Övgün A. Ercan

Övgün A. Ercan

İzmir’in Yunan işgalindeki papaz (2)

Savaş, yalnız açık alanda değil, dünya kamuoyunu bilgilendirme ile kazanılırdı.
13 Eylül 1922’de İzmir’de yaptığı ilk basın toplantısına 200 yerli, yabancı bildirici katıldı.
Lacivert bir takım, beyaz bir ütülü gömlek giymiş,mavi bir kravat takmıştı.
Masadaki koltuğa değil, masanın ucuna oturdu, bir eli de cepte.
Yanında hiçbir kumandan ya da yardımcı yoktu, yalnızca çevirmenler.
Konuşmasını Fransızca olarak yaptı.
Özetle yapacaklarını anlattı;
‘Savaşın asıl nedeni İngiltere’dir.
Yunanı kovduk, gerekirse, buradan donanmasını çekmezse ona karşı da savaşırız.
TBMM’in karar verdiği Ulusal Ant (Misakı Milli) sınırları dışında kimseden toprak istemeyeceğim, Yunan’a karşı savaşı daha ileriye sürdürmeyeceğim.
Ancak ordusunu Trakya’dan Meriç’in batısına kadar çekip, Edirne’den de çekilmesi silahımızı bırakmamız, ayrıca savaşı durdurmamız için koşulumdur.
Yoksa savaş sürer.’
Bir bildirici atladı,
‘Ermeni mahallesinde süren yağma ile tecavüz ne olacak?’
‘Biz İzmir’e girdiğimizden beri yağma ile tecavüz, dikkati çekecek kadar azaldı.
Hele Afyonkarahisar’dan İzmir’e, bizim yol boyunca gördüğümüz iç kıyıcı sahnelerle karşılaştırılırsa, neredeyse bir hiç, İzmir’de yakınılan.
Yine de, bu tür bir eylem Türk askerince işlenirse, bütün bu suçların kıyınının-cezasının ölüm olacağını açıkladım’.
Bir çağımcı-gazeteci sordu;
‘Ya yangınlar?’
‘Ermenilerin arasında çalışan özel kışkırtıcılar olduğuna inanıyor muyum?
Doğrudur, var, ayrıca bu yıllardır böyle.
Ermeni ile Rum halkına, Türk ordusunu bombalamayı itiyorlar.
Son birkaç gündür uğraştığımız önemsiz yangınlar, Ermenilerin etkisiz petrol bombaları üretme tutkusundan çıktı.
Yangın bombalarını onlar üretiyorlar, biliyoruz.’
‘Sığınmacı-mülteci sorununa ilişkin ne yapacaksınız?’
Ata omzunu silkti,
‘Bu benim sorunum değil.
İzmir’de gördüğünüz o zavallıları köylerinden koparıp buralara sürükleyen Yunan birlikleridir.
Şimdi, onları İzmir’de kara yazgılarıyla baş başa bıraktılar.
Bırakın sığınmacılarla İngilizler ilgilensin.
Onların başına gelenlerden birinci derecede sorumlu olanlar İngilizlerdir.
İngilizler arkalarından kaktırmasa, Yunan hiç İzmir’ çıkabilir miydi?
İnanın ki beyler, bu kara yazgılı sığınmacıların çektiği acıya duyarsız değilim.
İnsanlığın el verdiği ölçüde hızlı bir biçimde barınak ile gönenç bulmalarını istiyorum.
Sığınmacı sorununu en az keskin biçimde kendi ailemde yaşamış olduğumu unutmayın.
On yıl önce Balkan Güçleri Osmanlı Türkiye’sine saldırdıklarında Yunan, benim doğum yerim olan Selanik’i aldı. Sonra da Türkleri öldürüp, sürdüler.
Ben Tripolitania (Trablus-Tripoli) savaşından döndüğümde, annemi, kız kardeşimi, ayrıca annemin genç yeğenini, hanlarda, sokaklarda ve evet, İstanbul’un deniz kıyılarında aradım.
Onları korkudan çömelmiş bir durumda, bir caminin bahçesindeki bir köşede buldum…
Aç, ayrıca hastaydılar.
Başlarındaki çuvallarla yağmurdan korunmaya çalışıyorlardı.
Onlara hiç kimse yardım etmedi.
Ne yabancı yardım kuruluşları, ne de padişah.
Ayrıca, İngilizlerin, şu sırada perişan durumda olan İzmir sığınmacılarıyla, Selanik’teki Rus sığınmacılara yaptıklarından daha etkili işler yapmalarını umuyorum.
Orada on iki bin Beyaz Rus sığınmacıya bir doktor düştüğünü duydum’
New Yorklu bir çağımcı-gazeteci sordu;
‘Şu Yunanlı Başpiskopos’un öldürülmesi Mister General. Siz, bunu yapanları bulup, kıyınlayacak mısınız?
Ata, dingin bir biçimde yanıtladı;
‘Benim buyruğumla, böyle bir yakalama ile kıyınlamacezalandırma olmayacak’ dedi.
Odadaki küçük duygusal dalgalanmayı içselleştirdi, sonra gülümsedi.
‘Başpiskopos Chrysostom’un (Krisostom) kimliğini incelediğinizi varsayalım.
Üç yıl önce Yunan İzmir’i ayak bastığında beyefendi, Yunan ordusunun Türklere canavarlık yapmasını güdüledi.
Cinayetlerin arkasında durdu, ayrıca yönlendirdi.
Açıkça, Türk kıyımlarını-cinayetlerini alkışladı.
Bizim İzmir’deki askeri valimiz Nureddin Paşa’ya İstanbul’a dönme izni verilmesi yerine, onun vurulması gerektiğini söyledi.
Biz dört gün önce bu kente girdikten sonra Başpiskopos, Bağdaşık-müttefik amirallerden sürekli olarak bizi denizden topa tutmalarını istedi.
Kavgacı bir papaz!
Ya sizce kim bu papaz?
Şimdi, İzmir’e dönmüş bulunan o Nureddin Paşa, böyle bir kundakçının asılmayı hak ettiğine karar vermişti.
Ne yazık ki, hınçlanan kalabalık, yasa ile kuralları kendi eline aldı, sonra onu kendi elleriyle parçalamadan önce Chrysostom’un gözlerini oydu.
Yasal açıdan üzüntü verici ancak Hıristiyan bir Başpiskopos, siyaset ile savaşa el atma işine karar verirse, faturasını ödemek zorunda kaldığında da yakınma olmamalı.’
‘Kendinizi, İngilizlerle savaşta mı görüyorsunuz efendim?’
‘Henüz değil!’
Herkesin sesi kesildi.

Önceki ve Sonraki Yazılar