullanarak dünya üretim devi haline geldi.
Sadece ekonomik değil, siyasi ve askeri büyük oyuncu oldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere ile kaynaşan Amerika Batı Avrupa’yı dizayn etmişti. “Marshall Yardım” programları devreye girmişti.
Türkiye de bundan nasibini aldı.
Özellikle Almanya’yı çok sıkı kontrol etmeyi ihmal etmedi.
Siyasiler arasında ve medya içinde kilit noktaları hep tuttu, tutturdu.
Komünizme karşı İslam ülkelerinde güçlü bir yeşil kuşak yaratmıştı.
Afganistan’ın, Mısır’ın Suudi Arabistan’ın bu açıdan önemli bir yeri vardır.
Yeşil Kuşak da elinde patladı.
Sonra 2011 İkiz kulelere El Kaide saldırıları…
Gerçek miydi, CIA ve MOSSAD ortak yapımı tertip miydi çok tartışılıyor.
Yeşil kuşak ülkelerinde cehalet hükmettiği için işi kolaydı savaş tüccarlarının ve ajanlarının.
Özellikle Amerika, İngiltere ve İsrail, İslam ülkeleri içindeki etkin siyasi, kültürel ve ekonomik ajanları sayesinde yeni düşman yaratmakta çok cabbar idiler.
Hiç olmaz ise piyonlarını birbirleriyle savaştırır, kapıştırırlar.
Koca Amerikan savaş sanayi ve istihbarat devlerine varlık gerekçeleri ve malzeme yaratırlar.

Güçlü, büyük ülkeler fazlalık olarak görüldü.
Daha kolay yönetmek için bölünüp parçalanmaları gerekiyordu.
Büyük Ortadoğu  Projesi (BOP) belası işte bundan başımıza geldi.
Farkındayım, yazılan her paragraf ayrı bir makale konusu.
Pazar sabahı sadece şöyle bir sıralayayım  dedim baş döndüren dünyamızdaki olayların bir bölümünü.
Canınızı sıkmayın. ATATÜRK’ü okuyun tüm sorunları çözersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar