Süleyman Karan

Süleyman Karan

Kertenkele beyniyle kuş beynini eleştirmek

Yandaş medyada birbirini eleştirmek moda oldu. Bu cenahta, kim iktidara daha yakın, kim iktidara daha çok destek oluyor, kimin marjinal yandaşlık faydası daha fazla, bu sıralar bunlar tartışılıyor. Önce yandaş medyayı, sinir katsayımı artırmak, saçmalıklarına gülmek, “Böyle de rezillik olmaz ki” demek, “Bu nasıl bir cahil cüheyla sürüsüdür?” diye şaşırmak için yakında takip ediyorum. Bazılarına içimden ya da sesli olarak sövüyor ve sayıyorum. Bunlar ancak böyle sayılabilir zira!

 

Bu yazıyı yazma sebebim, yine bu cenahtan, en militan ve köklü gazetede (bu kök sadece köktendinci kök, yoksa hani kurumsallık falan hak getire) köşesi olan yandaşın da yandaşı, operasyonel bir gazetecinin yazı- sı... Tabii ki öncelikle kendini parlatıyor, nasıl özveriyle çalışıp bu noktalara gelmiş falan filan, bu arada vıcık vıcık bir gazetecilik nostaljisini de ihmal etmemiş. Hani TV programı olsa bir şiir de okuyup, ağlayacak (Nedendir bilinmez bunu pek seviyorlar, önce şiir, sonra salya sümük...) İlkokul kompozisyonundan küçük bir alıtntı yapayım hemen. “Deli gibi çalıştığımı, geceleri uyuyamadığımı, her haber için ayrı heyecan duyduğumu hatırlıyorum. Sonunda kendimi ispatladığımı ve işe başlayacağımı söylemişti de, dünyalar benim olmuştu”. Ya böyle işte, bir medyatik duygu seli!..

 

Kendi kendine goygoy

 

Tabii mesele biraz da kedini yüceltmek olduğundan ve kendisi de tarif ettiğim gazetede köşe yazarı olduğundan, köşe yazarlığını şöyle tanımlıyor: “Köşe yazarlığı ulaşılmaz mertebeydi. Dünyanın en iyi aydınlarından alıntılar yapılırdı düşünce sayfasında. Türkiye’nin en nitelikli entelektüellerinden yazı alınırdı. Yeni Şafak’ta makale yayınlamak kolay değildi. Yazı dizileri, araştırma dosyaları, özel haberler ve kılı kırk yaran haber dili, gazeteciliğe entelektüel bir seviye getirmişti”. Yani Yeni Şafak’ı çıktığından beri takip etdiyor olmasam, “Vay be... Sanki bir Die Zeit, bir The Observer, bir Le Monde sanacağım. Öyle değil tabii ki... Mesela hâlâ o gazetede saçma sapan yazıları yayımlanan ve kendini feylesof sanan bir meczup var! Sırf tetikçilik yapan sürüsüne bereket köşe yazarı var. Tek doğru, evet Yeni Şafak eskiden biraz daha gazete gibi gazeteydi, şimdi tam anlamıyla örgüt bülteni...

 

Ve tabii ki bir de patron goygoylaması yapmış: “Gazetenin sahibi Mahmut Kış, hiç kâr etmeden, uzun yıllar gazeteyi finanse etti. Çok hakikatli ve işimize karışmayan, saygın bir aileydi. Sonra Albayrak ailesi gazetenin misyon bayrağını devraldı. Onlar da aynı fedakarlık ve hassasiyetle gazeteyi bugüne kadar taşıdılar”. Kö- şeyi güvence altına almak bunu demeden olmaz tabii...

 

Buraya kadar olanları, ‘ana medya’ denen gurptaki gazetecilerde de sıkça görürsünüz. “Biz nasıl iyi gazeteceyiz” demek için neler neler yazar, saçma sapan bağlantılar kurarlar. Bu sebeple, “Ne iş yapıyorsun?” sorusuna genellikle “Yayıncılık, iletişim...” der, geveler geçerim. Zira bu tayfayla ayın kategoride anılmak zul gelir. ‘Sade suya tirit’ten ucuzluk eleştirisi Dönelim, “Biz ne iyi, ne başarılı, ne hoş gazetecileriz” tekerlemesine... “Sanırım en çok özlediğimiz şey, samimiyet ve kalite. Tüm sıkıntılarımıza rağmen, 28 Şubat’ın sert darbelerine rağmen, bitmeyen mücadele azmi, güven veren samimiyet ve hiç düşmeyen kaliteyi ne kadar özlediğimizi anlatıyoruz birbirimize” diyor ve ekliyor: “O günün gazeteciliğinden geriye ne kaldı? Çok az şey. Çok az kıymet, çok az değer. Mesleğimiz hiç bu kadar seviye kaybetmemişti. Gazete manşetleri hiç bu kadar ciddiyetsiz olmamıştı. Yayın yönetmenlerinin kalibresi hiç bu kadar düşmemişti. Köşe yazarlığı hiç bu kadar ucuzlamamıştı. Ve haberin değeri hiç bu kadar yerlerde sürünmemişti”.

 

Peki bunları yazan kişi kim? Bir dönem Anadolu Ajansı’nın başına AKP kurmayları tarafından atanan ve bu ajansı ajans olmaktan çıkartıp, berbat çeviri hatalarıyla dolu ve yalan dış haberler yaptı- ran bir ‘gazeteci’. El Nusra katliamlarını Suriye Ordusu’na yıkmak gibi ‘gazetecilik başarısı’ var. Ekonominin e’sinden anlamayanların yalan dolan ‘başarı’ haberleri de bu ajansın marifeti. İç siyasette tam analmıyla manipülasyon ve yalan haber de yine bu ajansın iş tanımı oldu bu köşe yazarı ‘müthiş gazeteci’ sayesinde. Yılların Anadolu Ajansı’nı yurtiçinde yurtdışında ‘parlayan yıldız’ yapan kişi de bu... Nasıl bir ‘parlayan yıldız’?.. Basın ahlak ilkelerini hiçe saymakta bir yıldız, yalan haberde bir yıldız, saçma haberde süper yıldız! Kimin emriyle, o da malum! Ve bu ajansı babasının çiftliği gibi yönetip, birilerinin emriyle ortak olan da ta kendisi! Gazete manşetlerinin bu kadar ucuzlamasının sebebi de işte bu ajans biraz da, zira haberleri yandaş basın buradan alıp janjanladı ya da daha dorğusu berbat haberlere bir tüy de yandaş gazeteler dikti!

 

Doğru tespit: Kuş kadar beyin yok!

 

Şimdi asıl mesaja gelelim. Mesaj kendi mahallesine... Değerlendirme de gayet hoş olmuş, birikim konusundaki abartısını bir köşeye atın gitsin ama: “Bir sel gelip, sanki tırnaklarımızla biriktirdiğimiz tüm değerleri silip süpürdü. Bütün birikimimiz, bütün çabamız, bir ‘kuş’ kadar beyni olmayan, yeni yetme yayın yönetmenleri, köşe yazarları, TV yorumcuları tarafından heder ediliyor gözümüzün önünde. Ne büyük dram. Ne büyük erozyon. Ne büyük kayıp bizim için. Çünkü muhafazakar medya, ahlakı, adaleti, dürüstlüğü, kaliteyi ve millet menfaatini hep önde tutmak için uğraştı. Bunun için de çok fedakarlık yaptı, bedel ödedi. Zira ‘kartel medyası’ dediğimiz insanları bu yüzden eleştiriyorduk”.

 

İşte yandaşların dilemması da bu... Biat eden gazeteci diye bir şey, mesleğin niteliğine ters. İnsanda beyin yerine kayıtsız şartsız biat arayanlar, herhalde zeki ve birikimli haber yapamazdı. Beyin olmayan yerde, fikir de olmayacağı aşikardı. Ama kuş kadar beyni olmayanları zaten bu paçavralara dolduranların da beyni, hadi diyelim kuş kadar olmasın da kertentele kadar olsun!

 

Ucubelikleriyle güldürüyorlar

 

Yandaş medya, zaten pek fazla işe yaramıyordu. Çünkü birkaçı dışında zaten satmıyordu. Biraz satanlar da bulvar gazetesi gibi yamalı bohça, içinde tıpkı bu köşe yazarının dediği gibi kuş kadar bile beyni olmayan köşe yazarları, edötirler, muhabirler var! Bildiğin arpalık, bildiğin kümes, bildiğin babasının çiftliği... Böyle olmayacaktı da ne olacaktı? Bence çok yakıştı... Sirkte hayvanlara zulüm yapıldığı için sirke gitmeyenler için, sirk gibi bir şey bu yandaş medya... Bak bak sinirden gül, bak bak ucubelerle eğlen!

Önceki ve Sonraki Yazılar