Süleyman Karan

Süleyman Karan

Aklını tuvalette unutan tartışma programında!

Akıldışılık faşizme giden yolda en belirgin göstergelerden biridir. Söz gelimi, Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi’nin bazı önde gelenleri ve meczup entelektüelleri, efsanelere kafayı takmıştı. İsa Peygamber’in böğrüne saplanan mızrağın ucunu ele geçirdiklerinde dünyaya egemen olacaklarını sanan manyaklar bile vardı içlerinde... Damızlık gençler seçip, bir insan harası kurmak gibi sapıklığın ötesinde projeleri ciddi ciddi hayata geçirmeyi de düşündüler. Başkomutanları ya da ‘führer’leri, normalde bir birahanede masaya oturmak istese, kovulacak denli acaip bir şeydi. Ama başta Nazi kurmayları ve Alman Ordusu’nun generalleri, bu biçimsiz şeyin deha olduğunu düşünecek denli bir aymazlık içindeydi. Barbarosso Harekatı’nı direnmek konusunda bile haysiyetsiz davrandılar ki, pek çoğu Rusya’ya yapılacak bu harekatın Alman halkının ölüm fermanı olduğunu sezebiliyordu. Saymakla bitmeyecek ahmaklık ve beceriksizlikleriyle koskoca bir halkı 15 yıl içinde rezil etmeyi başardılar. 
 
‘Küçük adamlar’ın laneti 
 
Peki Alman halkı bu arada ne yapıyordu? Köklü bir sosyalist birikime sahip, müthiş sanatçılar, sayılı filozoflar, büyük buluşlara imza atmış bilim insanları yetiştirmiş bir ulus, aklını 15 yıllığına emanetçiye bırakıyordu! Wilhelm Reich’ın ‘Dinle Küçük Adam’ ve ‘Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı’ adlı kitaplarında, bu ruh hali çok güzel biçimde analiz edilir. Bugünlerde herkesin okumasında çok fayda var sanırım.
 
Kendini haksızlığa uğramış, herkesi düşman, kendisini küçük ve yetersiz gören bireylerden oluşan toplumlar, aklını ve onurunu emanet eder ve akılsız ve onursuz olmak bir tercih kapsamına girer! Böylece olup bitene karşı duyarsız, bırakın duyarsız olmayı, kör ve sağır olmayı seçer! İşte bu sebepledir ki, köylerinin birkaç kilometre uzağında insanların zehirlenip, fırınlarda yakıldığından ‘bihaber’ kalabilir. Yandaki nehirler yakılmış insanların yağlarıyla tıkanırken, o seçilmiş ırk olduğunu düşünebilir. 
 
Riyakar mağdurun retoriği 
 
Yenilgiden sonraki çözülme ise bir o kadar utanç vericidir. Hiç kimse 6 milyon insanın toplama kamplarında yakıldığını bilmemektedir mesela... Oraya marşandizlerle gelen binlerce insanın akıbetini sorgulamamışlardır hiç. Kamp da tatil kampı falan gibi görünmemektedir, bellidir bir vahşet merkezi olduğu... Hepsi çok utanmış, çok şoka girmiştir. Bu utanç ve şok, aslında yeni sisteme teslimiyet gösterisinden başka bir şey değildir. O zulüm sürdükçe hiçbiri elini kıpırdatayacaktır da, şimdi rüzgar tersten esmektedir. İnsanlığın en büyük katliamcısı Naziler değil, onlara yol veren, pısan, susan, “Ekmeğime bakayım” diyen bu ‘küçük adamlar’dan başkası değildir. Zira zulüm ve biat, ayrılmaz bir ikili olarak faşizmin ruhunu oluşturur. Etle tırnak gibi ayrılmaz bir şeydir! 
 
Her yerde it izi var 
 
Devir o devir değil, 21’inci yüzyılda ve Bilgi Çağı denen, manipülasyon çağındayız. Yüzlerce kişiyi eriterek öldüren fosfor bombalarının uçaklardan atılmasını, patlamasını naklen izleyebiliyoruz. Buraya kadar bir bilgisayar oyunu gibi... Ne zaman ki, yanmış bedenleri biri paylaşıyor, millet pek hassaslaşıp, “Bunları paylaşmayın, kimyamız bozuluyor” mesajları yağdırıyor. Kimse de zaten kimyasının pek bozuk olduğunun farkına varmıyor! Oysa ki yok edilenler, diğerleri seslerini çıkarmadıkları için yok ediliyor.
 
Akıl yokken ne tartışılır? 
 
Gelelim Türkiye’ye... Saçma sapan bir iç savaş çıkartma girişimi ardından, 40 yıl bu terör örgütünü besleyip büyütenler, bugün mağduru oynuyor. Utanmazca, bu terör örgütüyle hiçbir zaman ilgisi olmamış sosyalist ve seküler cenahtan insanları işinden ediyor, bu cenahın medya organlarını keyfe keder kapatıyor. Ve haber kanallarında bu rezalet ‘tartışılıyor’! Yancı akademisyenler, yandaş gazeteciler, ne idiğü belirsiz sözde uzmanlar, iğrenç ve akıldışı bir geyik çeviriyor. Sözde bu uygulamalara karşı durması gereken program konukları ise bunları gerçekten bir muhatapmış gibi dinliyor, hatta bazen savunmada kalıyor! Mesela bir densizlerin “Tabii ki kurunun yanında yaş da yanmasın, ama bu iş yargının işi, polisin işi... İncelensin, bir FETÖ bağlantısı yoksa, tabii ki tekrar açılır bu kanallar. Biz de bu konuda çaba sarf ederiz” minvalindeki ikiyüzlülüklerine ses çıkarmıyor. Ne izi? Yön TV, Hayatın Sesi ve benzeri kanallarda hangi FETÖ bağlantısı?.. Kurulduklarından bu yana FETÖ ile mücadele etmiş, bunun için bedel ödemiş yayın organları kapatılırken, bu ‘küçük adamlar’ utanmazca konuşuyor. Karşısındaki seküler ve demokrat konşmacılar da öyle bön bön bakıyor! 
 
Artık tartışacak bir şey yok... At izi ile it izi karışmış falan değil... İt izi tartışmanın kendisi! Reichstag Yangını sonrasında ne yaşanmışsa, benzeri yaşanan bir ülkede, ana akım medyanın hiçbir ahlaki sorumluluğunu yerine getirmediği bir ülkede, at izi kalmaz; her yer yalan ve her yerde it izi var! İt izi olan yerde siz olmayın ki, temiz kalın! Haksızlığa karşı sesinizi hiç alçaltmayın, sonuçta Bilgi Çağı’nda bir mecra kapanır on mecra açılır. Yeter ki aklınızı ve onurunuzu kapatmayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar