Övgün A. Ercan

Övgün A. Ercan

İzmir’in Yunan işgalindeki papaz (1)

Anlatmıştım, Atatürk anlatıyor;
1919’da İngiliz Lloyd George’un Venizolos’u Büyük Ülkü (Megalo İdea) konusunu inandırmasıyla…
‘İşte siz Yunan’a unutulmayacak bir fırsat yaratıyoruz.
Ordunuzla Anadolu’ya çıkın, Birleşik Krallık her türlü yardımla sizin arkanızdadır.
Sizden tek isteğimiz, Türk’ün adının Anadolu ile ötkenden-tarihten kaldırılması, kazınmasıdır.
Artık kimse, bir dönem Anadolu’da Türk yaşadığını bilmemeli, izi kalmasın’ diyor…
Böylece, ilk Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da, bugün adı Alsancak olan Punta’ya ayak basar.
Onu, Punta Metropoliti olan Başpikopos Chrysostom (Krisostom) haçı kaldırarak karşılar.
İzmir’de her yer mavi beyaz Yunan bayrağı ile onları karşılayan beyazlar giymiş Rum kızlarınca karşılanır.
O sırada, Padişah Vahdettin’in buyruğu ile camilerden salalar okunarak, Yunan ordusu mutlulukla karşılanırken, camilerde Sultan’ın buyruğuyla toplumu yatıştıran öğütler-vaizler veriliyordu.
‘Yunan ordusu dosttur. O, Anadolu’ya İslam dinini kurtarmak, ayrıca hain, haydut Kemal’den kurtarmak için geliyor. Onlara iyi davranılsın…’
En önde Osmanlı paşaları olmak üzere Osmanlı garnizonu İzmir-Punta kordon boyunda Türk toprağına ayak basan Yunan ordusuna selam durarak karşıladılar.
Albay ile arkasından Yunan Sancaktar’ı karaya ayak basınca, Krisostom, Haç ile Yunan albayı kutsadı.
Sonra ayaklarına kapanarak, ağlayarak şu sözleri söyledi;
‘İşte, sonunda bu kutsal, ulu bir gün geldi çattı. Anadolu’da içeceğiniz her Türkün kanı sizi Tanrı katında ödüllendirecek, cennete gideceksiniz’.
İngiliz Loyd George’un askeri ile siyasi desteğiyle Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkmış, Anadolu içlerine hızla yayılıyordu.
Padişah Vahdettin’in fermanıyla ona karşı duran hiçbir güç yoktu.
Ta Nazilli’ye kadar ilerlediler.
Orada karşılarına efeler ile Nazillili aydınlar çıktı.
Yörük Ali Efe, Demirci Mehmet Efe ile büyükbabam
Selanikli İhsan Ercan’ın da içinde bulunduğu başkanlığını Müderris Hacı Süleyman Efendinin yaptığı Nazilli Kurultay Kurulu üyeleri direndiler.
Ancak Yunan destek güç getirerek Nazilli’ye yerleşti.
Nazillili direnişçiler diyorlardı ki,
‘Hayır, Yunan; din-i İslam’ı kurtarmak için gelmiyor. Ayrıca Kemal hain değil, bağımsızlık için başını koymuş bir yurtsever generaldir. Biz onun yanındayız. Yunan dostumuz değil, düşmanımızdır. Yunan’a canımızı ortaya koyarak karşı duracağız.’
Ata ile telgraf bağlantısı kurarak 1., 2., 3. Nazilli Kurultayları toplandı.
Yunan da ‘Türkleri uygarlaştırmak üzere İzmir’e çıkıyoruz’ diye uluslararası topluma bildiriyordu.
Yerli Rumlar ile Ermeniler Yunan istilasını coşkuyla kutladılar.
Yurtsever gençleri toplayıp, Atça, Sultanhisar tepelerine çıkarıp, top ateşiyle yok ediyorlar, kadınlara, kızlara tecavüz ediyorlar, gömecekleri toplu mezarları Türklere açtırıyorlardı.
Onlara dur diyen bir Osmanlı gücü yoktu.
Babam Hüseyin Celal Ercan 13 yaşında toplu imhadan canını kurtaran bir bıyığı tarak tutmayan bir gençti.
Türk ordusu Yunan’ı, önce 1921’de Sakarya’da püskürttü, sonra Afyonkarahisar’da 26 -30 Ağustos 1922 Büyük Saldırısıyla bozguna uğratarak İzmir’de denize süpürdü.
Türk ordusu, 5 Eylül’de Nazilli’ye, 7 Eylül’de Aydın’a, İzmir’e de 9 Eylül 1922’de girerek bu kentleri özgürleştirmişti.
Ata 10 Eylül’de Belkahve üzerinden Benz marka açık aracıyla, İzmir’deki törenlerle, zeytin dallarıyla süslenen yollardan girmişti.
Körfezde, İngiliz, Fransız, İtalyan ile Yunan donanması demirlemiş durumda, kordon boyunda gemilere alınmaya bekleyen 75 bin yerli Rum, Ermeni sığınmacı; tarumar, yılgın, aç, susuz, bezgin, umutsuz olarak bekliyordu.
Her gemi kendi soyundan kişilere öncelik vermişti.
15 Mayıs 1919’da Yunan karaya ayak bastığında, mavi-beyaza boyanan İzmir, şimdi ay-yıldızla kıpkırmızıydı.
Binek yavaş yavaş valiliğe kadar yürüdü.
Ata istemese de, o çıkmada toplumu esenlerken bir dana kurban edildi.
İzmirliler Ata’ya, bir binek ile bir sandal armağan ettiler.
Karşıyaka’da onun için bir konut hazırlanmıştı.
O biraz dinleneceğim diye çekilmişti.
Oysa sivil giysilerini giydi, hiç koruma almadan yanında emir eriyle, ‘Gel şu İzmir’i gezip, bir kaç kadeh rakı atalım’ dedi.
Çünkü Ata, işte ya da savaşta iken kesinlikle bir damla içki almazdı.
Artık İzmir’e girmiş, 20 Ağustos’tan beri ilk aslan sütünü içebilirdi.
İzmir sokaklarında olağan bir yurttaş gibi, Alsancak’ta, Kordon boyu ile arka sokaklarda dolaştılar.
Emir eri bir saldırıdan korkuyor, kınını açık bıraktığı tabancası ile tetikte gidiyor ‘Ne olur Paşam geri dönelim’ diyordu.
Kramer Oteline gittiler.
Orada Ata’ya uzo değil, rakı bulundu, getirildi.
Bir iki kadeh aldıktan sonra geri döndüler.
(devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar