Süleyman Karan

Süleyman Karan

Riyakarın gözyaşı sadece kendi etnisitesi için akar!

Uzun yıllar ülkeyi yöneten askeri cuntanın belirlediği resmi adı Myanmar olan, bir zamanların İngiliz sömürgesi bu ülkeye, ne cuntanın verdiği adla ne de sömürgecilerin taktığı isimle hitap etmemek isteyenler Birmanya diyor. Ben de öyle... Güneydoğu Asya’nın nüfus ve yüzölçümü açısından büyükçe ülkelerinden biri olan Birmanya’nın halkları, asırlardır gün yüzü görebilmiş değil. Pek çok doğal ve yeraltı zenginliğe sahip ülkenin tarihi; yoksulluk, çatışma ve despotlukla yazılmış. Şimdilerde en azından askeri diktatörlük iktidardan bir ölçüde geriletilmiş durumda ve yıllarca muhalif olarak ev hapsinde tutulan dünyaca tanınmış siyasetçi Aung San Suu Kyi, fiilen ülkenin lideri... Peki işler yoluna giriyor mu? Biraz özgürlük ve refah gelmiş mi ülkeye?.. Azıcık belki!.. O da sadece ülkenin bir bölümüne.. Zira ülke topraklarının bir bölümü harita üzerinde Yangun'un (başkent) yönetiminde görünse de, aslında dünyanın en büyük silahlı gücüne sahip eroin lordları tarafından yönetiliyor. Bu bölgede tahmin edeceğiniz üzere temel tarım ürünü afyon! Tarıma dayalı sanayi ise eroin üretim atölyelerinden oluşuyor. Ülkenin kırsal kesimlerinde Yangun egemen, ama herhangi bir hizmet götürdüğü söylenemez. Suu Kyi’nin diktatörlükten çok çektiği için herkese özgürlük dağıtacağını beklemek ise iki sebeple saflık olur; bir, zaten iktidarda ama henüz muktedir değil, iki kendisi de öyle pek sanıldığı kadar demokrat ve özgürlükçü sayılmaz.

Askeri cuntanın kıskacında

Böyle bir ülkede bir etnik ya da dinsel azınlık olur da, kan, gözyaşı ve katliam olmaz mı? Tabii ki oluyor. Birmanya’nın en önemli dinsel azınlıkarından biri olan müslümanlar, ülkemizde Arakan diye bilinen Rohingya’da yaşıyor. Siyasal islamcılara göre nüfusları 3 milyon, tarafsız kaynaklara göre ise 1.1 milyon. Yaşadıkları bölge, Birmanya’nın batı sahillerinde, Bengal Körfezi boyunca uzanan ince uzun bir alan. Bu azınlık, bin 300 yıl önce Hadramut’tan gelen Arap tüccarlar aracılığıyla islamiyete geçen yerli halkın mirası... Arakan İslam Krallığı bu bölgede tam 350 yıl egemen olmuş. Süleyman Şah tarafından kurulan bu krallık 18’inci yüzyılın ortalarına kadar devam ederek budist Birmanya Krallığı’nın saldırılarıyla son bulmuş. Arakanlılar da müslüman kimliklerini Burma devleti içinde sürdürmüşler. Modern tarih boyunca süren sömürge döneminde, Hindistan’a bağlanarak İngiliz yönetiminde kalan Birmanya, 1948’de bağımsızlığına kavuşmuş. Yıllar itibarıyla budist eksenli milliyetçi yönetimler tarafından asimilasyonu uğramış Rohingyalılar... Tehcir politikasıyla yüzbinlerce Arakanlı Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmış. Askeri cunta döneminde ise köy yakmalar ve katliamlar sürmüş. Halen de devam ediyor. Ve askeri cuntanın en büyük destekçisi de şoven budistler ve saldırıların başını çekenler de budist rahipler! Hani budizmin barışçı bir din olduğunu düşünüp aydınlanmak için Güneydoğu Asya’ya koşturanlar var ya, bundan sonra bir kez daha düşünsünler!

Petrol kokusunu alınca...

Irk ve din temelli devletlerde azınlıkların başına ne geliyorsa, Arakan halkının başına gelen de üç aşağı beş yukarı işte bu... Tabii yine her zaman olduğu gibi işin ardında bir yağma peşinde koşan siyasi elit, onların yancıları ve çokuluslu tekeller var. Zira Rohingya, hidrokarbon yatakları açısından zengin bir bölge. Eski sömürgesini başkasına yedirir mi Birleşik Krallık, hemen atlamış!.. Kapıdan çıktığı yerden bu kez bacadan giriyor. Rohingya’nın zengin petrol ve doğalgaz yataklarının arama ve işletme haklarını James Fisher and Sons ile Birmanya firması Royal Marine Technology Co. Ltd. ile bu zenginlikten payını kapacak. Tabii ki Birmanya’nın siyasi elitlerinin ve yandaş şirktelerin cebi dolacak. Bu yüzden sorunsuz bir Arakan istiyorlar. Budist şoven yönetim için sorunsuz bir Rohingya demek, Rohingyalılar’ın olmadığı bir yer demek! İşte o yüzden asimilasyona hız veriliyor.

İşte bir halkın hikâyesi böyle yazılıyor. Siyasal islamcılar, Darfur’daki, Güney Sudan’daki katliamları görmezden gelirken, Çin ziyaretinde Uygurlar’ı birkaç ticari anlaşmaya satarken, Arakanlı müslümanlar için ağıtlar yakıyorlar! Suudi Arabistan’daki Zeydiler’e yapılan zulme alkış tutyor, Bahreyn’deki Sünni rejimin Suudi askerleriyle bastırdığı Şii ayaklanmasını görmezden geliyorlar. Bu onların her zamanki ikiyüzlülüğü. Zaten ağıt yakarken de dertleri insan hakları, demokrasi, insanlık değil, ‘din kardeşleri’ne yapılan mezalim. Kendi mezalimleri, kendi ırkçılıkları, kendi mezhepçilikleri ise berdevam. ‘Mezalim’ sözcüğü bu riyakarların ağzında çok yamuk duruyor. Bu şaşırtıcı bir durum değil, zira ciğerlerini biliyoruz.

Bir halka ‘faşist’ diyebilen cehalet

Peki ama etnisite üzerinden siyaset yapan, azınlık siyasetini bir ideoloji gibi benimseyenlerin ikiyüzlülüklerine ne demeli? Konu Türkmenler, Uygurlar, Boş- naklar, Çeçenler, Çerkesler oldu mu sus pus kesilen bu zevat, şimdi de Rohingya’da yaşananları duymazdan geliyor. Susanlar bir nebze utangaç olanları... Bir de içlerinden Nazi cini çıkanlar var ki, rezilliğinden yüzüne bakılmaz. Arakanlılar’ın tehcirine ve katliama uğramasına yaklaşımları, ‘zaten onlar çocuklara tecavüz edriyor, ölsünler’ tarzında bir cehaletle rezillik arasında salınıp duruyor. Bunlardan birkaçının Suriye ve Irak Türkmenleri için de ‘faşist bir halk’ tanımlamasını yaptığını bildiğimden, aslında buna da şaşırmıyorum. Şaşırmıyorum zira tarafgirlik, cehalet ve ahlaksızılğın bir arada serpildiğini bilecek durumdayım. Şaşırdığım, bu sözleri söyleyenlerin, dünyanın merkezine kendi etnik sorunları koyup, sabah akşam sohbet ne olursa olsun ağıt ve ajitasyon çekebilme yüzsüzlükleri... İşte buna hâlâ şaşırabiliyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar