Ömer Adıgüzel

Ömer Adıgüzel

MUTLU PRENS VE KIRLANGICINI ARAYAN ÜLKE

1854-1900 yılları arasında yaşayan İrlanda’lı yazar Oscar Wilde’in masal formunda yazılmış çağdaş öyküsü Mutlu Prens, Coranavirüs günlerinde zor şartlar altındaki insanlara yardım ulaştıran Mutlu Prens ve Kırlangıç’ını arayan Türkiye’yi çağrıştırır (İş Bankası Yayınları, 2019, 16. Basım, Çev. F.Özgüven ve R. Hakmen) .

Oscar Wilde bu öyküsünde güçlü metaforlarla 19. Yüzyılın İngiltere’sindeki sınıf farklılığından kaynaklı oluşan çelişkileri, çatışmaları, toplumun içinde yer alan ikiyüzlü, bencil insanları ve kendini beğenmiş aristokratları anlatır. Sevgi ve yardımseverliği bu çirkinlikler karşında bir güzellik değeri olarak ön plana çıkarır. Ona göre güzellik kendini sanatta bulur. Öykü aynı zamanda kapitalist ideolojileri de örtük olarak eleştirir.

Öykü, bir prensin altın heykeli ile onun dostu olan bir kırlangıcın, şehirlerinde yaşayan yoksullara ve ezilenlere yardım etme çabalarını etkileyici bir dille anlatır:

Şehrin hâkim bir yerinde uzun bir sütun üstünde Mutlu Prens’in heykeli bulunmaktadır. Herkes o heykele ve güzelliğine hayrandır. Heykeli övmekle bitiremezler. Bir gün sıcak ülkelere göç etmek isteyen bir Kırlangıç, o heykelin altında konaklamak ister ve heykelin ayakları arasındaki boşlukta uyur. Uyandıktan bir süre sonra üzerine damlalar dökülmeye başlar. Yağmur yağmamaktadır. Kırlangıç, düşen damlaların yağmur değil Mutlu Prens’in gözyaşları olduğunu görür.

Kırlangıç ona niçin ağladığını sorar. O da “Canlıyken, gözyaşının ne olduğunu bilmezdim. Herkes bana ‘Mutlu Prens’ derdi. Böyle yaşadım ve öldüm. Artık bir ölünün heykeliyim. Olduğum bu yüksek yerde şehrimin tüm çirkinliğini ve sefaletini görüyor ve o yüzden ağlıyorum” der. Ardından “Bir ev görüyorum. Yaşlı bir terzi kadın, delik deşik olmuş elleri ile kraliçenin şeref nedimelerinin en güzelinin elbisesine ateş gülleri işliyor. Hasta oğlu ateşler içinde yatıyor. Ona içirecek ırmak suyundan başka bir şeyi de yok”
diye devam eder.

Mutlu Prens, kılıcının sapındaki kırmızı ya­kutu Kırlangıç’a vererek o yoksul aileye götürüp vermesini ister. Kırlangıç gagasıyla yakutu götürüp, uyuklamış bulunan kadının yanına bırakıp, tekrar Mutlu Prens’in yanına gelir. Kırlangıç ertesi gün göç eden arkadaşlarına yetişmek zorundadır ve “Ben Mısır’a gidiyorum” deyip Mutlu Prens ile vedalaşmak ister. Mutlu Prens bu kez kırlangıca “Şehrin diğer ucunda, tavan arasında bir genç adam görüyorum. Tiyatro için oyun yazıyor. Ancak o kadar çok üşüyor ve açlıktan o kadar acı çekiyor ki oyunu bitirmesi imkânsız” diyerek, bu gece de yanında kalmasını ve yakut gözle­rinden birini sökerek o genç adama götürmesini ister. Kırlan­gıç önce kabul etmez ancak prensin ısrarına dayanamaz ve onun bu dile­ğini de yerine getirir.

Ertesi gün yine, kırlangıç gitmek zorunda olduğunu söyler. Mutlu Prens, kırlangıçtan bu gece de kalmasını rica eder ve ona köşede duran küçük kızı anlatır. “Kibritlerini suya düşürdü ve hepsi mahvoldu. Eğer eve biraz para götürmezse babası onu dövecek. Ayakka­bısı ve çorabı yok ve minik başı da çıplak. Diğer gözümü de sök ve ona ver” der.

Kırlangıç, Mutlu Prens’in bu dediğini de yapar ve diğer gözünü de sökerek küçük kıza götürür. Kırlangıç geri döndüğünde Mısır’a gitmekten artık vazgeçtiğini söyler. “Sen artık görmüyorsun. Seni bırakıp gidemem.” diyerek, Prens’in ayakla­rının dibinden ayrılmaz.

O günden sonra da Mutlu Prens’in gözü olur. Her tarafı gezip dolaşır. Gördüklerini, zenginlerin zevk ve eğlenceli dün­yaları ile yoksulların perişan hallerini Mutlu Prens’e anlatır. Bir gün Prens: “Değerli altınla kaplıyım, onu tabaka olarak sök ve yoksul halkıma ver” der. Kırlangıç kendisine söylenileni yapar ve altını ihtiyacı olanlara dağıtır. Kış ilerledikçe kırlangıç daha çok üşür. Ancak yine de Prens’i terk etmez. Kırlangıç günün birinde öleceğini anlar. Bu nedenle Mutlu Prens’le vedalaşmak ister. Mutlu Prens’in isteği ile onu dudaklarından öper ve ayaklarının dibine düşüp ölür. Aynı anda heykelin içinden bir çatırtı gelir. Mutlu Prens’in kurşundan olan kalbi ikiye ayrılır.

Ertesi sabah erkenden, belediye başkanı ve üyeleri heykelin yanından geçerken ne kadar harap olduğunu görüp kaldırılması için emir verirler. Kaldırılan heykel, bir fırında eritilir. Ancak kurşun kalbi eritmeyi başaramazlar. Kurşun kalp, ölü kırlangıcın yattığı kül yığınının üzerine atılır.

Tanrı melekle­rine “Bana şehirdeki en değerli iki şeyi getirin” diye emir verir. Melekler de ona kurşundan kalbi ve ölü kuşu getirirler. Tanrı onları görünce “Doğru seçim yapmışsınız; çünkü cennet bahçemde bu küçük kuş sonsuza dek şakıyacak ve altın şehrimde Mutlu Prens bana şükredecek” der.

Türkiye’de zaman içinde kimin Mutlu Prens, kimin Kırlangıç kimin de öykünün diğer kahramanları olduğunu hep birlikte göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar