Ömer Adıgüzel

Ömer Adıgüzel

SOSYAL VE DUYGUSAL ÖĞRENME BECERİLERİ

İnsan davranışlarının arkasında duyguların ve sosyal yaşantıların önemi büyüktür. Son zamanlara kadar “duygusal” olmak ve “duygusal” düşünmek bir zayıflık olarak algılanır. Duygulu olma halinin akıl ve mantıktan uzaklaşma gibi bir durum olduğuna ilişkin yaygın ancak yanlış tanımlamalara da rastlanılır.   

Araştırmalar göstermektedir ki öğrenmede ve başarıda bilişsel öğrenme becerileri gibi sosyal ve duygusal öğrenme becerilerine de sahip olmak gerekir. Bir çocuk, genç ya da yetişkin içinde yaşadığı toplumda başarıya yoğunlaşma, hedefine ulaşmak üzere değişime açık olma, empati (duygudaşlık) becerine sahip olma gibi becerileri okul içi ve okul dışı tüm ortamlarda kazanabilmelidir. Bunların yanında bir birey başkalarının desteğine ihtiyaç duymadan kendi sorunlarıyla baş edebilme,  çatışma yönetme, işbirliğine açık olma ve duyguların bu işbirliğine engellemesine izin vermeme gibi sosyal becerileri yaşamının önemli bir özelliği haline getirmelidir.  

TÜSİAD tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne hazırlatılan “Sosyal ve Duygusal Öğrenme Becerileri: Yeni Sanayi Devriminin Eşiğinde İş ve Yaşam Yetkinliklerinin Anahtarı” rapor, sosyal ve duygusal becerilerin insan kaynağında aranan nitelikler olduğunu vurgulamaktadır. Rapor sosyal ve duygusal öğrenme becerilerinin eğitim, iş dünyası ve toplumda aranan yetkinlikler olduğu göz önüne alınarak bu becerilerin ne olduğu, neden önemli olduğu, dünyada ve Türkiye’de bu konuda neler yapıldığı konularında önemli saptamalarda bulunuyor.

Sosyal ve duygusal öğrenme becerilerini kazanan çocuk, genç ve yetişkinlerin olumlu iletişim kurabilen, sorumlu kararlar alabilen, eleştirel ve çevik düşünme yetisi olan, yerel ve küresel sorunlarla baş edebilen, bedenen ve psikolojik olarak sağlıklı insanlar oldukları kanıtlanmıştır. Aynı zamanda bu becerilere sahip olan çocuk ve gençlerin bu becerilere sahip olmayanlara kıyasla daha az zararlı alışkanlıklar edindiği, okulu terk etmeye veya okuldan kaçmaya daha az yatkın oldukları, daha az saldırgan ve şiddete eğilimli oldukları da belirlenmiştir.

Sanayi Devriminin yoğun konuşulduğu şu günlerde teknik bilgi kazanımının yanı sıra yaratıcı düşünme, gelişmeye açıklık, öz yönetim, ekip çalışmalarına yatkınlık, zaman yönetimi, iletişim gibi sosyal ve duygusal becerilerin önemi de hızla artmaktadır.

Yine bazı çalışmalar bebeklikten başlayarak, okul öncesi ve okul çağındaki çocuklara ve gençlere sunulan ortamın sevecen, katılımı destekleyen, hoşgörülü olmasının beynin yapılanmasında ve kapasitesinin artmasında önemli olduğunu göstermektedir. Özellikle dışlanma, marjinalleştirme, insan beyni üzerinde çok ciddi olumsuz etkiler yaratmakta ve gerek bilişsel gerek duygusal ve sosyal anlamda gelişmeye engel olmaktadır. Bu nedenle öğretmenlerin eğitim ortamlarında sürekli olarak öğrenmeyi destekleyici tutum ve davranışlar sergilenmesi önemlidir.

Türkiye’de ve dünyada sosyal ve duygusal öğrenmeyi destekleyen uygulamalar ve sonuçları hakkında paylaşımlara yer verilen raporda, geleceğe yönelik atılması gereken adımlar hakkında öneriler de sunuluyor. Rapor, sözgelimi iş başarısında IQ %1 ile %20 başarı getirirken, duygusal zekâ derecesi yüksek olan kişilerde iş başarısının %27 ile %45 arasında olduğunu belirtiyor. Bu veri birinin diğerinden daha önemli olduğunu değil, duygusal zekâ ve bilişsel zekânın birbirinin tamamlayıcısı olduğunu göstermektedir. Ayrıca sosyal ve duygusal öğrenme becerilerinin akademik başarıyı %11 artırdığı da verilen araştırma sonuçlarıyla belgeleniyor.

Raporda ABD’de yapılan bir çalışmaya göre, erken çocukluk döneminde duygusal ve sosyal becerileri yüksek olan çocukların yetişkinlikte akademik başarıları ve iş bulma şansları yüksek, ruhen sağlıklı ve madde kullanımı ve benzeri davranışlarda azalmanın da olduğu belirtiliyor.

Raporun sonunda sosyal ve duygusal öğrenme becerileri konusunda paydaşların bir araya geldiği bir çatı platform oluşturulması  (Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, üniversiteler, okullar, iş dünyası, STK’lar, belediyeler, halk eğitim merkezleri vb) önerilmektedir. Ayrıca sosyal ve duygusal öğrenme ile ilgili tüm içeriğin “Çocuk hakları” temelinde oluşturulması, okulların günlük işleyişlerine, ders materyal ve malzemelerine nüfuz etmesi sağlanarak olumlu okul iklimi oluşturulması, üniversitelerde bu tür öğrenme ortamları oluşturulmasını ve sosyal sorumluk etkinliklerinin yaygınlaştırılması gibi öneriler de sunulmaktadır.

OECD’nin 5 temel başlıkta topladığı öz farkındalık, öz yönetim, sosyal farkındalık, ilişki becerileri, sorumlu karar verme becerilerinin aynı zamanda duygusal zekâyı da oluşturdukları görülür. Bu nedenle bu becerilere dönük genel önerilerden daha çok somut ve doğrudan eyleme dönük önerilere yer vermek önemlidir.

Sözgelimi sanat eğitimi, oyun ve eğitimde yaratıcı drama alanları hem bütüncül öğrenmeyi sağlayabilir hem de sosyal ve duygusal öğrenmenin en önemli adresleri olarak değerlendirilebilir. Bunun için yaratıcı drama alanının bir anabilim dalı olarak sanat eğitimi altında oluşturulması ve öğretmenlere yan olarak drama eğitmenliği programının verilmesi bu alandaki sosyal ve duygusal beceri eğitimlerini daha somut ve sonuç alıcı hale getirebilir. Bu önerinin de sanat eğitimi ve eğitimde drama/yaratıcı drama konusundaki girişimlere hayır diyen “yeni” YÖK’e ayrıca yapılması gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar