Ömer Adıgüzel

Ömer Adıgüzel

Farkındalık, sorumluluk ve öfkelenme!

Farkında olmak, şimdi ve burada olmayı gerektirir.
Neredeyim ve neler yaşıyorum sorularını sorabilmektir.
Sonrasında düşünce, duygu ve bedeni
gözlemleyerek bir bilinç oluşturmak farkındalığı
meydana getirir. Başka bir deyişle nesnel olarak sadece
kendimize odaklanmak, kendimizi anlama çabasında
olmak, yaşadıklarımızın yaşamımızda bıraktığı
izleri kavrayabilmek değil tüm bunların yanı sıra
yakın çevremize de ilgisiz kalmamaktır.
Yakın geçmişimizde neler olup bittiğine ilişkin
“farkındayım” diyebilmek elbette önemli. Düşünce
ve duyguların reddedilmediği, bastırılmadığı, onlardan
kaçılmadığı tüm yaşantıları kabullenebilmek de
farkında olmayı gerektirir. Böylece sınırların farkına
varılır, hedef ve amaçlar için gerçekçi çözümler üretilir,
istekler önemsenir, birey kendini olduğu gibi
görür ve kabul eder.
Sorumluluk ise üzerimize aldığımız, yapmak zorunda
olduğumuz ve gerçekleştirdiğimiz işin gerektiğinde
hesabını verebilmek, kendi eylemlerimizin sonuçlarını
üstlenebilmektir. Sorumluluk farkında olmayı
gerektirir ve farkında olmak harekete geçmenin
başlangıcını oluşturur. Farkında olmak sorumlu
bireyler olarak “bir şeyler” yapabilmek demektir.
96 yıl (1917-2013) yaşayan Stephane Hessel
yaşamının üçüncü baharı denebilecek son dönemlerinde
yazdığı manifesto ile farkında olmak, sorumluluk
almak ve bir şeyler yapabilmenin yollarını
anlatır. Hessel pilot, diplomat, arabulucu, danışman,
eğitimci ve bir filozoftur. İkinci Dünya Savaşı
sırasında Fransız Direniş Hareketine katılmış, Nazizm’e
karşı mücadele etmiş, toplama kamplarında
ölümden dönmüş, savaşın sonlanmasıyla da Birleşmiş
Milletler bünyesinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
yazılmasına katılmış, aydınlanmacı bir
yazardır. “Öfkelenmek” gerekir. Ona göre öfkelenmek,
farkında olmanın ve sorumluluğunu yerine
getirmenin yollarından biridir. Hessel, gençleri, uygar
bireyleri haksızlık ve sorunlara kayıtsız kalmayarak
çevreye duyarlı olmaya, sosyal adaletsizliğe karşı
çıkarak barışçıl yollarla öfkelerini dile getirmeye
çağırır. Aşağıdaki tümceler Stephane Hessel’in
güncelliğini hiç kaybetmeyen manifestosundan yapılan
doğrudan alıntılardır. Sık sık hatırlamak ve hatırlatmak
gerekir.
“Siyaset dünyasının, ekonomi dünyasının sorumluları,
aydınlar, toplumun tümü mücadeleden
vazgeçmemeli, barışı ve demokrasiyi tehdit eden
bugünkü uluslararası finans pazarı diktatörlüğünün
etkisi altında kalmamalıdırlar. …Herkesin, her birinizin
kendi öfkelenme nedeninizin olmasını diliyorum.
Bu önemlidir. …Bu hareketin hedefi daha
fazla adalet, daha fazla özgürlüktür ama bu özgürlük
kümesteki tilkinin denetimsiz özgürlüğü değildir.”(s.36)

“…Öfkelenme nedenleri bugün o kadar açık seçik
olmayabilir ya da dünya çok karmaşıktır. …Faaliyetlerini
açık seçik biçimde anladığımız küçük bir
seçkin topluluk yok karşımızda. Büyük bir dünyada
yaşıyoruz ve böyle bir dünyada her şeyin birbirine
bağımlı olduğunu hissediyoruz. Bugüne dek görülmemiş
bir karşılıklı bağımlılık içinde yaşıyoruz. Ama
bu dünyada katlanılması mümkün olmayan şeyler
var. Bunları görmek için iyi bakmak, aramak gerekir.
Gençlere sesleniyorum: Biraz arayın, bulacaksınız.
En kötü tavır kayıtsızlık, ilgisizliktir, ‘bir şey yapamam,
elimden bir şey gelmez, ben kendi işime
bakarım’ demektir. Böyle davrandığınızda insanlığı
oluşturan temel değerlerden birini yitirirsiniz. Bunun
için gerekli olan değerlerden birini, öfkelenme
yeteneğini ve bunun sonucu olan siyasal ve toplumsal
bir davaya hizmet etme çabasını yitirirsiniz.”
(s.39)
Hessel, şiddetle karıştırılabilecek öfkelenme durumunun
şiddetten farkını şu şekilde anlatır:
“Şiddetin umuda sırt çevirdiğini anlamak gerekir.
Umudu, şiddete tercih etmek gerekir. Şiddete
başvurmama umudunu. İzlemeyi öğrenmek zorunda
olduğumuz yol budur. Hem baskı yapanlar hem
baskı görenler açısından baskıyı yok etmek için bir
uzlaşmaya varmak gerekir…”
Sorumlu ve farkındaysak şiddetin olmadığı öfke
biçimlerinin de farkına varmamız gerekmiyor mu?
Stephane Hessel (2011) Öfkelenin! (3. Baskı). Ankara:
Cumhuriyet Kitapları. 

Önceki ve Sonraki Yazılar