S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Et’i neden ithal ediyoruz

İki komşu ülkemizin durumu ise içler acısı. Irak’ta emperyalizmin işgali ve karışıklık sürü- yor. Saddam sonrası binlerce insan canından evinden oldu göç etmek zorunda kaldı.

Suriye’de iç savaş aktörlerin adı değişerek devam ediyor. Benzer acılar, dramlar orda da yaşanıyor. Şehirler bombalanmış, kentler yıkılmış. İnsanlık adına, yaşamak için ne varsa yıkılıp yağmalanmış. Savaştan, acıdan kaçan milyonlarca Iraklı, Suriyeli Türkiye’ye göç etti. İnsanlık adına kapılarımızı açtık ülke olarak sahiplendik. Ancak hiçbir kıstas koymadan yapılan misafirperverliğin faturası gün geçtikçe ağırlaşmakta.

Bugün enflasyon yeniden çift rakamlara ulaştı. Dövizdeki kur artışları hızla devam ediyor. Ekonomi cep yakıyor. Terör yürek yakıyor. Rant için meralar imara açılıyor, orman arazileri yakılıyor.

Kısacası ateş evlerin bacasını, anaların yüreğini sarmış.

Bunun sebebi tabi ki yalnız göçmenler değil. Yıllardır izlenen yanlış politikaların sonucu.

Geçtiğimiz hafta hükümet bildiğiniz gibi artan et fiyatlarını dengelemek adına dışarıdan et ithaline karar verdi. Eski adıyla “Et ve Balık Kurumu” bugünkü adıyla Et ve Süt Kurumu katma değer vergisi dâhil kıymanın kilosunu 29 liradan, kuşbaşı etin kilosunu 31 liradan iki süpermarkette satışa sundu.

Bu hükümetin iktidar olduğu dönemde uyguladığı ithalata dayalı yanlış hayvancılık politikasının son somut örneği.

Komşu iki ülkesinde savaşlar nedeni ile besicilik yapılamayan Türkiye et ve canlı hayvan ihraç etmesi gerekirken neden ithalat yapmak zorunda kalıyor. “Ucuz et yedireceğiz” sloganı altında, hükümet Et ve Süt Kurumu’na yabancı ülkelerin hayvanlarını ithal ettirerek kendi çiftçisi ve besiciliğine darbe vurmakta. Bir kurum kuruluş amacından bu kadar saptırılabilir mi?

Et ve Balık Kurumu 1952 yılında devlet tarafından ülke hayvancılığını geliştirmek üzere kuruldu.

Yıllarca bu konuda eleman yetiştirildi, çiftçi eğitildi, hayvancılık sektörünün gelişmesi sağlandı.

Hayvancılığın gelişmesi için gerekli olan yemin sağlanabilmesi amacıyla Yem Sanayi, hayvancılıktan elde edilen ürünlerin işlenmesi ve ucuz olarak piyasaya sürülmesi için önceleri Atatürk Orman Çiftliği bünyesindeki süt işleme fabrikası- nın yeterli gelmemesi sebebi ile Süt Endüstrisi Kurumu kuruldu.

Demiryolu ağı yakınlarına kurulan işletmeler ile ülke hayvancılığının ve tarımın gelişmesi sağlandı.

Et ve Balık Kurumu’nun 1980 yılı sonlarında sektördeki payı yüzde 32 civarındaydı.

12 Eylül askeri darbesi ardından Özal’ın özelleştirme politikaları, Türkiye’de hayvancılığın gelişmesinden rahatsız olan dış güçler ve yerli işbirlikçilerinin “devlet kasaplık yapmaz,” ‘ bu devletin işi değil’ sloganları ile önce tesisler işlevsizleştirildi.

Ardından bir kısmı özelleştirildi, bir kısmı kapatıldı, bir kısmı da kamu kurumlarına devredildi. AKP hükümeti kurulduktan sonrada özelleştirme politikaları devam etti. 2004 yılında İstanbul’daki iki büyük kombina ile Manisa, Konya, Samsun ve Kayseri’deki beş kombina özelleştirildi. Elindeki büyük tesislerin yüzde yetmişini kaybeden Et ve Balık Kurumu 2005 yılında bakanlar kurulu kararı ile özelleştirme kapsamından çıkarıldı.

Zaman zaman hayvancılığın gelişmesi için teş- vikler çıkarılsa, destek programları uygulansa köklü çözümler üretilmediği için istenilen sonuçlar elde edilemedi. Türkiye 2009 yılından itibaren canlı hayvan ve et ithalatına ağırlık verdi. Bu ithalatlar Et ve Balık Kurumu üzerinden gerçekleştirildi. Kuruluş amacı ülkemizde hayvancılık ve tarımın gelişmesi olan kurum et ithalatı yapan bir ticari kurum haline geldi. Bakanlar Kurulu 27 Nisan 2013 tarihinde kurumun adını Et ve Süt Kurumu olarak değiştirdi. Kurumun adı değişti ancak Türkiye et ve canlı hayvan ithalatına devam etti ve bunu Et ve Süt Kurumu üzerinden gerçekleştirmekte.

Canlı hayvan ve et ithali politikaları ile kendi köylümüzü göçe zorlayıp besiciliğe darbe vururken, Güney Amerika ve Avrupa besicileri Et ve Süt Kurumu’nun ithalatı ile zenginleşmekteler.

Türkiye’de hayvancılığın gelişebilmesi için hazırlanmış birçok fizibilite var. Bunların hemen hepsinde ortak nokta en az dört yıl Türkiye, yıllık dört yüz bin ile altı yüz bin arasında damızlık hayvan ithali yaparsa besiciliğin gelişeceği vurgulanmakta.

Gelişen besicilikle birlikte kombina ve yem tesislerinin de entegre olarak kurulması gerekmekte.

Yoksa ileriki yıllarda Suriyeli göçmenlere topraklarında yerleşme olanağı sağlayan Türkiye, kendi besicilerinin topraklarından göç etmesine ve yükselen et fiyatlarına tanıklık edecektir.

***

Bundan 36 yıl önce bugün Dost ve Onur yayınlarının sahibi, araştırmacı yazar İlhan Erdost yaşama veda etti. İlhan Erdost; Ankara’da gözaltında tutulduğu Mamak askeri cezaevinde bir bloktan (A Blok) bir başka bloğa (C4 Blok) nakledilirken araç içerisinde ve indirildikten sonra dört askere feci şekilde dövdürülmüş, koğuşa getirildikten bir müddet sonra yaşamını yitirmişti. Selam olsun İlhan Erdost, diyor saygıyla anıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar