S. Ersu Hızır

S. Ersu Hızır

Laik Türkiye’de memur imamlar

Anayasa mahkemesi geçtiğimiz günlerde oy birliği ile “Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşunun her derecesinde görev alan personel, Memurin Kanununun hizmetliler için yasak ettiği siyasi faaliyetten başka, dini görevi içinde veya bu görevin dışında, her ne suretle olursa olsun siyasi partilerden herhangi birini veya onların tutum ve davranışını övemez ve yeremez” şeklinde bir karar aldı.
Anayasa Mahkemesi Eskişehir 2’nci İdare Mahkemesi’nin, Diyanet İşleri Başkanlığı personel yasasının 25’nci maddesinin iptali için yaptığı başvuru sonucu bu kararı verdi.
Buna göre, imamlar, müftüler ve tüm Diyanet personeli siyasi faaliyette bulunamayacak, herhangi bir partiyi övemeyecek ve eleştiremeyecek. Bu yasak mevcut haliyle aynen devam edecek.
Bu karar birkaç açıdan önemli. Diyanet İşleri Başkanlığı devlet bütçesinden aldığı ödeneklerle çalışmalarını sürdürmekte. Personel maaşlarını ödemekte.
Camilerimizin birçoğu bütçeden ayrılan ödeneklerle ve devlet eliyle, az sayıda da olsa hayırsever vatandaşlarca da yaptırılmakta.
Yerel yönetimler imar planlarında birçok kamusal alanda ibadet yerleri için yer tahsisi yapmakta.
Aynı okullarımız gibi. Birçok okulumuz Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden ayrılan ödeneklerle yapılmakta, bir kısmı da eğitim gönüllüsü vatandaşlarımızca yaptırılmakta.
Kısaca okullarımız gibi camilerde kamunun malı.
Öğretmenlerimiz nasıl kamu adına memur olarak görev yapıyorlarsa, müftüler, imamlar da diyanet görevlisi memurlar olarak kamu görevi yapmakta.
Anayasa mahkemesi; bu kararı ile memurlar arasında ayrıcalık yapılamayacağını, bir yasak varsa tüm memurlar için geçerli olduğuna hükmetti.
Görev tanımı olarak bakarsak;
İmamlar dini vecibelerini yerine getirmek için camiye gelen vatandaşlara rehberlik eden görevliler.
Camiye her renk, dil, fikir, ırk ve mezhepten farklı insanlarımız ibadetlerini yerine getirmek için gidiyor.
İmamların görevi camiye giden vatandaşların dini vecibelerini doğru bir şekilde yerine getirmesini sağlamak.
Kısaca, Kuran’ı Kerim’de yazılı olanları anlatmak, uygulatmak. Kuran’ı Kerim’de siyasi içerik olmadığına göre, imamın siyaset yapması doğru olabilir mi? Tabi
ki doğru olamaz.
Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyet’in de kanunlarımız memurun siyaset yapmasını yasaklıyor.
Devlet bireylerin fikirlerini, düşüncelerini, özgürce açıklayabilmeleri, dini vecibelerini serbestçe yerine getirebilmeleri için kurallar koymuş. Devlet eliyle zorlama
yapılmaması için devlet memurlarına siyaset yasağı getirilmiş.
Yüksek Mahkemenin; imamların görevlerini yaparken siyasi tercihte bulunamayacaklarını belirten bu kesin kararı, yerel mahkemelerin bundan sonra karar
verirken tereddüt yaşamalarını da önleyecektir.
Türkiye laik bir devlet. Ülkemizde hangi dini inanca sahip olursa olsun kişiler inançlarını özgürce yaşayabilme hakkına sahip. Bu güne değin genel olarak yö-
neticiler iki yere siyaset girmemesi için özen göstermişlerdir. Kışlaya ve camiye…

Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal sistemi kurucularınca güçler birliği ilkesine dayalı olarak kurgulanmıştır.
Anayasa Mahkemesi bu güçlerden biri olup, yargısal ve siyasal denetim yetkisine sahiptir.
Anayasa Mahkemesi bireylerin dini inançlarını özgürce yerine getirirken devlet memurlarının bir baskı ya da telkinde bulunmalarının önünü tereddüde mahal vermeyecek şekilde kapatmıştır.
Laik bir devlette yaşamanın keyif ve özgürlüğünü yaşadığımız için şanslı ve mutluyuz. Çevremize yakın komşularımıza bakalım. Laikliği benimsememiş, demokrasi
olmayan, camiye ve kışlaya siyaset sokan Arap ülkelerinin konumunu görüyoruz.
Camiler cemaatler arasında paylaşılmış, mezhepler birbirleri ile çatışarak üstünlük sağlamaya çalışmakta.
Yaşanan kanlı mezhep çatışmalarında her gün onlarca insan hayatını kaybetmekte.
Bu çatışmalar yalnız Arapların inanç ayrılığından mı kaynaklanıyor? Tabiî ki, hayır. Petrol kuyularını elinde tutmak isteyen emperyalist ülkeler, bir yandan
mezhep çatışmalarını derinleştirirken, diğer yandan silah satarak çatışmaları körüklemekteler.
Onlar ucuz petrol elde edip, silah satarak zenginleşirken; Arap ülkeleri iç savaş, göçlerle uğraşarak batıya muhtaç kalmaktadırlar. Bu yıllar öncesinin planlarının bu günkü süreçte uygulanan kısmı.
Aynı plan bizim için de kurgulanmıştı? Anadolu işgal edilmiş, Kuvayı Milliye harekâtına karşı bir kısım yobazlar, halkın temiz duygularını sömürerek işgal kuvvetleri ile işbirliğine kalkışmışlardı.
Ancak Anadolu için kurguladıkları bu plan tutmadı.
Onların planlarını bozan bundan doksan dört yıl önce Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyet’ini kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk idi.
Atatürk emperyalizmin oyunlarını bozarken eğitim ve ekonomik seferberlikle kalkınma seferberliği başlatmıştı. Kalkınan Türkiye onların istediği bir şey değildi. Genç laik demokratik Türkiye Cumhuriyet’inin kalkınması önlenmeli, ağır sanayi yatırımları engellenmeli idi.
Türkiye’de huzur ve iç barışın olmaması için yıllardır her yolu denediler. Terör örgütlerinin saldırıları, kalkışmalar, darbeler hepsini yaşadık. Bitti mi? Hayır.
Yarın başka tertiplere, başka olumsuzluklara karşı hazırlıklı olmalıyız. Dün beraberce göğüslediğimiz bu olayları bugün de ancak birlik olursak aşabiliriz.
Bunun yolu; birbirimize hoşgörü ve anlayışla yaklaşmak, eğitim seviyemizi yükseltmek, teknolojik yenilikleri ülkemizde üretebilmek, sanayimizi geliştirerek ülke geneline yaymak, tarım ve hayvancılığımızı geliştirmek, gelir dengesizliğini gidermek, Atatürk ilke ve devrimlerine; Laik Demokratik Cumhuriyet’imize sahip çıkmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar