Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

KASET OLMADI, ŞİMDİ TELEFON

Sayın Cumhurbaşkanı soruyor:

 KILIÇDAROĞLU “15 temmuz gecesi kiminle 12 dakika telefonlaşti ?”

 Anayasaya göre şerefi ve namusu üzerine tarafsızlık yemini yapmış Sayın  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan  EVET  kampanyasının başında.

 Hergün defalarca toplantı yapıp, Eyyy,  Anamuhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu  …. diye başlıyor saymaya, anlatmaya …

 Bu hafta HAYIR Cephesinin şüphesiz en önemli kişisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili çok ciddi iddia ve imalardan birine -- ‘KASET ile gidecek’ --  iddiasına birini daha ekledi.

 Sayın Cumhurbaşkanı, ‘15 Temmuz gecesi 12 dakika kiminle konuştun?’ sorusunun arkasından CHP ‘yi Pensilvanya , yani Fetö ile ilişkilendirdi.

 12 dakika ne konuşulduğu kayıt altında ve sayın Cumhurbaşkanı’nın elinde ki, böyle bir Pensilvanya – CHP ilişkisi kurabiliyor.

 Varsa bir şey derhal açıklanmalıdır. Yoksa böyle bir kayıt , durum daha vahim… !

 Varsa darbecilerle bir ilişki, derhal gereği yapılmalıdır.

 Daha 17-25 Aralık ‘a kadar Fethullah Gülen çetesi ile yediği , içtiği ayrı gitmeyen iktidar , demek ki Anamuhalefet liderinin telefonlarını da sürekli dinliyor .

 Bu söylenenler kim söylerse söylesin yenilir yutulur cinsden değil.

 Sayın Kılıçdaroğlu kiminle tankların gürültüsü eşliğinde sesini kısarak , fısıldayarak konuştu ?

 Oğluyla mı, yardımcılarıyla mı, yoksa bir kaç yıl öncesine kadar iktidar çevrelerinin birlikte yürüdüğü iktidar çevresindekilerin Pensilvanya’daki eski ortaklarıyla mı ?

 Konuştuğu kişilere, sıfırlayın, dağıtın  şu iktidarı mı , dedi acaba ?

 Sayın Kılıçdaroğlu, sakin ve efendi tarzını bozmadan, darbecilerle bırakın 12 dakika, “1 saniye bile dahi konuştuğumu ispat etsinler siyaseti bırakırım” , diye cevabını verdi.

 Şimdi sayın Cumhurbaşkanı bu iddialarını , söylemlerini ispatlamak zorunda değil mi ?

 Yoksa , yine birilerinin aldatması söz konusu olabilir mi ?

 Doğru değilse, ona bu bilgileri verenler kim ?

 REFERANDUMA 2  GÜN   KALDI

 Biz halen siyasetin çamurunda, taşında, izindeyiz. Her yol mübah !

 Gündem başdöndürücü hızda. Maksat yoksa sadece , rejim değişikliğine yol açacak maddelerin tartışılmasını engellemek mi ?

 Gerçi, Kılıçdaroğlu defalarca haydi birlikte çıkalım televizyonlara , tartışalım diye meydan okudu.

 Ama meydana çıkacak er yoktu evet cephesinde.

 Böyle gergin ve at izi-it izinin karıştığı ortamda yapılacak bir referandumun sonucu ne olursa olsun memlekete hayrı olur mu ?

 Ülke evet- hayır cephelerine bölündü ortasından cart diye…

 OHAL koşullarında, her türlü baskı, şiddet, hakaret,azarlama, devlet gücünün tek taraflı  ve fütursuzca kullanılması … almış başını gidiyor.

 Ama yine de yetmiyor.

 İktidarın , devlet ve havuz medyasının sonsuz ve dipsiz desteğine rağmen Evet kampanyası istenildiği gibi yürümüyor…

 Tabii kolay değil, tüm yetki ve gücün tek adama verilmesini izah etmek.

 Gerektiğinde kendisini yargılayabilecek Yüce Divan üyelerinin büyük çoğunluğunu doğrudan veya dolaylı olarak seçecek tek adam rejimini bu millete anlatmakta doğal olarak zorlanıyorlar.

 DİKKAT ! Bazı yurt dışı temsilciliklerde evet’çiler fazladan oy kullanırken suç üstü yakalandılar bile.

 Demek ki bazı kediler Alman trafolarına bile girebilmişler !

 Kara mizaha çok malzeme oluşturacak olayların yaşandığı , sonucu ne olursa olsun nesiller boyu milli tartışma konumuz olmaya aday bir referandum süreci yaşıyoruz.

 GELECEĞİMİZ ŞEKİLLENECEK

 Bu referendum ile kendimiz bir yana çocuklarımızın , hatta torunlarımızın bile  geleceğini belirleyeceğiz .

 Gelecek nesillerimiz çoğulcu demokratik  ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu  çağdaş bir ülkede mi yaşayacaklar ?

 Yoksa, devletin neredeyse tüm gücünü ,“evet” oyuyla müthiş yetkilerle donatılmış güçlü tek adama devredip yurttaşlarımızın nasıl yaşayacağını  onun  iki dudağı arasına mı teslim edeceğiz?

 Sadece kendimizin mi ?

 Ortadoğu ve Avrupa’ nın kaderi de çok etkilenecek 16 nisan’da.

 Atatürk’ün kurduğu ve hedeflediği Parlamenter Demokratik çoğulcu Cumhuriyet mi ?

 Yoksa tek bir kişinin padişah yetkilerine benzer sultası mı?

 Avrupa Birliği’nin çağdaş demokratik çoğulcu sistemi mi, karanlık ortadoğu bataklığı mı tercih edilecek ?

 Konu parti seçimi değil, temel bir rejim değişikliğidir:

 Demokrasi mi? Tek adam diktatörlüğü mü ?

Önceki ve Sonraki Yazılar