Süleyman Karan

Süleyman Karan

Ak koyun meler gelir! Dağları deler gelir...

Müstesna Yozgat yöremizin bir halk türküsüdür ‘Ak koyun meler gelir!’.. Halk ozanı Hafız Süleyman’ın bir türküsü... Sözleri şöyle: “Ak koyun meler gelir / Dağları deler gelir (vay) / Hakikatlı yar olsa / Geceyi böler gelir (vay) / Of güzelim sümbülüm bir gülüm aman / Aman aman ben yandım aman / Ak koyun karakoyun / Yaremi derin oyun (vay) / Ben bu dertten ölürsem / Adımı dertli koyun (vay)...” Ve işte böyle devam ediyor. Ben türkülerden pek anlamam, ama bu ‘çobanlık’ açıklamaları ve ardından dönen şamatayla birlikte bu türkü düştü aklıma... Bu düşene kadar çitten bir sürü kara kuzu, kara keçi, o bu atladı... Yani tabii ki sürüden ayrı duranlar önceliğimiz, ondan sonra ise işte bu ak koyunlar geldi aklıma...

 

Uçuruma koşan sürüler Hafız Süleyman’ın türküsündeki ‘delinen dağlar’ı cumhuriyet olarak alın... Yavaş yavaş parçalayıp, taş ocağına yollamaya kararlı bu teokratik zihniyetli siyasi heyet cumhuriyeti... Sadece işi sandığından çok daha zorlu, çünkü kaya beklendiğinden çok daha sağlam... Zira çoban, gökyüzünden yeryüzüne indirilen iktidarı, halktan geri alıp tekrar gökyüzüne olmasa bile kendi cebine indirmek istiyor. O yüzden zaten kendine ‘çoban’ unvanını yakıştırıyor. Bu arada hemen belirtelim, bu ‘çoban’ ve ‘kuzu’ hikâyesi, yine onun deyimiyle belirtelim; “Afedersiniz ama Hıristiyan” bir söylem... Çoban tanrıdan emirleri alıp, koyunları (kulları) güdecek (kutsal yola sokacak) elçi... Yani çoban, aslında bir şekilde peygamberi işaret ediyor. Bu çerçevede baktığınızda ise bugün kendine ‘çoban’ unvanını yakıştıran kişi, çok ciddi bir günah da işliyor.

 

Neyse devam edelim... ‘Hakikatlı yar’ malum, yüzde 40 ila 49 arasındaki oynak seçmen, gerçek hakikatli yar oranı ise yüzde 20... Bundan sonrası bildiğiniz mağdur edebiyatı, yani iyi çoban koyunları için çalışır ama bunun ak koyunu var munis, kara koyunu var, hepsinin de ‘kökü dışarıda’ bu ‘yerli ve milli çoban’a göre... ‘Yandım
aman’a gelince, bu işin akı karası yok, hepimizi yakacak işte burada millete eşit bir yaklaşım var, içinizi ferah tutun.

 

Bir elinde kaval, diğerinde değnek


Teokratik söylem, totaliter despotizmin en olmazsa olmazı... Öyle olmazsa olmazı ki, illa ki üç İbrahimi dinin kitabını referans almakla kalmayan, çok ilginç biçimde her faşistin ve yine toplum mühendisliğine şiddet yoluyla
başvuran her türlü faşist ve ‘sosyalist despot’un başvurduğu bir söylem... Mesela faşist Mussolini, Franco, Salazar... Mesela Leninist ve Maocu despotik liderler; Stalin, Mao, Kim il-Sung, Pol Pot... Ve tabii ticaniler, psikopat ve sosyopatlar... Mesela İdi Amin, Bokassa, Kaddafi, Saddam... Tüm bunlar bir elllerinde kaval, diğer ellerinde değnek ve en önemlisi belinde her zaman sürüdeki kara koyunları boğazlamaya hazır ve nazır bir kör bıçakla sürüyü yönetir. Genelde bu sürülerin o çobanın kavalı eşliğinde ya bir kurt sürüsüne yem olduğunu görürsünüz, ya birbirlerini uçurumdan iteklediğini ya da hep birlikte uçurumun dibini boyladıklarını... Yeniden toparlanması ve bir toplum olarak bir arada barış içinde yaşaması için on yıllar süren bir yeniden yapılanma gerekir. Külliyen bir zaman, can ve mal kaybının sebebidir her türlü ‘çoban’!

 


Semalarda Neron’un hayaleti dolanıyor

 

Yeni bir binyıla girerken, hemen herkes çok daha farklı bir dünya hayal etmekteydi. Daha üçüncü binyılın
ilk yıllarında fark ettik ki, hayal mayal hak getire, berbat bir postmodern kabus çöküyor bu yerkürenin üzerine.
Büyük bir dönüşümün eşiğinde, dünya ve her türlü ilerlemeci devrim ya da evrimsel sıçrama veyahut büyük bir
despotik gerileme dönemi arasında gidip geliyor. Dünyada başkanlık, yarı başkanlık, amorf başkanlık, tümüyle
Neronvari başkanlık benzeri liderler ve siyaset tarzları hortluyor. Üstelik sadece ‘üçüncü dünya’ diye tanımlanan
refah ve eğitim düzeyinin çok geri kaldığı ya da bıraktırlıdığı eski sömürgelerde değil, hemen her yerde... İşte Donald Trump’ın ABD’si... Rusya’da ‘tandem çar’ Vladimir Putin, Macaristan’da Victor Orban denen mürteci ve ırkçı... Kuzey Kore’de manyak sülalenin üçüncü kuşağını temsil eden Kim Jong-un... Filipinler’de seri katilliğe doğru koşar adım giden sosyopat sosyalist Rodrigo Duterte... Buna yoz ve yobaz Suud Hanedanı’nı, Katar’ın kabile reislerini, Kuveyt’in ve Bahreyn’in mezhepçi faşist sultanlarını ekleyin... Bu trend, bir süre böyle devam edecek gibi görünüyor. Zira tüm bu tipler, aslında toplumlarındaki çürümüşlüğün bir yansıması olarak işte bu koltuktalar... Yani cikletten çıkmadılar, iddia ettikleri gibi gökten zembille inen çoban da değiller.

 


Tek kara koyun varsa umut da hâlâ vardır

 

Mesele bir toplumsal şizofreninin ve lümpen bencilliğinin iktidara yansıması.. Zira bu liderleri seçen insanlar,
özgürlüklerinden feragat etmek konusunda zerre sıkıntı duymayan, istikrar adına komşusunun katledilmesini
umursamayan, bir cep telefonu için haysiyetini satabilecek, ‘ekmek parası’ için işkence bile yapabilecek
tiğnette... Bu bir gerçek, ister beğenin ister beğenmeyin. Bu noktada demokrasi, insan hakları, özgürlükler, eşitlik gibi kavramlar, onların nezdinden beş para etmiyor. İşte mesele de bu... Yani kızılacak olan diktatörler
değil, bizzat onu oraya gönülden isteyerek getirenler... “Keçileri ve kara koyunları öldür, bize daha fazla yonca
ver” diyen ak koyunlar çoğunlukta olduğu sürece bu dünyada sallasanız çobana değer! Kavalı ve mavalı seve
seve dinleyecek bir sürüde, değneği yiyecek keçilere ve kara koyunlara gelince... Ak koyunları ikna etmeye çalışmak beyhude, fırsat buldukça çobana tos atmak dışında çare yok. Çobanı itibarsızlaştırdınız mı, ak koyunlar
kararır. Çobanın istikrar mavalı ve kavalı elinden gitti mi, değneği almak işten bile değildir. Ya belindeki bıçak? Kaval olmadan değnek neyse, bıçak da o! Keçilikten, kara koyunluktan vaz geçmediği sürece bu dünya,
her zaman bir umut vardır. Bu dünyaya tek gerekmeyen toksik atık ise her zaman çobanlardır!

Önceki ve Sonraki Yazılar