Ömer Adıgüzel

Ömer Adıgüzel

Yolculuklar

İngiltere’ye gidip yerleşen arkadaşım “yıllarca Ankara’ya gece gelip gece gittim ve bu yüzden gece uçuşlarını hiç sevmiyorum” demişti.

 “Bir suçlu gibi sessizce ayrılmak, sevdiğin şehirden insanı da aynı oranda suçlu gibi hissettiriyor. Gece dönüşlerinde ise ülkene ve şehrine gelmenin heyecanını tam yaşayamıyorsun. Eve ulaştığında zaten onlar da uykulu olduğu için sabaha bırakıyorsun heyecanını. Sonrasındaysa işin doğallığı kalmıyor” diye de eklemişti.

Geceleri bir başka ülkeye sessizce ve suçlu gibi gitmek duygusu pek çok insanı kendi içinde yeni yolculuklara sürüklüyor. Sözgelimi bu bitmeyen ve çoğu zaman nedeni betimlenemeyen suçluluk duygusu yeni bir ülkeye gitme heyecanını söndürebiliyor. İnsan bir ülkeden başka bir ülkeye giderken ayrı yönlere giden ve hepsinin ortak yolcusunun kendisi olduğu yüzlerce iç yolculuklara da başlıyor. Üstelik bu yolculukların hepsi geriye doğru bir yön izliyor. Yolculukların içini geri dönüşler, bu dönüşlerdeki eksiklikler dolduruyor. Bunları öteleme, yaşamdan çıkarılabilme olasılıklarını aratıyor sana yolculuk boyunca.

 İç yolculuklar gittiğin hiçbir yerde bitmiyor. Gündelik yaşamın küçük ayrıntılarını yeniden yaşatıyor sana. Tüm uzak kentlere giden araçların ön koltuğunda oturan sabit bir yolcu oluyorsun her defasında. Bu nedenle bu tür yolculukların kendinden başka yolcusu da olmuyor. Çevre ne kadar kalabalık olursa olsun her yere tek başına gidiyorsun ve tüm araçların pencerelerine yansıyan kendi görüntülerin; çocukluk, gençlik, orta yaş olup seni seyretmeye başlıyor.

 Ancak sen istersen tüm uçak ya da otobüs; sevdiklerin, görmek istediklerin ya da yanında olmasını dilediklerinle dolu olabiliyor. Bu tür iç yolculuklar ne kadar uzağa gidersen git, kendinden öteye gitmene de izin vermiyor zaten. Yolculuk boyunca pencereden tüm geçmiş kendine yabancılaşmış halde seni seyrediyor. Uzun yolculuklarda cama yansıyan görüntüler iç yolculukları biraz daha derinleşiyor. Böyle anlarda yolcu olmayı unutuyorsun. Makinist, pilot veya kaptan da sen oluyorsun, bilet kontrolü veya servis yapan görevli de…

Yolculukların bir de nereye gidersen git bitmeyeni, gittiğin yeri nihai yer olarak görünmeyeni var. Yanında gelenler ile geride bıraktıkların var. Ne tesadüf ki bunlar aynı kişilerden oluşuyor. Yaşantıların, o şehre bıraktığın anlamlarla birlikte var oluyorlar. Gorki’nin Arkadaş romanındaki tümcelerinde belirttiği "... Yaşamın yollarından geçerler. Yolda karşılaştıkları yol arkadaşları onlara katılır, ama onları asla anlayamazlar. Yaşam, bu yalnız ruhlar için büyük bir işkencedir. Oradan oraya mutsuzca sürüklenirler. Havada uçuşan ama pek ender olarak verimli bir toprağın üstüne düşen iyi tohumlar gibi" var oluyorlar.

Bir şehirde var ettiklerin, arkadaşların, yaşantıların, bıraktığın ya da tanık olduğun izler ancak o şehri güzel kılıyor. İnsan, doğduğu ya da biçimlendiği şehre, ilçeye ya da köye sadık kalmalı. Unutmamalı yaşamına tanık olan yüzleri.

Belleğin önüne unutturmamak için bir set çektirmeli ya da iç yolculukların önüne geçebilmek için yolcuları bellekleri boş olanlardan seçmeli. O zaman yolculukların en çekilmezi haline gelmiyor o şehirden suçluymuş gibi sessizce çekip gitme anları…  

Önceki ve Sonraki Yazılar